Dikta özlemi mi?

Mümtazer Türköne

Yeni dönemde 'dikta' sözünü daha sık duyacağız. Sivil-asker bürokrasinin elindeki imtiyazları demokratik temsil kurumlarına devretmesi, sandıktan çıkan hükümetin yönetme gücünü artırdı.

'Devlet' dendiğinde eskiden asker anlaşılırdı. Şimdi asker de, devletin diğer kurumları da halkın hükümetinin emir ve denetiminde. Dokuz yılı geride bırakan ve önümüzdeki dört yılı da garantiye alan çok uzun bir istikrar döneminin içinden geçiyoruz. Hükümet sadece sandıktan aldığı oyla değil, rakipsiz bir şekilde tekelinde tuttuğu istikrarla itibarını ve meşruiyetini sürdürüyor. Her şey kontrol altında ve kronik sorunların çözümü için umutlar yükseldi. İşte bu tablo muhalefet tarafından 'dikta' olarak tanımlanıyor. Demokrasinin rakipsiz biçimde hükmünü icra etmesine alışkın olmayanlar için kestirme bir muhalefet tarzı.

Yeni Bakanlar Kurulu, güçlü bir liderlik altında istikrara ve başarıyı ödüllendirmeye dayanan bir gelecek vizyonunu resmediyor. Cumhuriyet'in kuruluşundan bu yana 88 yılda 61 hükümet geçmiş. On yılın üzerinde aynı devlet kurumlarını yöneten bakanlar bu hükümette görev yapıyorlar. Türkiye sağlıkta, bayındırlıkta, ekonomide çağ atladı. 61. Hükümet bu başarı grafiğinin devam edeceği mesajını veriyor. Nasıl? Başarısı kanıtlanmış bakanların aynı görevi sürdürmesiyle. AK Parti liderinin gerçekten bir dikta özlemi olsaydı, kerametin kendisinde olduğu mesajını vermek için köklü değişikliklere giderdi. Başbakan'ın kabinede yer verdiği yeni isimlerin kimseyi şaşırtmaması, bireysel inisiyatifin ve başarı kriterinin lider karizmasını dengelediğini gösteriyor.

Devlet iktidarı demokratik dengeler üzerinde yeniden oluştu. Dokuz yıllık istikrar hikâyesinin arkasında hükümetin halktan aldığı güce yani kendi yetki ve sorumluluğuna sahip çıkma iradesi var. Hükümet ve Parlamento 2002 öncesi iktidarlara göre daha fazla yetki kullanıyor ve sermaye-medya ve ordu gibi iktidarına ortak olmak isteyenlere izin vermiyor. Yöneten bir hükümetimiz ve yöneten bir demokrasimiz var. Hükümetin elinde biriken ve büyüyen güç demokrasi dışındaki güçlerin elinden imtiyazlarının teker teker geri alınması ile oluştu. Demokrasi adına olması gereken oldu. Bu durumu dikta olarak vasıflandırmak, demokrasi ile değil, geçmişin ayrıcalıklarına ve diktalarına özlem duymak dışında anlam taşımaz.

Yargı, suç imtiyazı olan kesim bırakmadı. Futbolda şike iddiaları ile yürütülen soruşturma hukuk devleti ve herkes için hukuk güvencesi adına çok ileri bir adım. Hiç kimsenin ama hiç kimsenin suç imtiyazı kalmadı. Orgeneralleri ve futbol imparatorlarını yargılayan ve kimseye imtiyaz alanı bırakmayan hukuk düzeni bu demokratik istikrar ile oluştu. Halkın önünde hesap veren ve bu hesabı sadece halka veren bir demokratik iktidar, yargıya sınırsız bir hesap sorma alanı açtı. Yargı sınır tanımıyor. Deniz Feneri'nin de üzerine gidiyor. Bu hesap sorma işinden AK Parti kanadının da nasibini alması, tek başına diktanın sadece dikta eleştirisi yapanların geçmiş özlemlerini yansıttığını göstermiyor mu?

Türkiye demokratikleşiyor. Üstelik demokrasiyi istikrar içinde üretiyor. 'Demokrasi mi, istikrar mı?' paradoksunu yaşamadan yönetilebilir bir devlet düzeni oluşturuyor. Şimdi bu düzeni kalıcı hale getirecek anayasa arayışını sürdürüyor. 61. Hükümet istikrar içinde büyümenin anahtarını veriyor. Güçlü bir liderlik. Liyakat ve ehliyeti kanıtlanmış bakanlar ve ikna edici bir reform perspektifi. Darbe hayaleti geri döner mi? Siyaset, ekonomi için istikrarsızlık kaynağı olur mu? Kürt sorunu içinden çıkılmaz hale gelir mi? Bu endişeler birer birer azalmadı mı?

Dikta mı, demokrasi mi? Türkiye askerî dikta özlemlerini ve bu hayallerle çıkar hesabı yapanların imtiyazlarını tarihe gömdü. Demokrasi gelişiyor ve kökleşiyor. Dikta suçlaması ise nedense demokrasinin kendilerine verdiği muhalefet görevini hakkıyla yerine getiremeyenlerden geliyor.

ZAMAN