Euro 2008 Bitti Gündem Normale Döndü

Sami Gören

Türkiye gerçekten enteresan bir ülke. Bu memlekette olmaz-olmaz. Başka ülkeler için sıradan bir konu, bizim ülkemizde çok önemli bir konu (hatta tek konu) olabiliyor.

Avrupa Futbol Şampiyonası (EURO 2008) nedeniyle, bir süredir futbol gündemin ilk (hatta tek) konusuydu. Medyadaki haberlerden, gündelik yaşama kadar her şey maç saatlerine göre planlanıyor; millet futbolla yatıp, futbolla kalkıyordu.

Çok şükür, EURO 2008 bitti de memleket normale döndü.

FUTBOLUN GÖLGESİNDE KALAN GÜNDEM

Türkiye futbolla yatıp futbolla kalkarken neler olmadı ki;

Anayasa Mahkemesi, üniversitelerde başörtüsüne serbestlik getiren Anayasa değişikliğini iptal etti. “Anayasa Mahkemesi’nin kararı” üzerine yapılan tartışmalar, “futbol tartışmalarının gölgesinde” kaldı!..

9 Haziran gecesi Kanal 1 televizyonunda Fatih Altaylı'nın sunduğu “Teke Tek” adlı programda, Fatih Altaylı'nın "Atatürk'ü seviyor musun?" şeklindeki sorusuna Nuray Canan Bezirgan "Atatürk'ü sevmeme hakkı var mı? Başıma bir iş gelmeyecekse ben sevmiyorum." yanıtını verince medya tarafından lince tabi tutuldu…

Anayasa Mahkemesi Başkanvekili Osman Paksüt’ün, 4 Mart 2008 tarihinde, Kara Kuvvetleri Komutanı İlker Başbuğ ile 1 saat 15 dakika görüştüğü ortaya çıktı…

Anayasa Mahkemesi Başkanvekili Ali Osman Paksüt’ün; İstiklâl Mahkemeleri'nin hakimleri, ünlü "Üç Ali"lerinden "Kel Ali"nin torunu olduğu ortaya çıktı…

Vakit gazetesinde "Ağlama Duvarı'nda bir bürokrat" başlığı ile yayınlanan fotoğrafların Org. İlker Başbuğ'a ait olduğunu öne sürüldü…

Jandarma Genel Komutanlığı, TBMM Adalet Komisyonu'ndan kendisine kişilere ait özel bilgilere istediği zaman ulaşabilme yetkisi verilmesi için başvurdu… 

AK Parti AK Parti Anayasa Mahkemesi'ne esas savunmasını sundu…

EURO 2008’DEN SONRA GÜNDEM

Taraf GAZETESİNİN YAYINLADIĞI BELGELER

Taraf gazetesi, yayın hayatına başladığı ilk günden beri gündemi sarsmaya devam ediyor:

Taraf TSK’nın Strateji Planını Deşifre Etti

20 Haziran’da Taraf gazetesi; “TSK'nın "siyasete ve sivil hayata müdahale için geniş kapsamlı bir Eylem Planı hazırladığı" iddia etti.

Genelkurmay Başkanlığı’nın Eylül 2007 ve HRK:17:00-07… sayılı yazısı EK-A ve Lahika-1 ismiyle faaliyete koyduğu Eylem Planı Excel formatında hazırlanmış.

Planın başlıkları şöyle: yargı; güneydoğu’yu rahatsız etme; din irtica; lise; STÖ (sivil toplum örgütleri; film, dizi, belgesel şarkı; karşıt yazar ve sanatçıları yıpratma; aydınlatma timleri sanal alem.

11 sayfalık Plan'da yer alan diğer çarpıcı başlıklardan bazıları da şöyle:

* “TSK’yı hedef alan gruplar içinde bazı kişileri desteklemek, siyasi ve etnik gruplarda ayrışmayı destekleyip, birliği bozmak;

* TSK karşıtı fikir ve eylemleri ile bilinen sanatçı ve yazarların yıpratılması;

* Uygun besteci ve sanatçılara TSK’nın savunduğu görüşler doğrultusunda açık ya da örtülü eser yaptırmak;

* Üst yargı organları ve medya başta olmak üzere toplumda önemli yer tutan kuruluş ve yöneticileriyle "iş yemekleri" adı altında bir araya gelinmesi;

* Güneydoğu halkının rahatsız edilmesi;

* İrtica ile mücadele edilmesi;

* Elde edilen STÖ’lerin kullanılması;

* Film dizi ve belgesel çekilmesi, şarkı da bestelenmesi;

Genelkurmay’dan yapılan açıklamada "komuta kademesinde onaylanmış böyle bir belge yok denildi...

Dikkat ederseniz, Genelkurmay belgeyi/haberi yalanlamıyor,"komuta kademesinde onaylanmış belge yok" diyor...

ASDER Genel Başkanı e. Tuğgeneral Adnan Tanrıverdi, “28 Şubat sürecinde BÇG emirleri de imzasızdı” dedi (Vakit gazetesi 23 Haziran 2006).

"Bilgi Destek Faaliyeti Eylem Planı", Genelkurmay Cumhuriyeti’nin ifşası ya da malumun ilanıdır. Meclisi, hükümeti, medyayı ya da diğer kurumları göreve çağırmıyoruz! Nasılsa gelmeyeceklerini biliyoruz! Aslolan halkın bu hukuksuzluğa, ahlaksızlığa tavır almasıdır. Bu ortaoyununu boş gözlerle seyretmeye son vermesidir. Bu noktada herkese ilahi bir hükmü hatırlatmayı gerekli görüyoruz: "…Başınıza gelenler, kendi yapıp etmelerinizin sonucudur!" (Şura Suresi, 30)

Genelkurmay Dağlıca Baskının Önceden Biliyordu

25 Haziran’da Taraf gazetesi 'Dağlıca Baskını' ile ilgili şok bir belgeyi yayınladı. Tarafın ele geçirdiği belgelere göre 12 Ekim 2007 tarihli, 'ivedi' damgalı Van Jandarma Asayiş Kolordu Komutanlığı istihbarat raporuyla, baskının nereden yapılacağı, zamanlaması ve baskın yapılacak üslerin koordinatları ayrıntılı olarak yer aldı. Söz konusu istihbarat raporu, başta Genelkurmay İstihbarat Başkanlığı olmak üzere, Kara Kuvvetleri Komutanlığı İstihbarat Başkanlığı, Jandarma Komutanlığı İstihbarat Başkanlığı, 2. Ordu Komutanlığı İstihbarat Başkanlığı ve Dağlıca Tabur Komutanlığı'nın bağlı olduğu Hakkari Dağ Komando Tugayı'na kadar her komuta kademesine bildirildi.

Taraf'ın elindeki belgelere göre, Genelkurmay, Kara Kuvvetleri, Jandarma, 2. Ordu ve Hakkari'deki istihbarat başkanlıklarının, baskına ilişkin bütün bilgilerden haberi olmasına rağmen 21 Ekim 2007 tarihinde PKK'lıların gerçekleştirdiği Dağlıca baskınında 13 asker ölmüş, sekiz asker de esir alınarak K. Irak'taki PKK kamplarına götürülmüştü. 14 gün sonra Türkiye’ye getirilen sekiz asker ise 'Vatana ihanet suçlamasıyla' askeri cezaevine kondu. Tabur Komutanı Onur Dirik, er Ramazan Yüce'yi PKK'lılara yardım etmekle suçladı. 2 Şubat 2008'de görülen ilk duruşmada, sekiz er tutuksuz yargılanmak üzere serbest bırakıldı. Daha sonra Dirik'e ait ses kaydı YouTube'a düştü. Dirik, baskındaki ihmallerini kabul ederek, Genelkurmay’daki komutanlara ve günlüğünü okuduğu baskında ölen bir üsteğmene ağır küfürler sarf etti. Bunun üzerine Dirik Afyon'da konuşlu İkmal Komutanlığı Lojistik Şube Müdürlüğü'ne atandı.

28 Haziran’da Genelkurmay’dan yapılan açıklamada; Dağlıca baskının önceden bilindiği ve gerekli tedbirlerin alındığı açıklandı...

Sormak gerekiyor: Baskın önceden biliniyordu ve gerekli tedbirler alınmış da 13 asker ölmüş, 8 esir alınmış ya hiç tedbir alınmasa ne olacaktı?... O zaman (maazallah) tüm tabur mu ölecekti?...

DENGİR MİR MEHMET FIRAT’TAN “TRAVMA” DEMECİ

22 Haziran’da New York Times, AK Parti Hakkındaki Kapatma Davasını Değerlendirdiği Haberinde Türkiye'de Elit Kesimle Halk Arasında Bir "Sınıf" Ayrılığının Bulunduğu İddiasına da Yer Verdi. New York Times gazetesi, Sabrina Tavernise imzalı haberinde Türkiye'deki son gelişmeleri değerlendirdi ve AK Parti hakkındaki kapatma davasının Mart'tan bu yana ülkedeki siyaseti felce uğrattığını öne sürdü. AK Parti Genel Başkan Yardımcısı Dengir Mir Mehmet Fırat'ın da "Türk toplumu traumatize oldu. Bir gecede giysilerini, dillerini değiştirmeleri istendi" derken giysi konusunun traumatize olmayan toplumların umurunda olmadığını söyledi.

23 Haziran’da bir basın toplantısı düzenleyen Fırat, şunları söyledi: "Devrimler kötü demedim ama bir gecede tekke ve zaviyeler kapanmadı mı? Şeyhülislamlık sona ermedi mi? Yalan mı, yanlış mı? Dünyanın her yerinde devrimler böyle yapılıyor. Türkiye’de de böyle yapıldı. Türkiye’de de bir travmaydı. Devrimler uzun bir içselleştirme sonunda oturdu. Bir gecede yaşanan her şey travmadır. Konuşanlar, eğer bunların (Devrim Kanunları’nın) tamamını okuduysa ben Meclis’in ortasında eşek gibi anıracağım. Lozan Anlaşması’nı kim tam anlamıyla okudu ve özünü kavrayabildi. Okumadan konuşuyoruz. Her zaman yapmaya çalıştığım, yabancılarla konuşurken Türkiye’yi anlamaları için tarihsel bir çerçeve çizmektir. Burada da yaptığım, bugüne nasıl gelindiğini anlatmak için tarihsel bir çerçeve çizmektir."

Fırat’ın açıklamalarına MHP ve CHP’den tepkiler geldi.

MHP Genel Sekreter Yardımcısı Recai Yıldırım, AKP Genel Başkan Yardımcısı Dengir Mir Mehmet Fırat'ın Sözlerine Tepki Göstererek, "Evet, Tamamını Okuduk, Fırat Anırabilir." dedi.

MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli, AK Parti Genel Başkan Yardımcısı Dengir Mir Mehmet Fırat'ın Bir Amerikan Gazetesinde Yayınlanan Beyanlarının, AK Parti İçin Her Yönüyle Bir Yüz Karası ve Utanç Vesilesi Olduğunu Söyledi.

Deniz Baykal, "Evet olay budur arkadaşlar. Kimse Mir Dengir Fırat'a haksızlık yapmasın. Olayın özü budur. Şimdi yaşadığmız olayar, 1920'lerde ortaya atılan modernleşme projesinin yol açtığı tepkilerin istismarı anlayışına dayanan, o tepkileri siyaseten kullanma, o tepkiler doğrultusunda geçmişle bir rövanş anlayışını sürdürme özlemleriyle yürütülen bir mücadeledir. Kimse kendisini aldatmasın, olay budur" şeklinde konuştu.

Dengir Mir Mehmet Fırat'ın tespitlerinin doğru olup olmadığı (ki bize göre tespitler doğru) bir yana, konuşmanın zamanlaması oldukça enteresan…

Tarihçi Sevan Nişanyan Neşe Düzel'e konuştu

23 Haziran’da Taraf gazetesinde Neşe Düzel’in tarihçi-araştırmacı-yazar Sevan Nişanyan ile röportajı yayınlandı.

Nişanyan şunları söyledi;

“Bu teokratiklik konusunu ciddiye almıyorum. Çünkü Osmanlı devleti öteden beri örfî, askerî bir devlet oldu. Osmanlı pragmatik bir mantıkla yönetildi. Bakın... 1918’den itibaren Batı ülkelerinde kadınların toplumdaki rolüyle ilgili bir patlama oldu. Bizde bu değişim önce İstanbul’da yaşandı. 1918-21 yıllarında kadınlar birden bire tesettürü bıraktı. Ankara ise buna inanılmaz bir taassupla karşı çıktı. Ankara 1920, 1921 ve 1922 yıllarında tesettürü savundu. Ve 1922’de Ankara rejimi tüm ülkeye hâkim olduğunda, kadın haklarına ve giyimine ilişkin oldubittilerle karşılaştı. Atatürk, bu yeni döneme büyük bir esneklikle ve hızla intibak etmeyi başardı.

 Atatürk, mutlak iktidarı terk edebilirdi, ama etmedi. Memlekette her meydana heykelini diktirme işiyle şahsen ilgilendi. Bu putlaştırma hâlâ süren bir ‘kültürel-siyasi’ yıkım getirdi…

Cumhuriyet, ‘gerçek laikliği’ getirmedi. Bizde laiklik tasfiye hareketiydi. Dinin, devletin mutlak gücünü kısıtlama potansiyeli ‘laiklikle’ yok edilmek istendi. Çünkü amaç laiklik değil, mutlak iktidardı…

Cumhuriyet diktatörlüğün kod adıdır. Cumhuriyete demokrasi için değil, şahıs diktatörlüğü için geçildi…

Atatürk milliyetçiliği 1920’ler faşizmidir. Kurtuluş Savaşı’nda ise İslami cihat üzerinden hareket etti bu milliyetçilik…

Kurtuluş Savaşı, Sevr’e tepki değildir. Sevr, Kurtuluş Savaşı’na bir tepkidir. Sevr, Meclis açıldıktan sonra yapıldı…

Türkiye, İkinci Dünya Savaşı ertesinde demokrasiye bir mutabakat yaparak geçti. Demokrat Parti ile CHP arasındaki uzlaşmaya göre, Tek Parti Dönemi’nin uygulamaları sorgulanmayacak, devri sabık yaratılmayacak ve belirli şeyler yüceltilecek, kutsallaştırılacaktı. O tarihte, Türkiye’de demokrasiye geçişin esas yönlendiricisi ABD’ydi ve dönüşümün gemiyi fazla sallamadan yapılması kanaatindeydi. Türkiye 1920’ler, 1930’lar totalitarizmini gömmek için 1940’larda ve 50’lerde bir hesaplaşma yapamadı. Portekiz, İspanya, Yunanistan 1970’lerde geçmişleriyle hesaplaştılar, Türkiye hala hesaplaşmadı…

Microsoft çağında Latin alfabesi kullanmak büyük nimet ama... Bunun Türkiye’de okuryazarlığı artırdığı doğru değil. İbrani yazısını kullanan İsrail’de okuryazarlık Türkiye’den daha yüksek. Harf devriminde amaç, Batılılaşmak değil, eski yazıyı yasaklayarak Türkiye’nin geçmişiyle bağlarını koparmaktır. Bu ülkenin dokuz yüz yıllık kültürel geçmişiyle bağları, halka on beş gün süre verilerek tek bir hamlede koparıldı ve sıfırdan başlayan bir toplum haline getirildi. Elli sene boyunca üniversite dahil hiçbir yerde insanlara eski yazı öğretilmedi. Bir toplumun kendi geçmişi hakkında tam ve mutlak bir cehalete indirgenmesidir bu…”

Sevan Nişanyan’ın tespitleri çok önemli… Ben tespitlere aynen katılıyorum…

ORTAK AKIL HAREKETİ

23 Haziran’da Yeni anayasa çalışmalarında toplumun tüm kesimlerinin katılımını sağlamak amacıyla sivil toplum kuruluşları, aydınlar, akademisyenler, medya mensupları, kanaat önderleri ve siyasilerin yer aldığı “Ortak Akıl Hareketi” oluşturuldu.

Ortak Akıl Hareketi’nin Genel Koordinatörü Ayhan Ogan “Ortak Akıl Hareketi Manifestosu”nu okudu.

Toplantıda, harekete destek veren Türkiye Gönüllü Teşekküller Vakfı Başkanı Necati Ceylan, Memur-Sen Genel Başkanı Ahmet Gündoğdu, Hak-İş Genel Başkan Yardımcısı Yusuf Engin ile Mazlum-Der Genel Başkanı Ömer Faruk Gergerlioğlu da birer konuşma yaptı.

Ortak Akıl Hareketi’nin, görüşlerini kamuoyuna duyurmak amacıyla 28 Haziranda Malatya’dan başlayarak Anadolu’da toplantılar gerçekleştireceği bildirildi.

28 Haziran’da Ortak Akıl Hareketi’nin "Kayıt Yok Şart Yok Egemenlik Milletindir" mitingi, Malatya'da yapıldı. Mitinge 50 binden fazla kişi katıldı. Mitinge katılanların ellerindeki Türk bayrakları ile "Ortak akılla çıktık yola demokrasi yolunda vermeyeceğiz mola. Egemenlik ne yargının ne de darbelerindir egemenlik kayıtsız şartsız milletindir" şeklindeki pankartlar ile "Dur de dur de darbelere dur de, Hemen şimdi kesintisiz adalet, Darbeye hayır" şeklindeki sloganlar dikkat çekti.

Mitingde Memur Sen Genel Başkanı Ahmet Gündoğdu, Hak İş Genel Başkanı Salim Uslu, sosyolog Nurhayat Kızılkan, Genç Siviller adına Yıldıray Oğul, Eğitim Birsen Şube Başkanı ve Malatya Komitesi Başkanı Şahin Kayaduman ile Türkiye Gönüllü Teşekküller Vakfı adına avukat Necati Ceylan konuştular.

Ortak Akıl Hareketi’ni destekliyorum. Hareketin, demokrasi, özgürlükler, sivil Anayasa konularında ciddi katkılar sunacağına inanıyorum.

Yargıtay fethullah Gülen’e beraat kararını onadı

24 Haziran’da Yargıtay Ceza Genel Kurulu, 3713 sayılı TMK’dan yargılanan Fethullah Gülen'e verilen beraat kararını onayan Daire kararına yapılan itirazı reddetti.

Ankara 11. Ağır Ceza Mahkemesi, yargılanan Gülen hakkında beraat kararı vermişti.

Yargıtay 9. Ceza Dairesi, beraat kararını onamıştı. Bunun üzerine Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı bu karara itiraz etmişti.

Yargıtay son yılların en isabetli kararını vermiştir. Zira Fethullah Gülen, yaptığı hizmetlerle herkesin takdirini kazanmış mümtaz bir şahsiyet. Böyle bir zatın adının terörle anılması bile doğru değildir.

BAŞSAVCI YALÇINKAYA “DTP’Yİ KAPATIN”

24 Haziran’da Yargıtay Cumhuriyet Başsavcısı Abdurrahman Yalçınkaya, DTP ile ilgili kapatma davasında sözlü açıklamasını yaptı.

Savcı Yalçınkaya mahkeme heyetine yazılı iddianamenin doğrultusunda özetle şöyle dedi: "Bu parti Anayasa'nın temel ilkelerine, devletin bütünlüğüne karşı faaliyetler içindedir. Teröre destek vermekte adeta terörizmin kontrolü altındadır. Bu nedenle kapatılmalıdır."

DTP’nin politikalarını, söylemlerini asla onaylamıyorum. Ancak DTP’nin kapatılmasını da doğru bulmuyorum. Zira parti kapatmak bir çözüm değildir. Parti kapatmanın çözüm olsaydı HEP, DEP, DEHAP; HADEP çizgisi bu güne kadar devam etmezdi. DTP ile demokratik yollarla mücadele edilmesi ve argümanlarının elinden alınması gerekir.

KÜRTÇE TV’YE KÖŞK ONAYI

25 Haziran’da Cumhurbaşkanı Abdullah Gül, 5767 sayılı ''Türkiye Radyo ve Televizyon Kanunu ile Radyo ve Televizyonların Kuruluş ve Yayınları Hakkında Kanun'da Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun''u onayladı. Böylece Kürtçe Tv'nin önü açıldı.

Aslında bu konu yıllar öncesinde çözümlenmeliydi. Bence 5767 sayılı Kanun’un çıkarılması isabetli olmuştur. Bu sayede “Kürtçe Tv” istismarının önüne geçilebilir.

İSTANBUL BAROSU BAŞKAN VEKİLİNDEN, Gül ve eşine hakaret

25 Haziran’da İstanbul Barosu'nun ikincisini düzenlediği Cumhuriyet Hukuku Paneli'nde Cumhurbaşkanı Abdullah Gül ve eşi Hayrunnisa Gül'e hakaret içeren sözler sarf edildi.

İstanbul Barosu Meclis Başkan Vekili Avukat Nizar Özkaya, "Çankaya'ya Arap bedevi kılıklı bir eşle birlikte bir adam çıktı ve Çankaya'yı ele geçirdi." şeklinde ağır hakaretler savurdu. Salonda bulunan dinleyiciler ve konuşmacılar ise yapılan hakaretlere tepkisiz kaldı.

İstanbul Barosu Meclis Başkan Vekili Avukat Nizar Özkaya’yı şiddetle kınıyorum. Ve Allah (cc)’ın emri olan tesettüre dil uzattığı / alay ettiği için uyarıyorum: Beyefendi, Allah (cc)’ın emirleriyle alay etmek küfürdür. Sizi tevbe etmeye davet ediyorum.

Avrupa Konseyi Parlamenterler Meclisi (AKPM): 'Gerekirse Türkiye yeniden izlensin'

26 Haziran’da Avrupa Konseyi Parlamenterler Meclisi (AKPM) Türkiye'nin gerekirse yeniden izleme sürecine alınmasını istedi. Meclis bu öneriyi de içeren AKPM'nin Belçikalı üyesi Luc Van den Brande'nin raporunu ve buna bağlı karar tasarısını kabul etti. "Türkiye'de Demokratik Kurumların İşleyişi" adlı rapora 65 "evet", 3 "ret", 3 de "çekimser" oy çıktı.

Rapor ve tasarıda, Türkiye'de Anayasa Mahkemesi tarafından iktidardaki Adalet ve Kalkınma Partisi hakkında açılan kapatma davasına geniş biçimde atıfta bulunuluyor.

"Sonucu ne olursa olsun, iktidar partisi ile başbakan ve cumhurbaşkanı hakkında açılan davadan endişe duyulduğu" ifade ediliyor ve davanın Türkiye'nin siyasi istikrarını etkileyeceği görüşüne yer veriliyor.

Kuvvetler ayrılığı ilkesinin öneminin vurgulandığı tasarıda, Türkiye'deki tüm devlet kurumlarına, "birbirlerinin yetki alanına saygı göstermeleri ve Türkiye'nin daha modern demokrasiye kavuşması için yapılmasına ihtiyaç duyulan siyasi ve ekonomik reform çabalarına katılmaları" çağrısı yapılıyor.

Türkiye'de hükümetin yeni anayasa hazırlama çalışmalarına da atıfta bulunulan tasarıda; Avrupa standartlarına uygun olmasının, temel hak ve özgürlüklerle insan haklarının korunmasının, yeni anayasanın merkezini oluşturması isteniyor.

BBC Türkçe Servisi'nin sorularını yanıtlayan ve AKPM'nin eski başkanı Rene Van der Linden şunları söyledi: "Bunun ciddi sonuçları olacaktır. Bu sonuçlardan biri, izleme sürecine dönmek olabilir. Ayrıca bana göre, Avrupa Birliği'yle müzakereler açısından da bazı olumsuz sonuçlar ortaya çıkabilir. Avrupa Birliği'nin demokratik yollarla seçilmiş bir partinin ve bu partinin üyelerinin yasaklandığı bir ülkeyle müzakere yapmasını düşünmek çok zor."

MHP ve CHP rapora tepki gösterdi.

AKPM’nin raporu iç açıcı olmasa da, hatta rencide edici de olsa; % 47 oy almış bir parti hakkında kapatılma davası açılmasının izahı mümkün değildir. 

ELEKTRİĞE ZAM

26 Haziran’da elektriğe % 21 - 22 oranında zam yapıldı. 1. AK Parti hükümeti boyunca elektriğe yapılmayan zam, neredeyse toplu olarak şimdi yapıldı. Üstelik bu zam, haber verilerek yapılan son zam oldu.  Çünkü zamlar otomatiğe bağlandı, günlük zam uygulamasına geçildi.

Okkalı zam haberini EPDK verdi. Elektriğe 1 Temmuz itibariyle uygulanacak zam oranını açıkladı. Konutlarda yüzde 21, sanayide yüzde 22 oranında zam yapılacak.

Böylece şu ana kadar gerçekleşen zamlar ve otomatik zam sistemiyle 4 kişilik ailenin aylık elektrik faturasını 80-100 YTL olacak...

Elektrik zammı sanayicileri isyan ettirdi. Konya Ticaret Odası Başkanı ve TOBB Başkan Yardımcısı Hüseyin Üzülmez, elektrik zammının istihdama, üretime olumsuz yansıyacağını öne sürerek, ''Enflasyon yükselecek, faizler de tekrar yükselme trendine girecek'' dedi.

Konut elektriğine yüzde 21 olarak belirlenen zammı çok fazla bulmadığını da belirten Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanı Hilmi Güler, petrol fiyatlarının yüzde 100 arttığını hatırlattı.

Elektrik zammını şiddetle kınıyorum.

ASGARİ ÜCRET ZAMMI BELİRLENDİ

26 Haziran’da Asgari Ücret Tespit Komisyonu, 1 Temmuz'dan itibaren geçerli asgari ücreti belirledi.

Buna göre, halen 16 yaşından büyük bekar bir işçi için asgari geçim indirimi dahil brüt 608,40, net 481,55 YTL olan asgari ücret, brüt 638,70, net 503,26 YTL'ye yükselecek. Asgari ücrette yapılan net artış 21,71 YTL olacak.

Halen 16 yaşından küçükler için brüt 515,40, net 414,92 YTL olan asgari ücret, 1 Temmuzdan itibaren brüt 540,60, net 432,97 YTL'ye yükselecek.

Böylelikle 16 yaşını doldurmuş işçilerin bir günlük normal çalışma karşılığı asgari ücretleri brüt 21,29, 16 yaşını doldurmamış işçilerin de 18,02 YTL olacak.

Kapıcılar için brüt 608,40, net 517,14 YTL olarak uygulanan asgari ücret ise brüt 638,70, net 542,90 YTL'ye ulaşacak.

Bir milletvekili 7.482 YTL alırken,

üst düzey bürokratlar 5-15 bin YTL maaş alırken,

hayat şartları ortada iken,

yapılan bu zammı yeterli bulmak mümkün değildir.

Asgari ücret zammını yetersiz buluyorum, şiddetle kınıyorum. Başta muhalefet, sendikalar, sivil toplum örgütleri ve medya olmak üzere suskun kalanları da şiddetle kınıyorum.

DEMİREL, Başörtülüleri yine Arabistan'a gönderdi

27 Haziran’da 9. Cumhurbaşkanı Süleyman Demirel ABD'deki Johns Hopkins Üniversitesi'ne bağlı 3 araştırmacının sorularını cevaplandırırken," Cumhuriyet kılık kıyafete karışabilir. 7 bin kişinin keyfi için ülke kaosa sürüklenemez, isteyen Arabistan'a gitsin" diye konuştu…

Demirel, daha önce de "başörtülüler Arabistan'a gitsinler" demiş, gelen tepkiler üzerine sözünün yanlış anlaşıldığını, hükümetin bu sorunu çözmesi gerektiğini söylemişti….

Demirel'e sesleniyoruz: Nurlu Süleyman mısın, Monşer Süleyman mısın artık herkes seni tanıdı… Kendine saygın kalmadıysa, bu millete saygın kalmadıysa artık bizden saygı bekleme… Sen kimi, nereden kovuyorsun?... Bu ülke babanızın çiftliği mi?... Bu ülkede yaşayan insanlarda çiftliğinizde yaşayan koyunlar mı?.. Bu topraklar, Allah (cc) aşkıyla yanan Peygamber-i Ekrem (s.a.v) efendimizin aşkıyla yanan mukaddes ecdadımızın kanı ile sulanmıştır... Eğer birileri ülkemizi terk edecek ise bu siz olabilirsiniz…

Anayasa Mahkemesi'nden CHP'ye şok!

27 Haziran’da Anayasa Mahkemesi, CHP'nin mali denetimine ilişkin incelemesini tamamladı.

Anayasa Mahkemesi, CHP'nin Kanaltürk televizyonuna usulsüz para aktardığı iddialarını inceledi ve "yasaya aykırı harcama yok" sonucuna vardı.

Yüksek Mahkeme, ''1998 yılı hesaplarında 35 milyar 386 milyon 533 bin 328 Lira'nın, 2004 yılı hesaplarında 267 bin 860 YTL 57 YKr, 2005 yılı hesabında 161 bin 620 YTL 2 YKr, 2006 yılı hesaplarında ise 465 bin 660 YTL 10 YKr gider karşılığı usulsüzlük'' belirledi.

Mahkeme, bu miktar karşılığı parti mal varlığının Hazine'ye gelir kaydedilmesine karar verdi.

Yüksek mahkeme, usulsüz harcamalarla ilgili olarak parti sorumluları hakkında Ankara Cumhuriyet Başsavcılığı'na suç duyurusunda bulunulmasını da kararlaştırdı…

Anayasa Mahkemesi, CHP’nin hesaplarıyla ilgili yaptığı denetimlerde 4 ayrı hesapta usulsüzlük tespit ederek, parti yetkilileri hakkında suç duyurusunda bulunulmasına karar verdi. O dönemin yöneticileri Adnan Keskin, İsmet Atalay, Mahmut Yıldız ve Önder Sav topun ağzındaki isimler...

CHP Genel Saymanı Mustafa Özyürek yaptığı yazılı açıklamada "Ayrıntılı karar açıklandığında kamuoyuna gerekli bilgi verilecektir" açıklaması yaptı. CHP Grup Başkanvekili Kemal Kılıçdaroğlu da, "Yargı incelemiştir, kendi takdirleridir. Yasalara göre denetim yapmışlardır. Eğer bir usulsüzlük varsa o usulsüzlük düzeltilecektir. Karara saygılıyız" diye konuştu…

AK Parti Genel Başkan Yardımcısı Dengir Mir Mehmet Fırat, Anayasa Mahkemesinin, CHP hesaplarında usulsüzlük belirlemesiyle ilgili olarak, ''Bütün partilere tavsiyem AK Parti gibi yapmalarıdır. Çünkü bizim hesap durumumuzu ve mali tablomuzu internet sitesinden her an görmek mümkündür'' dedi.

Anayasa Mahkemesi Başkanı Haşim Kılıç, CHP'nin mali denetimi sonucu belirlenen usulsüzlükle ilgili olarak, ''Yasalarımız, Anayasa açık. Kapatma nedeni olabilecek bir şey yok'' dedi.

Anayasa Mahkemesi, CHP'nin Kanaltürk'e yaptığı ödemeyi 2 yıl sonra faturalandırmasında hukuksuzluk görmezken, RP'nin 763 çuval dolusu faturasını incelemeye gerek görmeden 79 kişiye hapis cezası vermişti.

CHP’nin hesaplarında ortaya çıkan 1 trilyonluk usulsüzlük nedeniyle Genel Başkan Baykal’ın da yargılanabileceği ve Erbakan’ın aldığı cezanın benzeriyle karşı karşıya kalabileceği belirtiliyor. Refah Partisi olayı ile CHP’de ortaya çıkan usulsüzlüklerin tıpa tıp aynı olduğunu belirten uzmanlar, imzası olmayan Erbakan kayıp trilyon davasından yargılandığına göre Baykal’ın da ortaya atılan usülsüzlükle ilgili olarak yargılanması gerektiğini savundu.

Bizce bunlar CHP’nin iyi günleri… İlahi adalet yerini bulacaktır. Peygamberimizle alay eden bir Önder Sav ve onu koruyan CHP millet içine çıkamayacaktır…

YARGITAY’DAN “DOMUZ’A” BERAAT

27 Haziran’da İzmir 2. Asliye Ceza Mahkemesi, sözde karikatüründe başörtülüleri “domuz”a benzeten Cumhuriyet çizeri Turhan Selçuk’un davasını beraatla sonuçlandırdı. Mahkeme, karikatürde “basın yoluyla hakaret” suçunun unsurlarını bul(a)madı….

Bu karikatür ile toplumumuzda yüzde 70'e varan başörtülü bayanlara hakaret edilmiştir. Selçuk, inançlı kesimler ve başörtülü hanımlara en ciddi hakareti basın yoluyla yapmıştır. Hakaret suçu ortada olmasına karşın cezasız bırakılması, yargı tarafından da aynı hakaretin onandığının, kabul gördüğünün belgesi niteliğindedir. Bu karar toplumu rencide etmiş, inançlarımız, değerlerimiz söz konusu olduğunda yargıya güvenilemeyeceği yönündeki kanaati pekiştirmiştir. Hukuka olan güven bir kez daha yara almıştır. Selçuk'un beraat ile ödüllendirilmesi, hukukun ve yargının adalet dağıtmadığına ispatı niteliğindedir. Bu zihniyet değişmedikçe yargı reformu da sorunu çözemez, hukuk siteminde açık bir militan laikçi kadrolaşma olduğu görülmektedir.

HALKA KARŞI KARANLIK SAVAŞ

27 Haziran’da internete iki generalin konuşması düştü. Konuşma metacafe.com isimli internet sitesinde yayınlandı. Genelkurmay Stratejik Araştırmalar ve Etüd Merkezi (SAREM) Başkanı Tuğgeneral Süha Tanyeri ile Genelkurmay Plan Harekat Daire Başkanı Tümgeneral Kenan Koçak’ın internete düşen ses kayıtlarında dünyada ‘Renkli Devrimler’de kullanılan "karanlık savaş" yönteminin Türkiye'de halka karşı kullanılması konuşuluyor.

İkide bir e-muhtıra yayınlayan Genelkurmay’ın suskunluğu ise oldukça dikkat çekici….

Market açılışında balonlar patladı: 51 yaralı

27 Haziran’da Konya’da bir marketin açılış töreninde, balonların patlaması sonucu 51 kişi yaralandı. Çoğunluğu çocuk olan yaralılar ambulanslarla ve otomobillerle Konya'daki hastanelere kaldırıldı.

Görgüsüzlüğün, müsrifliğin, tüketim çılgınlığının sonucu….

İlaç krizi kapıya dayandı

Sosyal Güvenlik Kurumu ile Türk Eczacıları Birliği arasındaki 2008 Yılı İlaç Alım Protokolü görüşmelerinde anlaşma sağlanamadı ve görüşmeler tıkandı.

2005 yılındaki protokolün 8 bin 500 eczacıyı gizli iflasa sürüklediğini iddia eden sektör temsilcileri kepenk kapatma sinyali verdi.

1 Temmuz’da yürürlüğe girmesi gereken ve kamu çalışanlarının ilaç alım koşullarını belirleyen protokolde anlaşma sağlanamaması halinde ilaç ihtiyaçlarının karşılanamaması tehlikesi doğdu.

Sahi Türkiye sosyal devlet mi-ydi?...

İstanbul Barosu’ndan başörtülü avukatlara 'cadı avı'

İstanbul'daki bütün adliyelere asılan 'İstanbul Barosu' antentli ilanda, bazı avukatların kılık kıyafet kuralları genelge ve yönetmeliklerine uygun davranmadıkları iddia edildi. İlanda, avukatlık hizmetinin sadece duruşma salonlarıyla sınırlı olmadığını ileri süren baro yönetimi, şu ifadelere yer verdi: "Bu çerçevede kamu alanı olduğu tartışmasız olan adliye binaları içerisinde her türlü avukatlık hizmetinin görülmesi sırasında gerek türban takılması gerekse uygun olmayan kıyafetler giyilmesi, meslek ilkeleri ve kuralları açısından disiplin suçu oluşturmaktadır."

İlanda, avukatlar arasında tartışmaya meydan verilmemesi için 'baro odaları, icra müdürlükleri, mahkeme kalemleri ile cumhuriyet savcılıkları nezdinde görevin kamusal alan niteliği sebebiyle keşif ve haciz mahallerinde' türban takılmaması ve uygun bulunmayan kıyafetler giyilmemesi gerektiği bildirildi. Bu konuda adliyedeki bütün insanları uyaran yönetim, ilanda belirtilen hususlara aykırı davranan avukatların tutanak düzenlenerek baroya şikâyet edilmesini istedi.

İstanbul Barosu şiddetle kınıyorum. Ülkemizdeki hukukun içeriğinde “hak / hukuk” kavramının sadece dolgu malzemesi olarak yer aldığı bir kez daha görülmüştür…

SONUÇ

İnsan haklarına saygılı demokratik hukuk devleti olmak istiyorsak,

İnandığımız gibi yaşamak istiyorsak,

Gerçekten egemenliğin kayıtsız şartsız Millete ait olmasını istiyorsak,

Mutlu ve huzurlu olmak istiyorsak,

Gündemi iyi takip etmemiz, gündemi tartışmaktan korkmamız gerekir. Hatta gündemi bizim belirlememiz gerekir.

Bütün bunları yaparken; futbol takımı tutar gibi parti tutmaktan vazgeçmemiz, doğruları açıkça söylemekten çekinmemiz gerekir….

Unutmayalım ki; iktidardakiler “bardağın dolu tarafına” işaret edecekler ve icraatlarını savunacaklar. Muhalefettekiler “bardağın boş tarafına” işaret ederek, hükümet icraatlarını tenkid edecekler. Biz ise bardağın dolu tarafını da boş tarafını da dikkate alacağız, olumlu icraatları alkışlayacağız, olumsuzlukları ise tenkid edeceğiz…