Darbeseverlere Batıdan destek var mı?

İhsan Dağı

Demokrasinin bu kadar talep edildiği, yakıştığı ve yakıştırıldığı ve fakat aynı zamanda da bu kadar tehdit altında olduğu başka bir ülke düşünemiyorum. Bir yandan temel sorunların çözümünde bir anahtar demokrasi, öte yandan en çok korkulan şey. Demokrasiden korkanlar ve komplolar kuranlar çok küçük bir azınlık aslında, hem Türkiye'de hem de dünyada.

Dolayısıyla 'komplolarına' ne halkın geniş kesimlerinden destek bulabiliyorlar ne de dünyanın diğer güçlerinden.

Geçmişten biliyoruz ki; demokrasi karşıtı eylemlerine halktan destek bulamayanlar 'dış patronlar'ın desteğini almaya çalışır ve alırlardı da. Şimdiye dek bütün darbeler açık veya örtülü ABD desteğiyle gerçekleşti. Bugün darbe girişiminden yargılanan generaller de aynı yolu izlemeyi denediler; 2003 ve 2004 darbe planlarına ABD'nin destek vermemesi üzerine Rusya'ya dönüp desteği oradan aradılar. Rusya desteğiyle Türkiye'de darbe yapılamayacağını anlayıp 2007'den itibaren yeniden ABD ile iş tutmaya başladıklarında da iş işten geçmiş, bağlantı içinde oldukları 'neo-con'lar Washington'da çoktan gözden düşmüştü. Obama'nın başkan seçilmesiyle de işler iyice değişti; Türk darbecilerin yeni yönetimle ne bağlantıları kaldı ne de onların Washington'daki ortakları 'neo-con'lar. Ergenekon soruşturması yol almaya devam ederken, asker de 'doğrudan müdahale' yerine geleneksel 'vesayet rejimi'ne razı bir pozisyona çekildi.

Darbecilerin bu saatten sonra ABD'den destek bulması imkânsız. Irak'tan çekilme süreci başlarken, Afganistan'da hâlâ düzen kurulamamışken ve Pakistan adeta bir patlama noktasına doğru giderken ve üstelik cumhurbaşkanlığı seçimlerinin ardından İran belirsizliğe sürüklenirken Amerikan yönetiminin istediği en son şey Türkiye'nin de karışması.

Türkiye'nin 'demokratik istikrarı' uluslararası sistem için de çok önemli, vazgeçilmez. Bürokrasinin topluma ve siyaset kurumuna kurduğu tuzaklar sonucu demokratik istikrarı bozulan bir Türkiye'nin bölgesel, hatta küresel bir 'güvenlik' sorununa dönüşeceği öngörülüyor. Böyle bir Türkiye'nin Irak'ta Kürtlerle, Kafkasya'da Ermenilerle, Kıbrıs'ta Rumlarla sorun çözmek yerine çatışma yaratacağını herkes biliyor.

Dolayısıyla Türkiye'nin 'demokratik istikrar'ı bölgesel ve küresel dengelerin de bir gereği. Türkiye, demokrasisiyle değerli, güçlü. Biliyoruz ki dün böyle değildi; Soğuk Savaş yıllarında ABD için Türkiye sadece 'stratejik' konumu gereği Batı blokunun bir parçasıydı. Dolayısıyla Türkiye'nin kimler tarafından ve nasıl yönetildiği hiç önemli değildi. Ama bugün bakış çok farklı; demokrasisiz bir Türkiye'nin kendi iç istikrarsızlığının yanı sıra bölgeye de sorun ihraç edeceği konusunda genel bir kanaat var. Daha da önemlisi, demokrasisiz bir Türkiye'nin ABD için de bir sorun olacağı düşünülüyor.

Bunun nedeni de anlaşılabilir; Ergenekon çetesi benzeri anti-demokratik güçlerin öncelikle Türkiye'yi Batı'dan koparıp izole etmek amacında olduğu açık. Ayrıca böylesi bir yönetimin egemen olması durumunda Türkiye'nin bölgeye istikrar ve güvenlik ihraç eden bir ülke olmaktan çıkacağı kesin. Otoriter bir rejimin, meşruiyet ve toplumsal destek arayışıyla dış politikasını saldırganlaştırması, komşularını ve diğer dünya devletlerini provoke etmesi, ortaya çıkan gerginliklerle de rejimi tahkim etmek istemesi çok bildik politikalar.

Sonuçta ABD'nin Türkiye vizyonu artık salt 'stratejik' hesaplara dayanmıyor, 'demokrasi unsuru' da vazgeçilmez görülüyor. Kısaca 'darbe heveslileri için haberler kötü. Bu, Türkiye demokrasisini güçlendirmek için de bir fırsat. Bunu yapmanın yolu da AB sürecini canlandırmaktan, demokratik reformlara geri dönmekten ve Ergenekon soruşturmasına kararlılıkla, hukuk içinde devam etmekten geçiyor. Ordunun da kendi içindeki darbeci cuntaları temizlemesi şart. Bir NATO ordusunun içinde sürekli cuntalar barındırmasına artık kimse hoşgörüyle bakmıyor.

Demokratik karakterini kaybeden bir Türkiye'nin ne Batı dünyasında bir yeri olur ne de Doğu'da bir etkinliği.

ZAMAN