Darbe garantili demokrasi!

Ali Bulaç

Batılı demokrasinin neden yerini başka türden siyaset biçimine bırakmak zorunda olduğu, yeni siyaset biçiminin de totaliter ve otoriter ya da otokrat olamayacağı konusunu ele almadan önce, Batı’nın bölgeye uygun gördükleri “darbe garantili demokrasi” doktrinini anlamak lazım.

Önce aktüel Mısır’da olup bitene göz atalım: Mısır’ın belli başlı şehirlerinde ve Kahire’nin dört büyük meydanında milyonlar darbeye karşı gösterilere devam ediyor. Hiç kuşkusuz Mısır’ın bu kavurucu sıcağında ve Ramazan ayında meydanlara dökülenlerin tümü Müslüman Kardeşler değil. Diğer İslamcı gruplar, bölgenin otokrat rejimlerinden çokça çekmiş insanlar, utanç içinde liderleri darbeye destek veren Selefiler, hatta Hıristiyanlar, kısaca milyonlar İhvan’ın arkasında. Çünkü meşruiyeti ve ahlaki üstünlüğü onlar temsil ediyorlar, darbeciler değil. Mursi hepsinin sembolü oldu. Önce Mursi’yi istiyorlar, sonra erken seçime gidilebileceğini söylüyorlar. Darbecileri Körfez monarşileri destekliyor, ama halklar değil. Liberaller, solcular ve milliyetçiler istedikleri kadar darbeye haklılık kazandırmaya çalışsınlar kitleler nezdindeki meşruiyetlerini, güvenirliklerini kaybettiler. ABD ve AB’nin ikiyüzlü tutumu Müslüman halkların Batı’nın kendilerine empoze ettiği demokrasinin ne kadar araçsal olduğu gerçeğini bir kere daha ortaya koymuş oldu. Tabii ki gidiş saltanata veya krallık rejimlerine doğru olmayacaktır. Şu var ki Batılı demokrasilerin de Batı’nın kel kafasına merhem olamadığı ortadadır. Bu yaz sıcağında direnen ve peşlerine milyonların desteğini alan İslamcılar adaleti, hakkaniyeti ve özgürlüğü getiren bir siyaset biçiminin yolunu bulacaktır. Unutmamak lazım, devrimler ahlaken arındırır, kilitlenmiş zihinleri açar, dünyanın zindanına hapsolmuş ruhları kanatlandırır. İnsanlar kriz zamanlarında hızlı düşünür. “Bizim uğrumuzda mücahede edenlere yollarımızı gösteririz! Gerçekten Allah ihsan edenlerle beraberdir.” (29/Ankebut, 69) Belki de darbe krizi “ihsan” oldu, inşallah kahırdan lütuf doğacaktır.

Şimdiye kadar gözlemlendiği kadarıyla Müslüman Kardeşler krizi iyi yönettiler. Esasında 85 yıllık derin toplumsal kökleri olan bir hareketten başka şey beklenemezdi. Ancak her geçen gün biraz daha kritik bir sürece girildiğinin de farkında olmak lazım. Eğer Müslüman Kardeşler, biri yakın diğeri orta vadede vukuu mümkün iki tehlikenin farkında olurlarsa hepimiz için yeni bir dönemin kapısı aralanır: (1) Şiddetten ve silahlı mücadeleden uzak durmak. Suriye’de Körfez’in patronları haklı direnişi terörize etmeyi başardılar, Türkiye ve İran ‘stratejik hesapları’ merkeze alıp işbirliği yapmadılar, iç savaş on binlerce insanın hayatına mal oldu, güzelim Suriye harabeye döndü, mezhepçilik fitnesi her yeri sardı. Kahire’de 84 kişinin öldürüldüğü olay ilk büyük provokasyondu, Müslüman Kardeşler tuzağa düşmedi, şehitlerinin cenazelerini vakarla defnettiler. (2) Mısır’da darbecilerin geleceği yoktur. Darbe’nin Batılı destekçileri bunun kesin farkındadırlar. Ama bizim 28 Şubatımız gibi İhvan’ı “ölümü gösterip sıtmaya razı etmek” isteyebilirler. Eğer İhvan 28 Şubat’ın doğru kritiğini yapamazsa Türkiye modelini tekrar etmiş olur. Bu model Mısır’ı küresel ekonomiye entegre eder (istediğinde muslukları kısar, piyasayı felç eder); değişim programını kendisi çizer, toplumu çözer, aileyi çökertir, orta sınıfı zayıflatır, yoksullara karşı vicdanları duyarsızlaştırır (değil kendi referanslarınıza göre bir değişim programı uygulamaya kalkışmak, zaruri alkol düzenlemesi bile yapmaya kalkıştığınızda on binleri sokağa döker); bölgesel çerçeveyi kendisi çizer (kendi başınıza bir işe kalkıştığınızda sopayı gösterir).

Batı’nın bölgemizde İslamcılara işaret ettiği iktidar formülü “darbe garantili demokrasi”dir. Taksim-Gezi Parkı olaylarıyla provası yapılan kalkışma ve II. Tahrir’le gelen darbe bunu gösteriyor. İktidarlar kendi halkına karşı yanlış yapabilir, ama Batı’ya karşı yanlışlığın cezası ağırdır: Ya Batı’nın çıkarlarıyla uyumlu demokrasi ya darbe! Bu demokrasi bölge halkının değil Batı’nın işini görüyor.