Dindarlığın ölçüsü

Ali Ünal

Bazı çevreler, zaman zaman Türkiye'nin gittikçe dindarlaştığı iddiasını ortaya atarak, AK Parti iktidarının İslâm lehinde olabilecek her türlü icraatının önünü tıkamaya çalışırlar.

İddialarına delil diye ileri sürebildikleri tek şey, bazı yerlerde veya şehirlerde birtakım lokantalarda alkollü içki bulunmamasıdır.

Bir yerde dindarlığın artıp artmadığını tartışmak için önce dindarlığın ölçüsünü bilmek gerekir. Çoğu Müslüman, dindarlığın ölçüsü olarak namaz, oruç, zekât ve hacdan söz edecektir. Evet, bunlar, İslâm'ın şartlarıdır. Şahsen Müslümanlık adına hayatımda en çok etkilendiğim dört şeyden biri, gece yarısı misafir olduğumuz bir evde ailenin üniversite öğrencisi oğlunun teheccüd namazında olması, diğer ikisi Üsküdar Mihrimah Sultan ve Valide Sultan camilerinde şahit olduğum iki gencin namaz kılışı, bir diğeri de, yaşlı bir validemizin dua edişi olmuştur. Gerçekten kılınan namaz, Müslüman'ı kötülüklerden ve günahlardan alıkoyar, ama onu günümüzde gerçekten kılan o kadar az olmalı ki, Hz. Ali Efendimiz (ra), "Âhirzamanda camiler dolu olur, fakat içlerinde namaz kılan bulunmaz." der.

Gerçekten eda edilen namaz, oruç, zekât, hac, kendilerini karakter, ahlâk, edep, muamelât, kısaca gerçek insanlık olarak ortaya koyar ve dindarlığın da ölçüsü ahlâktır, karakterdir, edeptir, muamelâttır, insaniyettir. Peygamber Efendimiz (sas), bu gerçeği, "Ben, ahlâkî güzellikleri tamamlamak için gönderildim." şeklinde ifade buyururken, Hz. Bediüzzaman, "İslâmiyet, insaniyet-i kübradır." der. Bir insanın İslâm'dan nasibi ölçüsünde insanlıktan nasibi vardır; insanlıktan ve "mekârim-i ahlâk"tan nasibi olmayanın dindarlıktan nasibi yoktur.

Dindarlığa gerçek aynasından baktığımızda, ülkemizde yozlaşmanın, kabalaşmanın, yobazlaşmanın daha çok arttığını görüyoruz. Meselâ, içki ve kumar, büyük günahlardandır. Kur'an-ı Kerim, bunu "İçki ve kumarda büyük 'ism' vardır." şeklinde ifade buyurur. Aynı Kur'an, suizan için "ismdir" der. Yani suizannın tamamı, içki ve kumar ölçüsünde günahtır. Gıybet, alay, daha şenî günahtır.

Bir bayramın üçüncü günü bir eve bayramlaşmaya gittiğimde, ayrılırken kapı komşusunun kapısını çaldım ve biri beni uğurlayan, diğeri kapıyı açan bu iki "şuurlu, ehl-i hizmet" ve yıllarca komşu olarak oturan iki Müslüman, bayramın üçüncü gününe kadar birbirlerini ziyaret etmemiş ve bayramlaşmamışlardı ki, eşikte bayramlaştılar. Kur'an-ı Kerim ve hadis-i şerifler, uzak ve yakın komşuya ihsanı emrederken, bunları başkalarına anlatmayı pek severiz ama, hayatımızda "ihsan"dan eser kalmamış olması bir yana, "Müslüman, elinden ve dilinden bütün Müslümanların selâmette olduğu kişidir." hadisine rağmen, komşu, komşunun ezasından, rahatsızlık vermesinden emin değildir. Peygamber Efendimiz, üç defa "Vallahi iman etmemiştir, vallahi iman etmemiştir, vallahi iman etmemiştir!" buyururlar. "Kim ya Rasûlellah?" diye sorulduğunda, "Ezasından, kötülüğünden komşusunun emin olmadığı kimse." cevabını verir. İşte dindarlığın ölçüsü, imanın aynası!

Günümüzde, en dindar bilinen ailelerin yaşadığı sokaklarda bile, bu ailelerin yeni yetme gençlerinin öbek öbek sokak başlarında oturup hem etrafı kirlettiklerine, hem sözleri ve davranışlarıyla evlerde oturanları bile rahatsız ettiklerine sürekli şahit oluyoruz. Evde de, okulda da İslâmî terbiye yok denecek durumda; ahlâk eğitiminden sanki eser yok. Sokak nasıl temiz tutulur; evde, sokakta, caddede, toplu taşıma araçlarında nasıl hareket edilir, başkalarına nasıl rahatsızlık verilmez, bunlar hiç gündemde değil. Erzurumlu merhum Hacı Salih Efendi, bir büyük zatı ziyaretinde, yolda hangi ezaya maruz kalmışsa, ilk sözü şu olmuştu: "Hoca efendi, talebelere önce edep öğretin." Ayrıca, günümüzde aldatmayan, tam güvenilir kaç "Müslüman" esnaf, işadamı, münasebetlerinde menfaati esas almayan kaç "Müslüman" var? İmanın, namazın, orucun, haccın, kısaca Müslümanlığın ve dindarlığın ölçüsü, aynası, insanlıktır, ahlâktır, edeptir, muamelâttır.