Encümen-i Daniş ne iş?

Ahmet Kekeç

Bu başlıkla bir yazı yazdığımı hatırlıyorum... Konu (yani Encümen-i Daniş konusu), yanlış hatırlamıyorsam ‘28 Şubat süreci’nin ufunetinde gündeme gelmişti.

Birtakım emekli paşalar, periyodik aralıklarla toplanıp, memleket meseleleri hakkında fikir teatisinde bulunuyorlarmış.

Bir gelenekmiş bu...

Devletin üst kademelerinde görev yapmış birtakım siviller de refakat ediyormuş bu toplantılara.

Peki, ‘ortaya çıkan fikirleri’ ne yapıyorlarmış?

Konu buydu işte...

Söylemesi ayıptır, ben de ortaya çıkan değerli fikirlerle, 28 Şubat fikriyatının paralelliğine dikkat çekip sormuştum: ‘Ne iş?’

Gündem o kadar yoğun ve kalabalıktı ki, ‘Encümen-i Daniş’i tartışmaya sıra bile gelmiyordu.

Fakat böyle bir oluşum vardı.

Bunu herkes biliyordu.

Doğrusunu söylemek gerekirse, herkeslerin malumu bu oluşum fazla ciddiye de alınmıyordu.

İşte, ülke ve dünya meseleleri hakkında fikir sahibi olduğunu sanan birtakım emekli paşalar, hobi sadedinde oturup, ‘memleket ve siyaset geyiği’ çeviriyorlardı.

Ne yapsalardı?

Kahveye mi takılsalardı.

Evde oturup (tabiri-i amiyane ile) karı dırdırı mı çekselerdi.

Ellemeyin, toplansınlardı...

Hem, ‘muvazzaf’ halleriyle ne yapmışlardı ki, ‘ortaya çıkaracakları’ fikrin bir ağırlığı ve ehemmiyeti olsun!

Herkes, konuya, aşağı yukarı böyle bakıyordu.

Ben de, en azından ortaya çıkan fikrin ‘değeri’ açısından böyle bakıyordum. Böyle bakılması gerektiğini düşünüyordum.

Fakat, Aziz Üstel’in ‘Encümen-i Daniş’in tarihine ilişkin yazdığı yazıyı okuyunca kanaatim değişti.

Hemen söyleyeyim:

Çok iyi bir yazıydı. Çok değerli bilgiler vardı.

Bakmayın ‘bilgi’yi koklatıp geçmesine... Aziz abi kibar adamdır. Birçok şeyin farkındadır da, tenezzül meselesi saydığı ve bir tür aristokrat tavrı temellük ettiği için, ‘farkında değilmiş gibi’ yapmayı tercih etmektedir.

Encümen-i Daniş, iki haftada bir Moda Deniz Kulübü’nde toplanıyor.

Daimi üyeleri var.

Neredeyse, emekli paşaların tümü daimi üye...

Siviller de var: Emekli MİT Müsteşarları, eski Dışişleri Bakanları, mutemet bürokratlar...

Öyle her paşayı da aralarına almıyorlar.

Mesela, görev dönemi içinde ‘düşük performans’ sergileyen (darbe ve muhtıra gibi ‘yararlı’ işlere tevessül etmeyen? Hilmi Özkök ve Yaşar Büyükanıt paşalar yok.

Bunlar bir dernek mi, vakıf mı, örgüt mü?

Ne oldukları belli değil. ‘Dernekler Masası’nda da bir kaydı kuydu yok.

Bu oluşumun (isim bulamadık, bari ‘oluşum’ diyelim) kimler tarafından istikbal edildiği de belli değil. Bir gizem yumağı... Benzetmek gibi olmasın da, bu haliyle hafiften masonik bir çağrışım yapıyor.

Her paşayı ‘paşa’ kabul etmeyen bu oluşum, ortaya çıkan fikirleri, mektup yoluyla bazı Cumhurbaşkanları ve Başbakanlarla paylaşıyormuş.

Mektup arkadaşları arasında Gül ve Erdoğan yok.

Demek ki, öyle herkesi Cumhurbaşkanı ve Başbakan saymıyorlar.

Esasında, toplantı tutanaklarının bir kopyasının ‘güvenlik ve istihbarat birimleri’ne de gönderilmesi gerekiyor.

Böyle bir şey de yok...

Ben en çok şu hususa takıldım:

Laik Türkiye Cumhuriyeti’nin bürokratları, neden oluşumlarına düpedüz gericiliği çağrıştıran ‘arkaik’ isimler koyarlar?

Hani ‘redd-i miras’ etmiştik?

Daha ‘çağdaş’ ve ‘yıldırımlar yaratan’ isimler bulunamaz mıydı?

Encümeni- Daniş, Sultan Abdülmecid döneminde kurulan, sadece 12 yıl yaşayan bir eğitim ve çeviri faaliyeti’ kurumuydu. Aziz Üstel’in de belirttiği gibi, ülkenin iç ve dış sorunlarını tartışan, güvenlik konularını irdeleyip Padişaha mektup falan yollayan bir oluşum değildi.

O zaman bir kez daha soralım:

Encümen-i Daniş ne iş?

STAR