Endişeli Avrupa’nın Karmaşık Duyguları 

KENAN ALPAY

Almanya Dışişleri Bakanı Frank-Walter Steinmeier’in iki gün süren Yunanistan ziyareti sırasında endişe verici gelişmelere şahit oldu. Steinmeier’in nezdinde Avrupa Birliği’nin lokomotif devletlerini endişeye sevk eden Yunanistan’ın kronikleşen ağır borç yükü meselesinin hal yoluna kavuşamamış olmasından daha büyük bir kara deliğin ortaya çıkışına dair gelişmelerdi esasen. Çünkü hem iktisadi hem de siyasi açıdan AB’nin ciddi bir anafora doğru sürüklendiğine dair gelişmelerin oranı her geçen gün artıyor.

Son ve büyük endişe kaynağı İtalya’da belirdi. Kapsamlı bir anayasa değişikliğini öngören referandumdan İtalyan hükümetinin AB karşıtlarıyla giriştiği yarıştan büyük bir mağlubiyet alarak çıkması AB’nin geleceğine dair belirsizlikleri arttırdı, endişe ve karamsarlığı büyüttü. Steinmeier’in “İtalya’daki sonucu endişe ile izliyoruz. Başbakan Renzi’nin doğru ve gerekli olan şeyi yaptığına inanıyorum. Ancak seçmenler onu desteklemedi.” Aynı konuşmada Kıbrıs sorununun çözüme kavuşturulamamasına da değinildikten sonra ifade edilen şu cümle AB’nin ne kadar kritik bir sürece evrildiğinin en yetkili temsilciler tarafından itirafı olarak kabul edilebilir: “Bu sonuç zor zamanda Avrupa için olumlu bir sinyal olmadı.

AB’den Çıkış Yarışı Hızlanırsa

Neyse ki İtalya’da Başbakan Matteo Renzi hükümetini istifaya sürükleyen AB karşıtlarının zaferi şimdilik Avusturya Cumhurbaşkanlığı seçimlerinde yaşanmadı. Çünkü Başbakan Renzi’yi istifaya sürükleyen referandum tıpkı İngiltere gibi İtalya’yı da AB’den çıkışa sürükleyecek gelişmelerin habercisi niteliğini taşıyor. Bu durumda diğer üye ülkeler için bir domino etkisi olabileceği korkusu boş ve yersiz sayılmaz. Avusturya Cumhurbaşkanlığı için oldukça iddialı bir seçim kampanyası yürüten aşırı sağcı Özgürlük Partisi’nin lideri Norbert Hofer’in yenilgisi nispeten de olsa Avrupa Birliği ideali namına pozitif bir gelişmeydi. Her ne kadar Avusturya’da Cumhurbaşkanlığı makamı sembolik bir makam olsa da seçimleri yenileme gibi yetkilerle mücehhez olmanın ötesinde toplumsal gidişatın stratejik bir göstergesi mahiyetindedir.

Sol görüşlü ve Yeşiller Partisi’nin de desteğini arkasına alan Van Der Bellen’in beyan ettiği siyasal perspektif hem AB açısından hem de yabancılar hatta mülteciler açısında da olumlu bir içeriğe sahip. Bellen’in “Ben özgür ve kozmopolit bir Avrupa istiyorum. Eski sınırların yeniden çekilmesine karşı çıkıyorum” tarzı söylemleri Avrupa Birliği Konseyi ve Parlamentosu başkanlarını coşturdu adeta. Donald Tusk ve Martin Schulz’un ‘candan tebrikleri’ ve coşkulu ‘başarı dilekleri’ bir noktada AB’nin bekası adına yapılmış dua ve temennileri andırıyor.

Bu arada referandum sürecinin İtalya’da ne türden ekonomik kriz ve belirsizlikleri açığa çıkardığını da gözden ırak tutmamak gerekir. Şöyle ki bu süreçte dünyanın en eski bankası olarak bilinen (kuruluşu 1472) ve son dönemde Euro bölgesinin en ağır borç yükü altında bulunan Monte dei Pascihi de Siena bankası da bütün ümitlerini Başbakan Renzi’nin referandumdan zaferle çıkmasına bağlamıştı ümitlerini. AB’nin lokomotif devletleri gibi Monte dei Pascihi de Siena bankası da 5 milyar eoroluk kurtarma paketini beklerken açığa düştü ve tasfiye sürecine girme riskiyle karşı karşıya kaldı. Diğer Avrupa Birliği ülkeleri gibi İtalya da yaşanan resesyon nedeniyle bankacılıkta 360 milyar Euroluk bir borç yüküyle tükenişe doğru sürükleniyor. AB’nin kurucu altı ülkesinden biri olan İtalya’nın durumu haliyle diğer bileşenleri de derin derin endişelendiriyor.

Hikâyenin Diğer Muhatabı

Bütün bu gelişmelerin Türkiye’yle kısa ve orta vadede doğrudan ilgisi, ilişkisi bulunuyor. Gerek AB’nin Türkiye ile müzakereleri dondurma yönünde tartışmaları büyütmesi gerekse Türkiye’nin Şangay İşbirliği Örgütü ile daha sıkı bir ilişki örgütlemek üzere harekete geçmesi bu sürecin tezahürü sayılmalıdır. AB’den vazgeçmek, AB’ye alternatif bir model arayışına girmek tarzı yaklaşımlar muhatabımız AB cephesindeki ağır hasarlı krizleri ve gittikçe çözülme emaresi gösteren birliğin gidişatı görmezden gelerek sürdürülüyor adeta.

İtalya ve Avusturya’da ortaya çıkan seçim sonuçları münasebetiyle AB Bakanı Ömer Çelik’in değerlendirmelerinden birkaç cümleye bakmakta fayda olur. AB’ye 23. Ve 24. Fasılları açma çağrısı yapan Çelik’in AB’nin Kanada ile, Amerika ile, Brexit ile yaşadığı bütün tartışmaları yakından izlendiğini ifade edip Gümrük birliğini güncelleme çağrısı yapması dikkate değer elbette. Ancak Çelik’in şu ifadelerinin üzerinde durmamak olmaz: “Musul'dan Rakka'dan bahsediyoruz ama Avrupa'da çok kaygı verici gelişmeler var. Irkçılığa ve yabancı düşmanlığına karşı beraber mücadele etmeliyiz. Avrupa'daki her seçimde Türkiye karşıtlığı var. Bunun altında islamofobi var, bunun altında anti semitizim var. Türkiye karşıtlığı seçim kazanamıyor ama aşırı sağdaki partiler güçleniyor. Irkçılık veya aşırı sağın etkisi altında girmiş bir Avrupa Birliği olmamalı.

Endişeli modernler, karmaşık duygular içinde bocalayıp duran seküler kesimler, Avrupa ve Amerika adına hesap sormaya çok meraklı liberal-sol ve sosyalistler üzerinde konuşup durduğumuz uzun ve bitimsiz hikayenin bir bölümü de işte böyle!

Yeni Akit