Bu Doğrudan İşgaldir

Ahmet Varol

 

Halep’te sivillerin ısrarla güvenli bir bölgeye geçmek istemelerinin ve Halep’in tahliye edilmesinin sebebi Suriye’nin geleceği açısından ciddi bir tehlikeye işaret etmiyor mu?

Savaş eğer ki sadece siyasi hâkimiyet çatışması olsaydı rejim güçlerinin Halep’te kontrolü ele geçirmelerinden sonra siyasi hâkimiyetin bir taraftan diğer tarafa geçmesiyle sivillerin can korkusuyla karşı karşıya kalmamaları gerekirdi. Fakat sivil halk eğer ki kendini rejim hâkimiyetine geçen bölgelerde can güvenliği içinde göremiyorsa demek ki bu savaş sadece direniş güçlerine karşı değil bütün halka karşı verilen bir savaştır. Bu gerçek Suriye halkının Mart 2011’de dikta rejiminden kurtulmak için meydanlara çıkmasının sebebini de çok net bir şekilde izah ediyor.

Bugün durum daha vahim bir hal almıştır. Çünkü savaşı artık sadece Baas rejimi değil Suriye’de sünni halkın varlığını istemeyen, İran’dan Akdeniz’e uzanan alanı bir Şii koridoruna dönüştürmek isteyen mezhepçi İran diktası da fiili olarak savaşın içindedir. Hatta karadaki savaş büyük ölçüde İran güçleri tarafından yürütülüyor. O yüzden artık eskisi gibi Şebbiha çetelerinden söz edilmiyor. Çünkü onların yerini tamamen İran’ın dünyanın değişik ülkelerinden toplayıp gönderdiği Şii milisler aldı.

Şii milislerin Halep’ten sivillerin tahliyesini önlemek için sık sık ateşkesi ihlal etmeleri ve otobüslere saldırılar düzenlemeleri o insanların bu şehirde kalmalarını istemeleri sebebiyle değildir. Tam aksine onları ya öldürerek ya da tehcir ederek tahliye etmek istiyorlar. Ama asıl mesele önce sivillerin değil silahlıların tahliye edilmesi isteklerinden kaynaklanıyor. Bir önceki yazımızda belirttiğimiz gibi sonrasında da Suriye’nin tamamında kontrolü ele geçirinceye kadar sivillerin en azından bir kısmını rehine gibi tutmak istiyorlar.

Fakat işin gerçeğinde doğrudan işgal var. İran, Akdeniz’e uzanan Şii koridorunu tamamlamak amacıyla bu işgali sürdürüyor. Irak’ta ABD ile işbirliği yaparak geniş çaplı bir Şiileştirme operasyonu gerçekleştirdi. Bu operasyonun Musul’da tıkanması üzerine IŞİD oyunu oynadı ve şimdi de yine ABD ile yaptığı işbirliğinden yararlanarak Musul’daki operasyonunu tamamlamaya çalışıyor. O yüzden Musul’un da Irak’ın Halep’i olduğunu unutmamalıyız.

Suriye’de yürütülen savaş da gerçekte Şii işgali içindir. Bu işgal çok tehlikeli bir gidişata işaret ediyor. Bu gerçeği görmezden gelmek gidişatı değiştirmez.

Ortada eğer bir mezhep fitnesi varsa bunun sebebi İran’dır. Çünkü o, mezhep temelli bir yayılmacı politika geliştirdi ve bu politikasını uygulamak amacıyla önce Irak’ta sonra Suriye’de fiili işgal süreci başlattı. İşgalin bir eli de Yemen’e uzanıyor. Fakat Suriye onun için öncelikli olduğundan önce bu ülkedeki işgale ağırlık verdi. Burada işgal operasyonunu tamamlaması durumunda Yemen’e daha fazla yüklenmesi muhtemeldir.

Suriye’de devam eden işgal bütün İslâm coğrafyası için büyük bir tehlike arz ediyor. İran gerçekte Irak, Suriye ve Lübnan üzerinden bir fitne koridoru açıyor. Fitne koridorunun Yemen’deki işgalle devam ettirilmesi durumunda bütün Arap dünyası fitne mengenesine sıkıştırılmış olacak. Bunu haber kaynaklarında “Şii hilali” olarak tanımlıyorlar. Ama ben fitne mengenesi olarak isimlendirmeyi daha isabetli buluyorum.

Halep’teki işgalin İdlib’le ve Suriye’nin halen muhaliflerin kontrolündeki diğer bölgeleriyle devam etmesi durumunda bugün güvenli bir bölgeye çıkarılmak amacıyla oralara götürülen insanların durumu ne olacak? İşgalci zihniyetin katliam ve tehcir tehdidi oralar için de geçerli değil mi?

Fitne mengenesi projesinin başarılı olmasının önüne geçilmesi için bütün İslâm âleminin tehlikeyi görmesi ve işgali engellemesi gerekir.

Yeni Akit