Darbeci Baronun Tarihi Şanlımı, Kanlımı?!

Ali İhsan Karahasanoğlu

İstanbul Barosu’nun düşmüş başkanı Ümit Kocasakal, geçtiğimiz hafta, “135 yıllık baro tarihimizi ‘şanlı’ kılan özgün kimliğimiz, teslimiyeti reddeden azim ve kararlığımızdır” diyordu..

O gün hemen cevap vermiştim.. İstanbul Barosu’nun ilk başkanlarından birisinin Rus, birisinin Ermeni azınlıktan olduğunu hatırlatıp, “Bu baronun tarihinin neyi ile övünüyorsunuz ki” demiştim..
Baronun tarihinde daha ne utanılacak olaylar var, bugünkü manşetimizden okuyacaksınız.

Meğerse İstanbul Barosu, 1960 darbesi sonrasında Adnan Menderes yargılanırken, “Baromuz üyelerinin Menderes’i savunması yasaktır” diye karar almış!
Daha iki gün önce yazmıştım.

Bunlar işlerine gelince, “Profesyonel avukatız. Katili de savunuruz; tacizciyi de, soyguncuyu savunuruz. Savunduğumuz kişinin suçu ile özdeşleştirilmemiz yanlıştır” derler.
Ama gördünüz işte..
Ortada cinayet de yok, soygun da yok, taciz de yok... Tam aksine darbecilerin gadrine uğramış meşru hükümetin başbakanı var..

Uyduruktan bir “Anayasal düzeni değiştirme suçu”ndan yargılanıyor..
Yargılayanlar da darbeci generaller..
Darbe ile kurulmuş özel mahkemede yargılıyorlar..
Böylesi şartlar altında, sanık sandalyesine oturtulan Başbakan Menderes’e avukatlığı çok görüyorlar.. Kendileri yapmasınlar.. Ama üyelerine bile avukatlık yapmayı yasaklıyorlar..

Ve bu “şanlı tarih” oluyor.
Bence “şanlı tarih” değil..
“Kanlı tarih”i var, İstanbul Barosu’nun..
Öyle ya.. “Üyelerimiz Menderes ve arkadaşlarının avukatı olmasınlar. Diğer barolara üye olan avukatlara da aynı tavsiyeyi yaparız” talimatı sonrasında, Menderes idam edildiğine göre..
“Baro tarihi”ne, “kan karıştı” demektir..
Tespitimizi destekleyen diğer örnekleri de verelim..
Kimse bunların tekil olaylar olduğunu sanmasın..
1960’da, İstanbul Barosu darbecilerden yana idi. Asli görevi “savunma”yı rafa kaldıracak kadar gözü dönmüş, darbecileri destekliyordu..
Peki, 2012’de aynı baro kimden yana?
Bu sefer de, darbe suçundan yargılananların yanında.
Tezata bakın.

1960’ta meşru hükümet üyelerine karşı darbecilerin adeta avukatlığını yapıyorlar..
2012’de ise, yine meşru hükümete karşı darbeci generallerden yana oluyorlar..
“İkisinde de ‘darbeci generaller’den yanalar. Tezat nerde?” demeyin..
Birisinde meşru hükümetin üyeleri sanık sandalyesinde..
O zaman “Biz savunmayacağız” diyorlar.

Sonuncusunda, darbeye teşebbüs edenler sanık sandalyesinde..
Bunda ise, “Darbeciler başarılı olsaydı, baronun canına okuyacaktı, bireysel olarak avukatlar savunmalarını yapabilirler, biz yönetim olarak taraf olmayız” diyeceklerine.. Baro yönetimi olarak, sanıkların yanına gidip, destek veriyorlar..
Yani iki yargılamada da darbecilerin yanındalar.
1980 darbesinde kimden yanalar?
Onda da darbecilerden.

Nasıl?
Şöyle..
Sacit Kayasu, Kenan Evren ve arkadaşları için iddianame hazırlıyor.. Dönemin HSYK’sı devreye girip, Kayasu’yu savcılıktan ihraç ediyor..
Kayasu, “Bari avukatlık yapıp, ekmeğimi kazanayım” diyor.
İstanbul Barosu’na başvuruyor.
İstanbul Barosu ne karar veriyor?
“Kenan Evren’i darbe ile suçlayarak iddianame hazırlayan kişi, bize üye olamaz” diyor.
12 Eylül darbecilerine desteğini, karınca kararınca böyle gösteriyor..

Bir başka örnek.
2010 referandumunda, hepimiz bağırıyoruz, “Darbecilerin yargılanmasını isteyenler, referandumda evet oyu kullansın.”
İstanbul Barosu yönetim kurulu kararını ilan ediyor: “Evren ve arkadaşları hakkında zamanaşımı gerçekleşmiştir. Artık yargılanamazlar.”
Desteklerini böyle veriyorlar.
Neyse ki, ezici çoğunlukla referandumda evet çıkıyor. Ve bugün, İstanbul Barosu’na rağmen, 12 Eylül darbecileri yargılanıyorlar..

Ya 28 Şubat’ta ne yaptılar?
Meşru hükümete veryansın etmelerini bir kenara bırakın. 28 Şubat’ın en önemli darbe delili “başörtü yasağı”nın iptali için AİHM’de açılan davada, “haklar-özgürlükler yanında” yer almaları gerekirken... Gittiler yasağın yanında durup, “28 Şubatçıların koydukları üniversitelerdeki başörtü yasağı doğrudur” diyerek darbeciliklerini tescillediler..

Daha ne örneği vereyim..
Bunlar yetmez mi?

YENİ AKİT