Esed Rejimine Karşı Savaşıp Türkiye’de Mahkûm Olmak!

RIDVAN KAYA

‘Nusra operasyonları’ adı altında yürütülen soruşturma ve yargılamalar, Türkiye’de yargının işleyişine hukukun değil, konjonktürel kaygıların yön verdiğini göstermekte.

Türkiye her ne kadar anayasasında kendisini hukuk devleti olarak tanımlasa da, oturmuş bir hukuk düzenine sahip bulunmayan bir ülke. Yasal boşluklar ve çelişkiler uygulamada kendini birebir göstermekte. Keyfilik ve öngörülemezlik, her gün değişik vesilelerle karşılaşılan çelişik tutum alışlar ve kararlar şeklinde karşımıza çıkmakta. Neyin suç olduğu ve niye suç olduğu sanki tümüyle konjonktürel yaklaşımlar tarafından belirlenmekte.

Ne yazık ki, 28 Şubat’ın zifiri karanlığında oldubittiye getirilip mahkum edilen kardeşlerimizin nasıl dışarı çıkartılabileceğine dair tartışmaların sürdüğü bir vasatta, her gün zindanlara saçma sapan ithamlarla yenileri yollanmakta. Bu bağlamda ‘Nusra örgütü mensubu olma’ suçlamasına muhatap olup gözaltına alınan, yargılanan, tutuklananların maruz kaldıkları haksızlığa ve zulme dikkat çekmeyi gerekli görüyoruz.

Sistematik operasyonlar, basmakalıp kararlar!

Uzunca bir süredir Türkiye’nin muhtelif illerinde emniyet güçlerinin yaptığı Nusra operasyonları neticesinde çok sayıda kişinin yakalandığına dair haberleri okuyor, izliyoruz. Yaklaşık olarak haftada ya da iki haftada bir farklı illerde yapılan bu operasyonlarda gözaltına alınan ve çoğu gençlerden oluşan kişiler hakkında sevk edildikleri mahkemelerce yaygın bir şekilde tutuklama kararları verildiğini de biliyoruz. Henüz kesinleşmiş bir mahkumiyet kararı olmasa da, çok sayıda kişinin bu ithamla yargılanmaları sürmekte.

Oysa Nusret Cephesi ya da Cephet’un Nusra adlı örgüte mensubiyet hiçbir somut veriyle desteklenmeyen, tümüyle soyut bir itham. Cephet’un Nusra’nın ne Türkiye’de, ne de Türkiye’ye yönelik bir faaliyeti var! Bu örgüt tümüyle Suriye’de zalim Esed rejimi ve destekçilerine karşı mücadele eden ve ağırlıkla Suriyelilerden oluşan bir örgüt.

Aslında elan Cephet’un Nusra adlı bir örgüt de bulunmuyor çünkü bu yapı bir müddet evvel ismini Cephet’ul Feth’uş Şam olarak değiştirdi. Ama ne enteresandır ki, halen olmayan bir örgüte mensup olduğu için sayısız genç zindanlarda bulunuyor ve buna sürekli biçimde yenileri ekleniyor. 

Bu bağlamda önceki hafta Doğu Beyazıt’ta gerçekleştirilen aynı kapsamlı bir operasyonda 7 genç daha tutuklandı. Reyhanlı’da gözaltına alınıp Doğu Beyazıt’a getirilen ve burada 15 gün gözaltında tutulduktan sonra çıkartıldıkları mahkemece tutuklanan bu gençlerden biri daha önce Haksözhaber sitesine Suriye’deki mültecilerin yaşadıkları sıkıntılar, zor şartlar hakkında haber göndermiş Vanlı bir kardeşimiz, Yıldırım Bozkurt.

Bu sıralar adeta moda haline getirildiği üzere dosyaya gizlilik kararı konulduğundan tam olarak neyle suçlandığını bilmiyoruz ama kendisine yöneltilen sorulardan yola çıkarak avukat arkadaşımızın edindiği kanaat aleyhinde suç teşkil edebilecek herhangi bir şeyin olmadığı yönünde. Buna rağmen sevkedildiği mahkeme tarafından terör örgütü üyeliği isnadıyla tutuklanıp cezaevine konulmuş durumda. 

Bu dosyayı yakından takip eden Avukat Sedat Duman, ki kendisi aynı zamanda Hüdapar’ın Doğu Beyazıt’ta İlçe Başkanlığı görevini yürütmektedir, tutuklanan şahısların hiçbirisi hakkında herhangi bir somut veri, bulgu olmadığını, tümüyle sahipsizlikten ötürü bu gençlerin tutuklandıklarını iddia ediyor. Yıldırım Bozkurt haricindeki gençleri yakından tanıdığını, bunların Doğu Beyazıt’ta İslami çabalar yürüten gençler olduklarını, herhangi bir illegal faaliyetlerinin bilinmediğini ifade eden Av. Sedat Duman mahkemenin verdiği tutuklama kararının hiçbir mesnedinin bulunmadığının altını çizerken, kamuoyunun bu tür mağduriyetleri görmezden gelmesinin, gündemleştirmemesinin de İslami camia açısından ciddi bir zaaf olduğuna dikkat çekiyor.

Esed rejiminin muhafızlığına mı soyundunuz?

Emniyet ve yargı jargonuyla devam edip Nusra örgütüne üyelik ya da örgütsel bağlantı içinde olma suçlamasını irdelediğimizde ‘suç’a konu olabilecek herhangi bir illegal faaliyetin bulunmadığını görüyoruz. Suçlanan insanların ortak paydası Suriye’de insanlık vicdanını titretmesi gereken zulme karşı bir şeyler yapma çabası içinde olmaları.

Faraza emniyet operasyonlarına maruz kalan insanların hepsinin mezkur örgütle irtibatlı ya da iltisaklı olduklarını kabul edelim! Ortada Türkiye’ye yönelik bir faaliyet mi var ki, bu insanlar yasadışı faaliyetle suçlanıp yargılanmaktalar? Rastgele gözaltına alınıp, afaki ithamlarla mağdur edilen bu gençlerin tümünün bir an için, kendilerine isnad edilen mensubiyet içinde olduklarını varsayacak olsak dahi, Esed rejimine karşı savaşan bir örgüte mensubiyet Türkiye yasalarına göre suç teşkil etmediğine göre yapılan işin hukuksuz olduğu aşikardır!

Ama işte dünyanın büyük güçlerinin bu yapı hakkında aldığı kararlar vs. şeklinde akıl yürütmelerin hukuki zeminde bir karşılığı bulunmuyor. Bu mantıkla hareket edilecek olursa bizatihi Türkiye devleti kendisini sanık sandalyesinde bulabilir! Rusya’ya göre mücahitlerin tamamı; ABD ve Batılı ülkelere göreyse sadece ‘Nusra’ değil, onunla işbirliği içinde olan gruplar da terörist!

Oysa Türkiye Ahrar’uş Şam, Nureddin Zengi, Feylak’uş Şam gibi örgütleri destekliyor. Ve bu örgütler ise ‘Nusra’ ile birlikte Ceyş’ul Feth (Fetih Ordusu) isimli çatı yapının altında birlikte hareket ediyorlar. Bu durumda birilerinin çıkıp Türkiye’ye ‘terör örgütlerine destek olma’ suçlaması yöneltmesi mantıklı olur mu?

Tam bu noktada hukuki temeli bulunmayan, soyut suçlamalarla hareket etmekten kaçınmanın önemi net biçimde anlaşılmalı! Devlet mantığı özensiz ve rastgele işletildiğinde kolluk güçleri ve yargı mekanizmasının işgüzarca yaklaşımlarına kapının ardına kadar açılması kaçınılmaz sonuçtur. Bu tutum ise ortaya sadece haksızlıklar, mağduriyetler çıkartmakla kalmaz; tutarsız yaklaşımlar neticesinde kendi kendini mahkûmiyete de zemin hazırlar.

Emniyet ve yargı mekanizmasının adeta otomatiğe bağlanmışçasına sürdürdükleri bu operasyonların hiçbir hukuki zeminin bulunmadığı artık görülmeli ve yaşatılan mağduriyetlere bir an önce son verilmelidir. Hukukla alakası olmayıp tümüyle siyasi bir mahiyet arzeden bu konuyla ilgili olarak siyasi iradenin tavır alması, yön vermesi şarttır. Haksızlık ve zulüm Rabbimizin rızasına mugayirdir ve hiç kuşkusuz küresel güçleri, ABD’yi, Batı’yı, Rusya’yı razı etmeye yönelik çabalar sonuçsuz kalmaya mahkûmdur!