Bazılarının Payına Sadece Utanç Düşer!

RIDVAN KAYA

Mısır’da yaşananlar öfkemizi artırmakla birlikte bizi şaşırtmıyor. Her şey klasik bir darbe düzeni içinde gelişiyor ve aynı tiyatro, aynı dekorla icra ediliyor. 3 Temmuz 2013’te tanklarla iktidara el koyan darbecilerin tüm icraatları basit, yalın bir hesaba mebni şeyler. Cunta katliamlarla, tutuklamalarla, yasaklamalar ve göstermelik yargılamalarla otoritesini tesis etmeyi ve muhalefeti sindirmeyi hedefliyor.

Minye Mahkemesince ardı ardına verilen 529 ve 683 idam kararları özünde cuntanın İslami hareketi terörize edip, imha etmeyi planladığını ortaya koymakta. Bununla birlikte cuntanın sadece İslami hareketi imha ile yetinmeyip muhalif potansiyel taşıyan diğer grup ve şahıslara karşı da son derece tahammülsüz bir tutum içinde olduğu görülüyor.

Kendisi için adeta dikensiz gül bahçesi oluşturma çabası içindeki Sisi cuntası yol arkadaşlarını, müttefiklerini harcamaktan da kaçınmıyor. Ve bir kere daha darbecilerle ittifakın kimlerin başına ne tür belalar açtığına hep birlikte şahitlik ediyoruz.

Minye mahkemesinin idam yağdırdığı gün Kahire mahkemesinde verilen bir kararla 6 Nisan gençlik hareketi yasadışı ilan edildi ve merkezine el konuldu. Anlaşılan o ki, daha önce yeni çıkartılan gösteri yasasını protesto ettikleri için tutuklanan liderleri Ahmed Mahir ve Muhammed Adil‘den sonra artık sıra Hareketin kendisine gelmiş durumda. 6 Nisan Hareketi casusluk ve Mısır’ın güvenliğini tehdit etmekle suçlanıyor.  

6 Nisan’ın akibeti ya da Perşembenin gelişi

Oysa her şey ne de güzel başlamıştı! 30 Haziran tarihinde 6 Nisan Hareketinin de içinde yer aldığı Temerrud (İsyan) organizasyonuyla meydanlara dökülen yığınlar 3 gün sonra Abdulfettah Sisi’nin yönetime el konulduğu açıklamasıyla kendilerinden geçmiş, Tahrir Meydanında darbeyi havai fişeklerle karşılamışlardı. Liberal Baradey, milliyetçi Amr Musa ve solcu-Nasırcı Hamdin Sabbahi üçlüsünün ittifakıyla oluşturulan Ulusal Kurtuluş Cephesi ve Temerrud her türden solcu, laik, liberal, milliyetçi grup ve şahsı Mursi muhalifliği temelinde bir araya getirmiş, darbeye meşruiyet zemini böylece hazırlanmıştı. İhvan’ın iktidarsızlaştırılması ortak paydasında buluşan bu koalisyonun tüm unsurları hararetle ve sitayişle 3 Temmuz’un bir darbe değil, devrim olduğu tezini savunuyorlardı.

Darbenin sivil ayağını teşkil eden bu kesimlerce her fırsatta Mursi’nin ülkeyi ne kadar kötü yönettiği vurgulanıyor; İhvan’ın diktatörlük tesisi peşinde koştuğu ve Mısırlıları canlarından bezdirdiği iddia ediliyordu. Mursi geniş anayasal yetkiler kullanmakla suçlanıyor ama Sisi darbesiyle anayasanın toptan rafa kaldırıldığı gerçeği ise görmezden geliniyordu.

İhvan düşmanlığı gözleri o kadar köreltmişti ki, ne tutuklamalara ne katliamlara itiraz edildi. Bilakis tüm bu yaşananlardan İhvan sorumlu tutuldu ve hatta teröre başvurmakla suçlandı. Cunta adım adım ülkeyi zindana çevirirken, sol ve liberal muhalefet İhvan tehlikesinden kurtulmuş olmanın sevinciyle kendinden geçmiş ve bir türlü ayılamıyordu.

Bu kesimler askerlerin kısa sürede siyasilerin önünü açacağı zannı ve belki de sıranın kendilerine de geleceği ümidiyle beklemeye devam ederken bir yandan da basın yayın organlarına getirilen sansür ve yasaklamalar, partilerin kapatılması, gösteri yasağı, muhalif grupların terör cenderesine sıkıştırılmaları ve benzeri baskılar, dayatmalar kurumsallaşıyordu.

Ve sıra artık çatlak seslerin de susturulmasına gelmişti. Cunta en küçük bir itiraz, eleştiri istemiyordu. Diktatörlükle suçlanan Mursi döneminde hepsi medyada, üniversitede, sokakta hiçbir engelle karşılaşmadan hummalı biçimde kampanya yürüten muhalifler gelişini havai fişeklerle kutladıkları Sisi döneminde ağızlarını açamaz olmuşlardı. İtirazını dillendirmeye kalkışanları bekleyen akıbet ise 6 Nisan Hareketi örneğinde bir kere daha teşhir ediliyordu.

Kirli ittifaktan geriye sadece günahlar kalacak!

Mısır’da bugün İhvan yasaklanmış durumda. On binlerce Müslüman zindanlarda, çok daha fazlası ülke içinde ve dışında kaçak pozisyonda. İslami harekete ait yayın organları susturulmuş vaziyette. Göstermelik yargılamalarla verilen kitlesel idam kararları ülkenin nasıl bir cinnet halini yaşadığının en somut göstergesini sunuyor. Mamafih olanca vahşiliğine, zalimliğine rağmen tüm bu tabloda şaşırtıcı bir şey yok! Darbe zaten zulüm demek, gasp demek, ahlaksızlık demek!

Mısır İslami Hareketi bu gerçeğin farkında olduğu için başından itibaren darbeye karşı ilkeli bir tavır takındı ve ağır bedeller ödemeyi de göze alarak mücadele etti. Halen de izzetle, vakarla, tutarlılıkla mücadelesini sürdürüyor. Cuntanın, peşrev faslında “Mursi diktasına ve Mısır’ın İhvanlaştırılmasına Hayır” haykırışlarıyla sahneye sürdüğü yedek oyuncuların payına ise sadece utanç ve pişmanlık düşecek gibi görünüyor!