Erbakanı, büyük öncüyü uğurlarken..

Gözümüzü açtığımızda onu gördük. Onun zihin dünyasına tanık olduk. Çocukluğumuza şekil de verdi. Delikanlılık çağımızda büyük bir derdimiz, davamız olduğunu öğretti.

Kendimizin, ülkemizin, tarihimizin ders notlarından farklı olduğunu, bugünümüzü ve geleceğimizi şekillendirdiğini, hiçbir zaman ondan kopamayacağımızı, kopmamamız gerektiğini öğretti. Geçmişi ve geleceği önümüze koydu.

Bir bilinç devrimiydi bize önerdiği. Hararetle, büyük bir hasretle sarıldık.

Etrafımızı saran duvarların ötesinde bize ait şeyler olduğunu gördük. Bizimle aynı dili konuşan, aynı kaygıyı paylaşan, aynı amaca yönelen milyonları farkettik.

Bizi Anadolu'ya hapsedenlere karşı en büyük meydan okumayı yapan oydu. Yirminci yüzyılın başında düştüğümüz yerden dirilmemiz gerektiğini, bizimle birlikte Afrika'nın da, Asya'nın da dirileceğini salık veren oydu.

Anadolu'yu çepeçevre kuşatan duvarların ötesinde zihin duvarlarımızı kırmamızı öğütleyen oydu.

Malezya'dan, Endonezya'dan Atlantik kıyılarına kadar yüreklerin birlikte titremesini, ortak dili yeniden keşfetmemizi istiyordu.

Tarih ve coğrafya önümüze serilmişti. Renkler ve coşkular, acılar ve hüzünler ortaktı.

Keşfettik de... Farkettik ve öğrendik ki, aslında üzerimizde proje üstüne proje denense de çaresizler topluluğu değilmişiz. Güçlüymüşüz, çokmuşuz.. Ayağa kalktığımızda yer küre sarsılabiliyormuş. Dünya yeniden şekillenebiliyormuş. Sınırsız kudret sahiplerine karşı savrulan, diz çökmek zorunda olanlar topluluğu değilmişiz.

Hepimizin alnında onun izleri var şimdi. Keşmir'in cennet görüntülü coğrafyasından yağmur ormanlarına, Afrika'nın yalınayak insanlarından Asya'nın bozkırlarına kadar onun adı var şimdi.

Tayland sınırında bir köy camiinden Cava'daki bir medreseye, Hindistan'dan Moritanya'ya kadar her yerde onun için hatimler indiriliyor, onun için dualar ediliyor, onun için gıyabi cenaze namazları kılınıyor, onun için göz yaşı dökülüyor.

Başsağlığı mesajlarına, cenazeye katılmak için İstanbul'a gelenlere, gelmeye çalışanlara bakın. Bakın ki, onun inşa ettiği şeyin ne olduğu ortaya serilsin.

Bugün Türkiye'nin "büyük yürüyüş"ünü başlattığı mirasın bu olduğunun idrakiyle bakın. Onlarca yıl ilham kaynağı olduğu o iklimlerde kendisini örnek alanların artık aynı mirasa yatırım yapacak güce eriştiğini görün. Endonezya'dan Fas'a uzanan geniş kuşakta, bir çok konuda aynı dil kullanıyorsa, bunda o emeğin büyük payı olduğunu bilin.

Büyük çöküşten sonra iktidar sipariş edilenlerin bugün ardı ardına devrildiği, büyük çöküşe direnenlerin bütün bu kuşakta iktidara yürüdüğü bir dönemde bu gerçeği yeniden yorumlayın.

Bugün Fatih Camii'nin çevresinde yüz binler olacak. İstanbul, bu toprakların yetiştirdiği en büyük değerlerinden birini omuzlar üzerinde Merkez Efendi'ye uğurlayacak. Her büyük şok dalgasından sonra yeniden dirilişin şekillendiği Anadolu büyük bir önderi yolcu edecek. Arkada bıraktığı milyonlar kaldığı yerden devam edecek.

İşte o milyonlar, "bin yıl devam edecek" denilen, bin yıllık bir birikime savaş açanların zihinsel soykırım projelerini yerle bir edecek. Etti de.

Hani nerde onlar? Nerde bu ülkenin insanlarını mahalle mahalle, sokak sokak birbirine düşman edenler? Milletin yarısını devlet düşmanı ilan edenler?

İsrail aşırı sağı ve ABD'nin neoconları ile bu büyük ülkeye birilerine peşkeş çekenler, onlara selam duranlar, yüz milyarlarca dolarını bir çırpıda hortumlayanlar nerde?

O veda etti. Ama yürüyüş devam ediyor. Bin yıllık mücadelenin öncüleri her zaman olacaktır.

Merhum Necmettin Erbakan'a, büyük öncüye Allah'tan rahmet diliyoruz. Allah ondan razı olsun...

YENİ ŞAFAK