Doğunun isyanı, Batının çöküşü..

Tunus'da, Mısır'da, Libya'da, Suriye'de veya Yemen'de yaşanan, yüzyıla damgasını vuracak değişikliklere zemin hazırlayacağı söylenen "Arap Baharı" benzeri isyan dalgasının İspanya'da, Yunanistan'da, Portekiz'de veya başka Avrupa ülkelerinde yaşanabileceğini söylesek kim inanır!

Kahire'de, Bingazi'de, Sana'a'da ya da Şam'daki öfkenin örneklerine Paris'te, Barcelona'da, Londra'da ya da ABD'nin bazı eyaletlerinde de tanık olabileceğimizi, Batı'daki Tahrir meydanlarının dolup taşabileceğini, Arap Baharı dediğimiz kitlesel taleplerin Asya'dan ABD'ye kadar bütün iklimleri etkileyebileceğini, 21. yüzyılın asıl böyle şekillenebileceğini söylesek çok mu abartmış oluruz.

Hayır! Ortadoğu'da, İslam-Arap kuşağındaki rahatsızlığın sebebi zorbalıksa, Avrupa'daki sebebi refah çökmesi, Asya'daki sebebi refah ve özgürlük arayışı olabilir. İşte Arap Baharı dediğimiz şey, bu şekilde dünyayı etkilemiş olur. Kaddafi'nin devrilmesi, Mübarek'in, Salih'in, Bin Ali'nin ya da Baas rejiminin devrilmesi yerel sarsıntılar oluşturacakken, kitlesel öfke ve talepler yeni bir siyasal dil oluşturabilir ve bu kıtalararası etki uyandırabilir.

Aslında 20. yüzyıl boyunca oluşmuş tortulara karşı küresel bir devrime, derin değişime, yeni iktidar yapılanmasına, yeni ekonomik düzene duyulan ihtiyaç, belki refah toplumlarında hissedilmiyordu. Asya'da ve bizim bölgemizde ise huzursuzluk baskıyla, hileyle denetlenebiliyordu. Ama artık Batı'nın refah düzeni sarsılıyor, toplumsal çıkar ortaklığı bozuluyor. Kimlik üzerinden yeni bir itiraz dili kendini hissettiriyor. Bu yeni duruşun gelecek günlerinde Avrupa başkentlerine nasıl yansıyacağını kimse kestiremez.

İspanya'ya bakın! Avrupa'nın en borçlu ülkesinde, ekonomik kriz iktidar partisini vurdu, etnik talepleri tırmandırdı. Kitleler seçim tercihlerinin çok ötesinde beklentilerle sokaklarda. Milyonlarca işsiz ve bu sayı hızla artıyor. Yarın Portekiz'de aynısını göreceğiz, Yunanistan'da aynısını yaşayacağız. İngiltere, bu yüzyılın hasta adamı olmaya doğru hızla ilerliyor, diğer Avrupa ülkeleri de.

ABD'ye bakın!

Kredi notları düşürüldü, artık güven veren bir ekonomi piyasası yok. Para da vizyon da ülkeden kaçıyor. Doların kredisi çoktan çöktü. 14 trilyon dolarlık borcun günlük faizi 4 milyar dolar. Sınır çoktan aşıldı ve çark döndürülemez hale geldi. Savunma harcamalarının kesilmesinden emeklilerin maaşlarına kadar her şeyde kesinti başladı, başlayacak.

Bunun nasıl bir toplumsal huzursuzluk oluşturacağını anlayabiliyor muyuz? Kapitalizmin başkentini ayakta tutan sütunlar devriliyor. Bu halde geriye tek şey kalıyor: Askeri seçenek. Küresel kaynakların zorbalıkla ele geçirilmesi. İşte bu tam bir intihar olacaktır. Çöküşü hızlandıracaktır. Tarih, gücüne erişilemez sanılan, tanrılaşan imparatorlukların mezarlarıyla dolu.

Artık Ortadoğu'yu değil sadece, Avrupa'yı, Batı'yı da tartışacağız, tartışmak zorundayız. Tanık olduğumuz yerel isyanlar, bölgesel ölçekte güç kaymalarına yol açmakla kalmayacak. Etkileyecek... Meselesi olan her ülkeyi, toplumu etkileyecek, yol gösterecek. Eğer bu olursa, böyle bir kapı açılırsa, ülkeler, iktidarlar, ulusal sınırlar, güç dengeleri, kaynakların kontrolü, yeryüzündeki refah dağılımı, toplumsal değerler ve ekonomiden siyasi düzene kadar çok şey değişecek, değişmek zorunda kalacak.

İşte bu yüzden, dünyanın neresinde olursa olsun küçücük kitlesel kıpırdanmaları bile bir başka gözle görmek ve değerlendirmek gerekiyor. Bölgeyi dikkatle izlerken küresel ekonominin merkezindeki hareketleri de aynı dikkat ve özenle takip etmeye çalışıyoruz. Batı'nın bu yüzyıldaki krizden kolay kurtulabileceğine ihtimal vermiyoruz.

İstedikleri kadar yeni sömürge düzeni kurmaya çalışsınlar, istedikleri kadar dünyanın geri kalanını yönetmeye uğraşsınlar, askeri müdahale ya da başka krizler çıkarsınlar... İstedikleri kadar projeler, stratejiler üretsinler, uygulamaya çalışsınlar..

Bu yüzyıl, Ortadoğu'nun, Latin Amerika'nın, Asya'nın değil, Batı'nın kriz yüzyılı olacaktır. 20. yüzyıla özgü bütün kazanımların tüketilmesine, birikimlerin yok olmasına, Batı'nın kendi içinde hesaplaşmasına tanık olma ihtimalimiz hiç de düşük değil. 11 Eylül'den sonra, kırk yılda geliştirebildikleri birlikte yaşama, çok kültürlülük değerlerini birkaç yılda silip atabildiler. Ekonomik kriz, daha başında Avrupa Birliği düşüncesini, ruhunu yaraladı. Birleşik Avrupa projesi çökmek üzere.

Hep söylemeye çalıştık: Küresel kaynakların ezici çoğunluğunu elinde bulunduran, askeri ve siyasi gücü denetleyen, milyarlarca insanı sadece tüketici konumuna indirgeyen küresel statüko, müthiş bir öfke ile dağılabilir. Haritalar değişir, güç haritaları değişir, refah düzeni değişir.

Bu yüzden Mısır'da yükselen seslerin benzerlerinin Asya'da, Avrupa'da, Amerika'da yükselmeyeceğini mi düşünüyoruz? Refah düzeni sarsıldıkça kitlelerin sorgulayacağını, hesap soracağını, yargılayacağını düşünüyoruz. Çünkü adaletsizlik yerkürenin her köşesini sarmış durumda. Ortadoğu'daki adaletsizlikle, ABD ya da Avrupa'daki adaletsizlik sadece şekil olarak birbirinden farklı, nitelik aynı.

Hesapların sıfırlandığı bir yüzyıla ihtiyaç var. Eğer böyle bir sarsıntı yaşayacaksak, hesaplar yenilenecekse bunun bedelini sadece Kahire, Şam ödemeyecek. Pekin'den New York'a, Paris'ten Roma'ya kadar başkentler ateşle yüzleşecek. Hiçbir silah böyle bir gücü dizginlemeye, susturmaya yetmeyecek. Sovyetler hangi silahla çöküşü durdurabildi?

Bu ses, kitlelerin sesi, yüreklerin sesi, derin merkezlerin stratejilerini, yüzyıllık projelerini, dünya düzeni arayışlarını tarihe gömecek gibi.

Kahire yanacaksa Paris de yanacak. Bu böyle!

YENİ ŞAFAK