Ermeni adımının püf noktası!

Abdulhamit Bilici

Sanki AK Parti hükümeti, bazı iç ve dış nedenlerle 2005'te içine girdiği duraksamanın acısını çıkarıyor. Her yanda bir açılım var. Kürt açılımı, Alevi açılımı, Ruhban okulu açılımı, Ermenistan açılımı...

Kangren haline gelmiş sorunlar bir bir buzdolabından çıkarılıyor. Çözüm için mesai harcanıyor; kafa patlatılıyor; en önemlisi de siyasî irade konuyor.

Maalesef bir zamandır iktidar umudunu yitirmiş olanlar belki elini ovuşturuyor, sürecin AK Parti için siyasî intihar olacağı umuduyla. Ama bir kısmı 80 yıllık, bir kısmı 400 yıllık geçmişe sahip bu sorunların çözülmesi durumunda ne olacağını pek hesap etmiyorlar anlaşılan.

CHP İstanbul İl Başkanı Gürsel Tekin'in sözlerini muhalefetin hatırda tutmasında fayda var. Bakın, ne demişti Tekin: "Türkiye demokratikleşir ve Kürt sorunu da çözülürse inanın Türkiye'yi kimse tutamaz. Henüz iktidarın çözüm paketini bilmiyoruz. Ama çözüme katkı sunacak her türlü çabayı desteklemeliyiz. Artık Türkiye sorunu olan bu meseleyi kim ve hangi siyasî parti çözerse o tarihe geçer."

Ancak iktidarın da bunca açılımı doğru idare etmenin olağanüstü bir gayret gerektireceğini unutmaması lazım. Sadece Kürt sorunu adımındaki isim karmaşasına bakın. İçişleri Bakanı Beşir Atalay'ın son konuşmasını canlı yayınlayan 3 kanalın, açılıma verdiği isme dikkat ettim. Kanallardan biri "Kürt açılımı", diğeri "Demokratik açılım", bir diğeri ise "Kardeşlik ve huzur açılımı" diyordu.

Ayrıca kamuoyuna, bu kadar zor meselelerin kısa sürede çözüleceği imajını da vermemeli. Beklenti ne kadar yüksek olursa, hayal kırıklığı o kadar büyük olur. Muhtemel bir tıkanmanın sonuçlarını da hesap etmek lazım.

İkinci husus, bu kadar zor bir meselenin siyasî kutuplaşma içinde kolay kolay çözülemeyeceği. MİT'i, askeri ve polisiyle devletin sürecin içinde olması büyük kazanım. Ancak ne yapıp edip muhalefeti de sürece katmanın yolu bulunmalı. Bu açıdan, böyle ihtiyaç anlarındaki bilge ve hasbi çıkışlarıyla dikkat çeken Bülent Arınç'ın, "Açılıma destek vermesi halinde Baykal'ın elini öperim." sözleri üzerine bir şey söylemeye gerek yok.

Başlıktan sapmadan güncel olan Ermeni açılımına dönersek, burada da uygulayıcıların iyi niyetinden kuşkuya gerek yok. Dışişleri Bakanı Ahmet Davutoğlu, derbeder bölgemizi barış havzasına dönüştürmenin hayalini kuruyor. Ermeni açılımıyla ilgili sorulara, Irak-Suriye tansiyonunu düşürmek üzere çıktığı yolculukta muhatap olması samimiyetinin göstergesi. Dün KKTC'de NTV'ye verdiği röportajda, genelde solun tekelinde olan dünya barış gününü hatırlatarak, kapsamlı olmayan barışın nasıl kırılgan olduğunu İsrail-Suriye örneğiyle anlattı. Gazze yanarken, İsrail ile Suriye'yi barıştırmak zor.

Aynı şekilde Ermeni açılımını da Azerbaycan'daki Ermeni işgalinden ayrı düşünemeyiz. Diğer açılımları bilmem, ama bu açılımın başarısı Karabağ'a bağlı. Azerbaycan'ın, kardeş ülke Türkiye'den işgal bitmeden Ermeni sınırını açmamasını istemesi de en tabii hakkı.

Konuştuğum Türk yetkililer, Bakü'nün süreçten haberdar olduğunu, Başbakan Erdoğan'ın Cumhurbaşkanı Aliyev ile görüştüğünü, Dışişleri müsteşarının Bakü'ye giderek protokollerin detayını izah ettiğini söylüyor. Ama Bakü'den gelen ilk açıklamalar, nisanda yaşadığımız süreci hatırlatıyor. Erivan'dan gelen "Karabağ ön şart değil" açıklamaları da Azeri kardeşlerimizin şüphesini artırıyor.

Bu yüzden Ermeni adımının püf noktasını herkesin anlamasında fayda var. Bu işin püf noktası, sınırların tanınması, kapının açılması ve tarih komisyonu kurulması gibi konuları içeren protokollerin imzalanması değil, bunların yürürlüğe girmesi. Psikolojiler yönetilebilirse, mesele iyi niyetle barışa şans vermekten ibaret. Protokol sayesinde 14 Ekim'e kadar konu her iki ülkede tartışılacak. Bu protokol sayesinde "Kapı açılmazsa maça gelmem" diyen Sarkisyan gelecek. Protokol parafe edilecek ve yasal onay süreci başlayarak her iki ülkede meclislere gidecek. Bu arada Karabağ'da umut veren bir gelişme olursa, Meclis onaylayacak; olmazsa Kıbrıs'taki limanlar mevzuunda olduğu gibi konu rafa kalkacak.

"Karabağ'da işgal bitmeden konuşmam" demek Ankara açısından kolay ve işe yaramadığı görülmüş seçenek. Bunun Türkiye ve Azerbaycan'a bir şey getirmediği ortada. Türkiye şimdi, kapıyı baştan kapamayarak, aslında Ermenistan'ın Bakü ile uzlaşmasına yardımcı olacak bir yolu deniyor. Davutoğlu, görüştüğü Amerikan, Fransız ve Rus mevkidaşlarına "Çözüm istiyorsanız, Karabağ'a yardımcı olun" mesajı veriyor. Umarım, mesele doğru anlaşılır ve başa dönmeyiz.

ZAMAN GAZETESİ