Ergenekon mu, demokrasi mi?

İhsan Dağı

Kürt açılımı, Alevi açılımı, Ermenistan açılımı siyaset kurumunun kendi dinamikleriyle sorun çözme yeteneğinin geliştiğinin işaretleri.

Kırılgan Türk demokrasisini, açılım siyaseti güçlendiriyor. Güçlendiriyor çünkü, siyasetin alanı açılıyor ve demokrasi kurumsallaşıyor. Bunu mümkün kılan ise devlet içindeki derin yapılanmanın, yani Ergenekon örgütlenmesinin üzerine gidilmesi. Devletin 'derin devlet'ten temizlenmesi demokratikleşme sürecinin selametle ilerlemesinin, toplumsal barışın ve de devletin meşruiyetinin yeniden inşaının şartı.

AB üyeliği hedefinin gerçekleşmesi de bağrında bir Ergenekon taşıyan toplum ve devletle mümkün değil. Devlet adına hukuk dışı işler yapan, siyaseti tanzim etmeye, yurttaşları susturmaya çalışan bir yapının varlığıyla ne demokrasi ne AB üyeliği olabilir.

Biliyoruz ki bu yapılar artık korunmuyorlar. Birkaç hafta önce Cumhurbaşkanı Gül'ün net konuşması hatırlardadır: 'Devletin bir yüzeyde görünen bir de derin ve görünmeyen yüzü olmaz. Devletin tek yüzü hukuktur'. Devletin tepesine böyle bir duruş hakim şimdi. Ama çok geçmedi daha, 'devlet gerektiğinde rutin dışına çıkabilir' diyen, 'derin devlet vardır ve devletin sigortasıdır' açıklamalarında bulunan bir zatın Çankaya'da oturduğu günlerin üzerinden... Bu iki devlet başkanı profilini karşılaştırarak derin devlete karşı 'devlet politikası'nın nasıl bir kırılma yaşadığını anlamak mümkün.

Artık yalnızlar, korunmuyorlar. Bu tür hukuk dışı derin yapılara dışarıdan da hiç sempati yok. AB'nin ilerleme raporunda, tüm karşı lobi girişimlerine rağmen, Ergenekon davasına ilişkin değerlendirme bunun bir örneği. 'İlk defa bir darbe girişiminin soruşturulduğu dava, demokrasi ve hukukun üstünlüğüne güveni artırmak için bir fırsat' diyor AB. Bu değerlendirme, nedensiz değil. Türkiye'deki gelişmelere ne AB, ne ABD ne de bölgesel ülkeler duyarsız kalabiliyor. Sebebi basit; Türkiye'nin kim tarafından ve nasıl yönetildiği bölgesel ve küresel barış için bir fırsat da sunabiliyor, risk de.

Çünkü demokratik bir Türkiye ile otoriter bir Türkiye'nin bölgesel ve küresel politikaları aynı olmaz, biliyorlar bunu. Halkına ve uluslararası topluma hesap verme sorumluluğu duymayan bir liderin veya grubun iktidar olduğu Türkiye'de sadece halk değil, bütün dünya ciddi sorunlar yaşar...

Çok net; bölgede barışı kurmanın, istikrarı güçlendirmenin yolu Türkiye'de demokrasinin muhafazasından ve kurumsallaşmasından geçiyor. Demokratik olmayan bir Türkiye rejimi bölgeye sorun ihraç eder; herkes için bir tehdide dönüşür. Bunu artık bilmeyen, anlamayan kalmadı. Ergenekon sultasında bir Türkiye tam da bu anlama geliyor. İçerideki otoriter, baskıcı ve hukuksuz rejime az da olsa toplumsal destek bulmak için çevresinde saldırganca politikalar izleyecek bir rejimdir bu...

Kürt açılımı yerine Türk'üyle, Kürt'üyle herkesi ezen, Kuzey Irak'ı her an işgale hazır, Kıbrıs'ta çözümsüzlük, Ermenistan'da gerginlik peşinde olan bir Türkiye... Balkanlar'da, Kafkasya'da her ülkenin içini karıştırmaya yeltenen, NATO'ya, AB'ye, herkese savaş açan irrasyonel bir Türkiye. Kimse bunu istemez. AB ilerleme raporunda Ergenekon'un gündeme getirilmesinin nedeni bu; demokrasinin alternatifinin bir 'Ergenekon Devleti' olduğunu biliyorlar. Bizim kadar onları da yakacak bir devlet bu...

Türkiye'nin bölgesinde barış önemliyse, değerliyse bu ülkenin demokrasiden sapmaması, saptırılmaması şart. Bunun için Ergenekon davası devam etmeli. Şeffaflığın ve hukukun olmadığı bir asırlık 'paralel devlet' geleneği bitmeden, bitirilmeden bu ülkede demokrasinin yerleşmesi imkânsız. Çünkü bu gelenektir ki, bırakın demokrasiyi ve hukuku, bu ülkede devleti bile gayri meşru hale getiriyor, zayıflatıp yok ediyor.

Kısaca Ergenekon'a dokunmadan ne demokrasi kökleşir ne de AB süreci tam üyelikle sonuçlanır.

ZAMAN