Darbe Gecesi Köprüdeki Erler

ÖMER FARUK KARAGÜZEL

Geçtiğimiz hafta İstanbul 25. Ağır Ceza Mahkemesi’nde görülen ve darbenin İstanbul ayağı açısından sembolik değer taşıyan 143 sanıklı “15 Temmuz Şehitler Köprüsü Davası” 53 celse sonunda nihayet karara bağlandı. Mahkeme 72 sanıkla ilgili “Anayasayı İhlal” suçundan ağırlaştırılmış müebbet hapis cezası verirken, 34 şehidimiz ve dosya kapsamında yer alan mağdur/müştekiler yönünden ayrı ayrı olmak üzere eski rütbeli sanıklar, eski hava harp okulu sanıkları ile erler olmak üzere toplamda 99 sanık hakkında hüküm kuruldu.

Köprüdeki işgal girişimini planlayan ve koordine eden Eski Yarbay Turgay Ödemiş’e 35 kez ağırlaştırılmış müebbet ve 3 bin 323 yıl hapis cezası ile yine Eski Binbaşı Ahmet Taştan’a 35 kez ağırlaştırılmış müebbet ve 3 bin 343 yıl hapis cezası verildi.

O Gece Köprüde Neler Yaşandı?

Darbecilerin 11-14 Temmuz tarihleri arasında 2. Zırhlı Tugay Komutanlığı, Harp Akademileri ve Hava Harp Okulu’nda yaptığı toplantılar neticesinde hangi alanların hangi birlikler tarafından kapatılacağı, kışlalardan hangi usulle çıkacakları, hangi mühimmatların kullanılacağı, saat kaçta çıkacakları belirlenmiştir. Yapılan toplantılar ve alınan kararlar neticesinde İstanbul’daki iki köprünün kapatılması görevi Kuleli Askerî Lisesi Komutanlığı’na verilmiştir.

Darbe planının gece saat 03.00’da uygulanması kararlaştırılmış olmasına rağmen Ankara’dan gelen emirle plan öne çekilmiş okul içerisindeki tüm personel içtima alanına “alarm” verilerek çağrılmıştır. Kokteyl bahanesiyle aynı gün okula çağrılan ve izinde olan askeri lise öğrencisi ve hizmet bölüğünde askerlik vazifesini yapan erlere teamüllere aykırı, kanunsuz biçimde ve bazılarına zimmetsiz olmak üzere G3 otomatik tüfek dağıtılarak personelin tam teçhizatlı ve silahlı bir şekilde nizamiyede toplanması sağlanmıştır.

Saat 21.23’te birlikten ilk çıkış yapan 2 adet Unimog Turgay Ödemiş ve Ahmet Taştan emir komutasında 15 Temmuz Şehitler Köprüsü’ne, diğer 2 adet Unimog aracın ise Adnan Uygun emir komutasında Fatih Sultan Mehmet Köprüsü’ne doğru hareket etmesiyle birlikte darbe girişimi fiilen başlamıştır.

Birlikten çıkış yapıldığı sırada eski Yarbay Turgay Ödemiş’in erlere yönelik yaptığı konuşmalar dikkat çekicidir: “Askerler, analarınız sizi bugünler için doğurdu, vatana borcunuzu ödeme vaktidir, Fransa’daki gibi bombalı saldırı olacaktır… Polis araçlarında, ambulanslarda bombalar vardır… TIR’larda bomba olabilir…. İstanbul genelinde bombalı saldırılar olacaktır… Polis bizimle birliktedir, bu saldırıların üstesinden polisler gelemez… Bu sebeplerle Türk Silahlı Kuvvetleri Yönetime El Koymuştur!... Köprü üzerinde araç trafiğini durduracağız, geçişe hiçbir şekilde izin vermeyeceğiz…”  

Köprüde bombalı araç saldırısı olacağını düşünen Kuleli Askerî Lisesi hizmet bölüğünde aşçı, teknisyen, temizlikçi olarak görev yapan erler Turgay Ödemiş emir komutasında 15 Temmuz akşamı saat 22.00’da köprüyü tek yönlü olarak araç trafiğine kapatmışlardır. Yine Ödemiş’in emriyle oradaki kolluk kuvvetlerine, vatandaşlara ve durdurulan araçlardakilere “Bomba ihbarı sebebiyle Sıkıyönetim ilan edildiği, ordunun yönetime el koyduğu, herkesin evlerine gitmesi gerektiği…” tebliği erler tarafından yapılmıştır.

VİDEO İÇİN TIKLAYINIZ

Bu sırada köprünün ayaklarında Beylerbeyi bölgesinde konuşlanan eski Binbaşı Ahmet Taştan’ın emir komutasındaki UNİMOG aracındaki personel trafik polislerinin silahlarına el koyarak, havaya ateş etmeye başlamış, köprüye çıkan yolu tutmuş, vatandaşlara sıkıyönetim ilanını tebliğ etmiş, bir süre sonra takviye olarak köprüye Turgay Ödemiş’in yanına geçmişlerdir.

Köprü üzerinde de köprülerden sorumlu polislerin silahlarına el koyan darbeciler ilerleyen saatlerde 23.20 sıralarında köprü üzerinde bulunduğu yöne doğru ters yönden gelen vali korumaları müştekiler Şafak K. ve Ferit B.’nin tabancalarını ve telsizlerini alarak silahlarına el koymuş, müştekileri darp etmiş ve birbirlerine kelepçelemiştir.  Vali korumalarının telsizlerini ele geçiren Turgay Ödemiş ile İstanbul Emniyet Müdürü Mustafa Çalışkan arasında geçen o meşhur konuşma bu sayede gerçekleşmiştir.

DİNLEMEK İÇİN TIKLAYINIZ

Trafiğin kontrol altına alınması, vatandaşların uzaklaştırılmasının ardından darbe planının icrasına yönelik olarak 2. Zırhlı Tugay Komutanlığı’ndan ilk destek birliği olan tank 00:36’da köprüye ulaşmıştır. İlk tank köprüye gelene dek gişeler bölgesine dizilen erlere “vatandaşları yaklaştırmamaları yönünde emir verilmiş, yaklaşan olursa havaya doğru ateş edilmesi, aksi halde vatandaşın ayaklarına ateş edilmesi emri verilmiştir.”

Kuleli Askerî Lisesi’nde hizmet bölüğünde askerlik vazifesini yapan er Ali Alanay o anları ifadesinde şöyle anlatmıştır:

“… Avrupa yakasına gidişi durdurduk bizden araçtan inmemizi istediler ve indik Turgay Ödemiş trafiği durdurdu, araç geçişini engelliyoruz çünkü bu bir tatbikat değil Fransa'daki gibi bombalı saldırılar olacak, 7-8 tane bombalı araç gelecek onları engellemeye çalışacağız diye bağırdı. 5-10 kişiyi siper alır vaziyette ön guruba aldılar. Ben arka guruptaydım. Daha sonra Binbaşı Ahmet Taştan'ın kamyonu geldi. Biz bu şahsı tanımıyorduk oda Kuleli Askeri Lisesinde komutanmış. Yol trafiğe kapandıktan sonra Ahmet Taştan vatandaşları yönlendiriyordu. Biz bu olaylar esnasında neler olduğunu anlayamamıştık. Yoldan geçen araç sahiplerinin bazıları alkışladı bazıları da küfür etmeye başladı bunun üzerine komutan Ahmet Taştan birkaç el havaya ateş açtı. Biz o an tedirgin olduk daha da geriye çekildik. Daha da ilerleyen saatler de arası sıra Ahmet Taştan havaya ateş ediyordu. Vatandaşla tartışıyordu yol tamamen trafiğe kapanmıştı. Diğer şeritten ara sıra araç geçmeye başladı. Daha sonra başka bir asker gurubu geldi, benim gördüğüm üç tane de tank geldi, Ahmet Taştan ve Tabur komutanı Turgay Ödemiş havaya ateş etmemizi emretti. Ben emri dinlemedim havaya ateş etmedim. Silahımın emniyetini hiç açmadım çünkü yapılan işlerin yanlış olduğunu anlamıştım. Fakat darbe olduğunu anlamamıştım. Daha sonra Anadolu Yakasında bulunan asker gurubundan halka ateş açıldığını gördüm. Yere ve havaya doğru atış yapılıyordu. Ben yapılanları tasvip etmediğim için geriye doğru kaçtım…”

Gece ilerlemiş Kuleli Askeri Lisesi’nden gelerek trafiği kapatan askerlere Maltepe 2. Zırhlı Tugay Komutanlığından gelen ZPT ve tanklar da eşlik etmiş; gişeler bölgesinde halkın üzerine namlular doğrultulmuştu. Bu esnada Safiye B. isimli vatandaş darbecilerin yanına gelerek “yapılanın bir darbe teşebbüsü olduğu, buna asla müsaade edilmeyeceği” orada bulunan rütbelilere ve erlere açıkça beyan edilmiştir. O dakikaya kadar henüz bir vatandaş vurulmamış, kimse yaralanmamıştı. Safiye B. orada bulunan rütbeli asker olan Ahmet Taştan tarafından tartaklanmış, gitmesi gerektiği söylenmiş aksi halde vurulacağı kendisine söylenmişti. Öyle de olmuştur. Ahmet Taştan orada Safiye B.’nin önce ayaklarına sonra da vücuduna doğru ateş ederek yaraladı. O sırada bu görüntülere şahit olan erlerden bazıları durumunun “bir terör saldırısı olmadığını, farklı bir durum olduğunu” düşünmeye başladılar. Safiye B.nin ardından darbecilerin yanına gelen Hatice-tül Kübra Ç. de darbeciler tarafından benzer muamelelerle karşılaştı. Onların ardından mermilerin, tankların, HK-33 tüfeklerinin üzerine motosikletiyle giden genç biraz sonra oracıkta şehit edildi.

Kuleli Askeri Lisesi Komutanlığı hizmet bölüğünde er Levent Kalelioğlu: “Bir kadın ellerini kaldırmış vaziyette tanklara doğru geldi. Bir el silah sesi duydum ancak kimin attığını bilmiyorum. Kadın yere yığıldı ben şok oldum. Önde dizili askerlerde vardı. Ortadaki unimogun yanına koşarak gittim ve oradaki arkadaşlara sivillere ateş ediyorlar ne yapacağız dedik. Herkes birbirinin suratına bakıyordu. Telefonlar toplandığı için hiçbir yerden de bilgi alamıyorduk.”

Artık durum netleşmişti. Maksadın terör saldırısı olmadığı anlaşılmış, tırlarda, polis araçlarında, ne de ambulanslarda bomba olmadığı açıkça ortaya çıkmıştı; rütbeliler kendilerine yaklaşan vatandaşa ateş ediyor, bazı erler de rütbelilere eşlik ediyordu. Bazıları ise ateş etmekten imtina ediyordu hatta bu durumu fark eden rütbelilerden Turgay Ödemiş ve Ahmet Taştan “ateş etmeyen olursa kafasına sıkarım…” diyordu.

Er Mert Hürriyetoğlu ifadesinde o anları şöyle anlatıyor: “...Bu sırada üzerimize gelen halkın önüne doğru Ahmet TAŞTAN G3 piyade tüfeğini sıkmaya başladı. Daha sonra bize de ateş etme konusunda emir verdi, ancak ben havaya doğru ateş ettim, daha sonra Binbaşı Ahmet TAŞTAN yanıma geldi, tüfeğinin namlusunu boynuma dayadı ve halka doğru ateş etmemi istedi. Ateş etmezsen ben seni vuracağım dedi...”

Yine Sanık Hüseyin Kaya hazırlık ifadesinde: “Bu olaylar yaşandığı sırada yanımda bulunan asker arkadaşlarım er Abdullah Kıztanır, er İbrahim Nergis, er Adem Buruk ve er Ali Altıner'e "arkadaşlar bu olayda devletin haberi varsa sıkıyönetim olursa benim askerliğim 8 ay sizinki de 20 ay olur, şayet haberleri yoksa darbe işi bitti sabaha kadar hiçbir şey kalmaz, hepimiz alınırız, ne yapıp edin kimseye sıkmayın" dedim.” şeklinde beyanda bulunmuştur.

Ateş sabaha kadar aralıklarla devam ediyordu, askerler atışı azalttıklarında ya da hiç ateş etmediklerinde vatandaş topluca tekrar toplanarak ellerindeki bayraklarla askerlerin üzerine doğru geliyor darbeye karşı direnişlerine devam ediyordu. Bu esnada selalar okunuyor, polisler, sivil halk megafonlarla askerlere teslim olunması yönünde çağrıda bulunuyordu. 

Er Emre Kılıç o anları şöyle anlatıyor: “Bu arada bazı vatandaşlar bayrak açarak bize doğru gelmeye başladılar. Ahmet TAŞTAN tabur komutanı Turgay ÖDEMİŞ'e bayrağa ateş edeceğini, o şekilde gelenleri korkutacağını söyledi ve ateş etmesi sonucu vatandaşlardan biri yaralandı.

Artık o andan sonra erler için de durum netleşmişti, durumun sıkıyönetim, güvenlik tedbiri, tatbikat, bombalı araç saldırısı ve sair hiçbir husus ile izah edilemeyeceği açıktı. Erlerin önemli bir kısmı geriye çekilmişti. Köprünün ortasında bulunan unimogun olduğu bölgeye doğru… Bazı erler “halkıma nasıl ateş ederim” diyerek geri çekilmişti. Bazıları bayrağa ateş ediliyor diyerek. Her şey ayan beyan ortaya çıkmışken o saatten sonra ateş eden her kim olursa olsun ister er ister rütbeli pozisyonundaki tüm askerlerin sorumsuzluğundan söz etmek elbette mümkün değildir!

Nitekim o erler hakkında da sayısız kere müebbet hapis, yüzlerce yıl da hapis cezaları verildi.

VİDEO İÇİN TIKLAYINIZ

Ön sırada diz çöktürülerek ateş edenler er pozisyondaki askerlerdir.

Erlerin Beraatı Kamuoyunun Tepkisi

O karanlık gece köprü üzerinde yaşananların bir darbe teşebbüsü olduğunun anlaşıldığı andan ve vatandaşlara hedef gözeterek ateş edildiği andan itibaren kimsenin sorumluluktan kaçma gibi bir durumu söz konusu olamaz. Ne hukuk düzeni ne de kamu vicdanı bu durum karşısında susmayacaktır.

Fakat o gece rütbeli askerler tarafından bombalı saldırı, tatbikat, terör saldırısı ve sair bahanelerle sıkıyönetim ilan edildiği söylenerek birliklerinden çıkarılan Boğaziçi Köprüsüne yeni adıyla 15 Temmuz Şehitler Köprüsü’ne getirilen erlerin mevcut durumlarını şahıs bazlı değerlendirmenin ve hükmü buna uygun olarak vermenin neresi yanlış? Kaldı ki bu erlerin bir kısmı vatandaşa doğrudan ateş etmiş, bir kısmı ise “vatandaşıma nasıl ateş ederim” diyerek geri çekilmişken.

Bu kapsamda dava dosyasındaki önemli bir delili hatırlatmak gerekiyor. Bu görüntüde sanık erlerin ifadeleriyle de uyumlu olarak köprünün ortasında yer alan UNİMOG aracının etrafındaki gecenin ilerleyen saatlerine ait bir görüntü mevcut. Erlerden bazıları işgalin devam ettiği saatlerde köprünün ortasındaki askeri aracın etrafında, altında, arkasında birbirlerine yakın saklanmış pozisyondalar. Bu durum sabah gün aydınlanana dek devam etmiştir.

   

Erlerden bazıları köprünün orta kısmında yer alan aracın altına saklanırken, Fetullahçı çete mensubu cuntacılar vatandaşa ateş etmeye devam etmekte, tank atışı yapmaktadırlar. Yalnızca bu görüntüden bile bir kısım erlerin pasif duruma geçtiğini anlamak mümkündür.

Erlerin beraatına ilişkin karar sonrası kamuoyunda pek çok tepki gündem oldu fakat Hakan Albayrak’ın Karar’daki yazısında verdiği tepki oldukça kayda değer: “Keşke mesele adaletin yaralanmasından ibaret kalsa. Asıl mesele, potansiyel cuntaların manevra imkânının korunması.” Hak vermemek elde değil! Fakat sormak gerekiyor dava dosyasının içeriğini bilmeden, verilen hükmün kapsamını bilmeden kurulan bu ifadeler ne kadar haklı ne kadar yerinde ne kadar adaletli ve ne kadar hakikate uygun!

İlkin şunu ifade etmek gerekiyor, o gece köprüde halkın üzerine ateş edenler her kim olursa olsun en ağır ceza ile cezalandırılmıştır. Er, öğrenci, rütbeli hiç fark etmez. Ateş etmese de darbecilerin amaçlarına ulaşmaları için onlara destek olan pek çok er suça ve suçluya yardım suçundan cezalar aldılar. Ön sırada dizili erler, vatandaşın direnişine mermiyle karşılık veren erler bu suçlarından kayda değer ve “yeni cuntalara kapı açmayacak ölçüde” cezalar aldılar. İkinci husus olarak da şunu ifade etmek gerekiyor, bu dava dosyasını başından itibaren takip eden, klasörlerini okuyan, duruşmalarda sanıkların çapraz sorgularına katılan avukatlar, müştekiler, şehit yakınları bazı sanıkların gerçekten aldatıldığını, kandırıldığını, birliklerinden terör saldırısı bahanesiyle çıkarıldığını anlamıştır. Hatta pek çok kez celse sonlarında avukatlar olarak tahliye beklenmiştir. 

Hal böyle iken darbeci çetenin amaçlarına uygun olarak hareket eden sanık erlerle, “vatandaşına ateş etmeyen, ortada yanlış bir şey olduğunu anlayan ve buna uygun olarak kendisini geride tutan erler” neden aynı cezayı alsınlar?

Bir an için düşünmek gerekiyor, köprünün kapatıldığı ilk saatlerden itibaren kamuoyu olayları nasıl yorumladı? “Büyük bir terör saldırısı bekleniyor, güvenlik gerekçesiyle kapatıldı, DAEŞ saldırısı gerekçesiyle…” uzunca bir süre sosyal medyada, yayın organlarında bu bilgiler dolaşmadı mı? Kim ilk dakikalarından itibaren köprünün kapatılması halini bir darbe girişimi olarak anladı? Oradaki er grubun da darbenin ilk saatlerinde bu durumu bilmediği anlaşılmakta, halkla temas edildiğinde, selalar okunduğunda, Safiye B. ve Haticetül Kübra Ç. erlerin duyacağı şekilde darbecilerle temas ettiğinde, darbeye karşı direnen halkın elindeki bayrağa rütbeliler tarafından ateş edildiğinde, motosikletli şehidimiz darbecilerin üzerine gittiğinde pek çok er durumun gerçekliğini görmüş ve arkaya çekilmiştir. O saatten sonra da darbeye iştirak edenler, olaylara katılanlar, eylem yapanlar, suç işleyenler, ateş edip vatandaşı şehit edenler, darbe olduğunun söylenmesine rağmen geri adım atmayanlar, aktif eylemlerine devam edenler, “darbenin planlayıcısı ve önderleri arasında yer almayan ve cinayetlerle alakaları bulunmayan fakat cuntanın otoritesini kabul edip şu veya bu talimatına uymuş olanlar” da zaten cezalarını almıştır.

Yargılamadan İnfaz Etmek Adaleti Tesis Etmeyecektir!

Darbe yargılamalarının başladığı günden itibaren pek çok dosyada İstanbul 25. Ağır Ceza Mahkemesi’nin verdiği karar benzeri kararlara imza atıldı. Misalen “İstanbul Yurtta Sulh Konseyi – Çatı Davası” olarak bilinen dosyanın karar aşamasında tüm sanıklara kayda değer cezalar verilirken (haber için tıklayınız)  dönemin İstanbul 3. Kolordu Komutanı yönünden dosyanın tefrik edilmesine karar verilmiştir.

Nitekim dönemin 3. Kolordu Komutanı sıkıyönetim atama listelerinde adı geçmekte, pek çok şüpheyi üzerinde barındırmaktaydı fakat dosya kapsamında yapılan detaylı soruşturmalar, kovuşturma aşamasında alınan ifadeler, dinlenen tanıklar, ilgili deliller doğrultusunda Erdal Ö. üzerindeki meşkuk durum ortadan kalkmış, sanıkların dinlenmesinin ardından Erdal Ö. tahliye edilmiş ve karar aşamasında dosyanın tefrikine karar verilerek ana darbe davasından ayrılmıştır. Nitekim AKOM işgalinde, Deniz Harp Okulu Komutanı Mesut Özel’in derdest edilmesi dosyasında ve sair pek çok dosyada bu ve buna benzer kararlar verilmiştir.

15 Temmuz Şehitler Köprüsü davasında olduğu gibi İstanbul Büyükşehir Belediyesi İşgalinde de darbecilerin eylemlerinin gerisinde pasif durumda kalan 13 sanık er benzer şekilde beraat etmiştir. İBB İşgali davasında dosya münderecatında yapılan değerlendirmeler, soruşturma ve kovuşturma aşamasında ortaya çıkan deliller bu ve benzer kararları doğurmuştur. Yargılamanın amacı da bu değil midir? Başka türlü “alayına müebbet” mantığıyla hangi adaleti elde edeceğiz?

Hiç şüphesiz 15 Temmuz Şehitler Köprüsü davasında beraatına karar verilen birtakım sanıklar yönünden İstinaf ve Yargıtay aşamalarında gerekli adımlar atılacak, karar kesinleştiğinde mutlaka adalet yerini bulacak, o karanlık gece halkın iradesini yok etmeye kalkan zulüm ve ihanet çetesi cuntacılar mutlaka hak ettiği cezayı alacaktır