Cezayir’de sömürgeci mirasla büyük hesaplaşma

“Cezayir Parlamentosu’nun Fransa’nın 132 yıllık sömürge dönemini oy birliğiyle ‘devlet suçu’ ilan etmesi, sadece diplomatik bir hamle değil; aynı zamanda Batı'nın ‘uygarlaştırma’ maskesi altına gizlediği vahşete indirilmiş ahlaki ve tarihî bir darbedir.”

Tarihin tokadı

Taha Kılınç / Yenişafak


Geçtiğimiz çarşamba günü -24 Aralık 2025- Cezayir Parlamentosu’nda oldukça önemli bir oturum vardı. Fransa’nın Cezayir’de 132 yıl boyunca devam eden sömürge yönetiminin “devlet suçu” olarak kabul edilmesine yönelik tasarının ele alındığı oturumda, uzun müzakerelerin ve konuşmaların ardından söz konusu tasarı oybirliğiyle kabul edildi. Atılan adım diplomatik bağlayıcılık açısından “sembolik” düzeyde olmasına rağmen, zaten son yıllarda gergin olan Cezayir-Fransa ilişkilerinde yeni bir kriz başlığının açılmasına kesin gözüyle bakılıyor.

Halka açık biçimde icra edilen müzakereler sırasında, konuşmalar sıklıkla “Cezayir çok yaşa!”, “Şehitlerimiz, huzur içinde yatın!” türünden sloganlarıyla kesildi. Cezayir Meclis Başkanı İbrahim Bugali, oturumun başlangıcında yaptığı açıklamada şu noktaların altını çizdi: “Oylama, Cezayir’in ulusal hafızasının silinemeyeceğine ve hiçbir şartta pazarlık konusu edilemeyeceğine dair net bir mesaj yerine geçecek. Fransız sömürgeciliğinin Cezayir’de meydana getirdiği bütün fiziksel ve manevî hasarın adaletli biçimde tazmini, halk ve devlet olarak, bizim asla göz ardı edilemeyecek bir hakkımızdır. Fransa, Cezayir’deki sömürge geçmişinin neden olduğu her şeyden sorumludur.”

Cezayir kamuoyunun da yakından izlediği ve ilgi gösterdiği tasarı, 1830-1962 yılları arasını kapsayan Fransız sömürge idaresi sırasında işlenen insanlık suçlarının ayrıntılı bir listesini de içeriyordu: Nükleer denemeler, çevre ve iklim felâketleri, yargısız infazlar, katliamlar, tecavüzler, fiziksel ve psikolojik işkenceler, ülke kaynaklarının sistematik biçimde yok edilmesi…

Tam 132 yıl boyunca Cezayir’i iliklerine kadar sömüren ve yağmalayan Fransa, ardında kelimenin tam anlamıyla bir enkaz bıraktı. İşlenen korkunç insanlık suçlarının yanı sıra, Cezayirlilerin sömürgecilerden kurtulmak için verdikleri bağımsızlık savaşı (1954-1962) sırasında da yüzbinlerce insan hayatını kaybetti. Cezayir resmî kaynakları bu dönemde ölenlerin sayısını 1,5 milyona kadar çıkarırken, Fransız tarihçiler sayının 500 bin dolayında tutulmasında ısrarcı. Cezayir’le Fransa arasında, tarihçiler düzeyinde devam eden bir başka “savaş” daha var bugün. Arşiv belgeleri, tanıklıklar, acı hatıralar ve iddialar arasında, Cezayir tarafı hakikatin altını çizmeye çalışıyor.

Özellikle son yıllarda Paris yönetimini sömürgecilik dönemindeki suçlarla yüzleşmesi noktasında diplomatik açıdan sürekli tazyik eden Cezayir, bazı somut kazanımlar elde etti. Fransa Cumhurbaşkanı Emmanuel Macron, Cezayir’i sömürgeleştirmelerinin “insanlığa karşı işlenmiş bir suç” olduğunu resmen kabul etmek durumunda kaldı mesela. Ancak Macron, devlet adına resmî özür dilemekten de kaçındı. Fransız Dışişleri Bakanlığı, Cezayir’deki son oylamayla alakalı olarak ise “Yabancı ülkelerde gerçekleşen iç politik tartışmalara müdahil olmuyoruz” demekle yetindi. Oysa Cezayir Parlamentosu’nun aldığı karar, “iç politik tartışma” değil, doğrudan doğruya Fransa’yı ilgilendiren bir meseleydi.

Dikkatli okurlar, zaman zaman bu köşede “Fransız tipi sömürgecilik” olgusuna atıf yaptığımı hatırlayacaktır. Hoyrat, vahşi, arkasında yıkım bırakan, çıktığı her yerde kendisinden nefret edilen, sistem kurmak yerine kurulu sistemleri de yerle bir eden bir sömürgecilik türüdür bu. Ancak bugün dünya çok hızlı biçimde değişiyor. Cezayir örneğinde görüldüğü üzere, Fransa, vaktiyle el koyduğu ve sömürdüğü her yerde bugün artık kurtulunmak istenen bir safraya dönüşüyor. Cezayir’i izleyen başka ülkeler de var. Fransa, tarihin tokadını yemeye devam ediyor.

Sömürgeci geçmişinden kurtulma adına Cezayir’in önündeki en büyük handikap, Fransız mantığı ve dünya görüşü çerçevesinde yetişen nesilleri yeniden Arap ve Müslüman bakış açısına yönlendirmeye çalışmak, hiç şüphesiz. Bunun da kolay bir iş olmayacağı aşikâr. Bu konuda son yıllarda önemli adımlar atıldı, atılıyor. Fransızcanın kademe kademe eğitim dili olmaktan çıkarılması ve bilhassa tarih derslerinde müfredatın baştan aşağı yenilenmesi, bu adımların belki de en önemlisi.

İslâm dünyasının, içine sürüklendiği açmazlardan kurtulmaya çalışan Cezayir’den alacağı dersler var. Aynı şekilde, bugün İslâm coğrafyasında “Fransız tipi sömürgecilik”te ısrar eden bazı ülkelerin de Fransa’nın düştüğü durumdan alacağı dersler çok. Tarih, herkese hak ettiği dersi veriyor. Er ya da geç.

Yorum Analiz Haberleri

Sapanca Gölü neden kuruyor?
Futbolun/sporun içindeki ‘bahis’, ‘uyuşturucu’ ve ‘teşhircilik’ tuzağı
Beyaz Saray’da "Önce Amerika" diyenler ile "Tanrı için İsrail" diyenlerin çekişmesi
“Pembe gözlükler kırıldı:  ‘Toksik iyimserlik’ artık kimseyi kurtarmayacak!”
“Ulus-devlet ile birlikte Tanrı merkezli aşkınlığın yerini, tarih merkezli bir kolektif özne aldı”