Mehmet Zülfi Tan/Doğru Haber
İslam ile Kavga Eden Projeler Çökmeye Mahkûmdur
İslam medeniyetinin varisi olan bu topraklarda, bin yıldır ezanla, Kur’an’la ve mukaddesatla yoğrulmuş bir milletin genetik kodlarını on beş yirmi yılda değiştirmeye kalkmak, sosyolojik bir hatadan öte, fıtrata aykırı bir zorlamaydı. Kemalizm, bir modernleşme projesi kılıfı altında, halkın sadece kıyafetini veya alfabesini değil, ruhunu ve istikametini de değiştirmeyi hedefledi. Bunun için büyük bir kıyıma gitti. Sadece sosyolojik değil aynı zamanda fiziki bir kıyım da yaptı. Ezanın aslından koparılıp Türkçeleştirilmesi, bin yıllık ilim mirasımızı bir gecede "eski yazı" diyerek çöpe atan harf inkılabı ve hilafetin kaldırılması, birer ilerleme hamlesi değil; milletin hafızasını silme girişimiydi.
Köylü ve dindar halk, camisinin mahzunlaştığını, evladına dinini öğretecek mektebin kapandığını görünce, devlete olan "baba" nazarını kaybetti. Kemalizm halk nezdinde bir "kurtuluş" değil, "mukaddesata bir pranga" olarak kodlandı. Ki zamanla bunun zulmünü daha çok hissedecekti.
Kemalizm, özellikle Atatürk sonrası dönemde, adeta İslam'ın yerine ikame edilmeye çalışılan seküler bir din gibi kurgulandı. Atatürk’ten daha çok Atatürkçü, Kemalist’ten daha çok Kemalist türler çoğaldı. Deyim yerinde ise kraldan daha çok kralcılar milletin yakasına bir kene gibi yapıştı. TDK sözlüklerine "Kemalizm Türk'ün dinidir" ibaresinin girmesi, Ankara'nın "Kâbe" olarak tasvir edildiği şiirler, Müslüman Anadolu insanının vicdanında derin yaralar açtı.
Devlet, halkın sığındığı bir çatı olmaktan çıkıp; kasketini beğenmediği için vatandaşı azarlayan, şapka takmadığı için şehrini bombalayan ve idam eden, sakalına müdahale eden, jandarma dipçiğiyle "çağdaşlık" dayatan bir mekanizmaya dönüştü.
Devletçi ekonomi, sanayiyi kurarken Müslüman tebaanın sırtındaki küfeyi ağırlaştırdı. Varlık Vergisi ve Toprak Mahsulleri Vergisi gibi uygulamalar, halkı sadece fakirleştirmekle kalmadı, devletine olan güvenini de bitirdi. Bir yanda Ankara’nın lüks baloları, diğer yanda çarıkla tarlasını süren ama dinini öğretmesi yasaklanan köylü... Bu uçurumu millet, zihnine CHP zulmü olarak kodladı.
1950 seçimleri, milletin "Yeter!" dediği andır. Demokrat Parti’nin sandıktan ezici bir çoğunlukla çıkması, sadece siyasi bir tercih değil; ezanına, Mushaf’ına ve haysiyetine sahip çıkma iradesidir. Halk, kendisine "çağdaşlık" adına zillet yaşatanlara, ilk fırsatta en büyük tokatı nakşetmiştir.
Bu ideolojinin temsilcileri gördüler ki; serbest seçimde, halkın hür iradesinin olduğu bir yerde Kemalizm’in yaşama şansı yok. Bu yüzden süngüye sarıldılar. 1960 darbesiyle başlayan süreç, aslında halkın Müslüman kimliğine karşı yapılmış birer intikam operasyonuydu. "Halk hata yapıyor, biz düzeltelim" diyerek tankları yürütenler, aslında kendi ideolojilerinin halkın vicdanında mahkûm olduğunu itiraf etmiş oldular.
Sonuç olarak: Bir sistem, beslendiği toprağın değerlerine savaş açarsa, o toprak onu eninde sonunda kusar. Kemalizm’in bugün hâlâ askeri vesayetle veya totaliter yasaklarla korunmaya muhtaç hissedilmesi, halkın rızasını hiçbir zaman kazanamamış olmasındandır. Müslüman bir toplumda, İslam'ı dışlayan hiçbir "izm", toplumsal barışı ve gerçek kalkınmayı tesis edemez.
O zaman yol yakın iken gelin İslam’a dönelim ve aslımızı yeniden ihya edelim.