Battleship İle “Öteki”lere Ölüm!

SÜLEYMAN CERAN

Top Gun’la hızlanan sinema-ordu ilişkisi Hollywood’un en sağlam birlikteliğini oluşturmuştur. Buna en son örnek olarak güçlü teknolojisi ve zayıf senaryosu ile bu hafta vizyona giren Peter Berg’in yönettiği Battleship (Savaş Gemisi) filmi gösterilebilir. Filmde, gerçek hayatta 2010 yılında 40 gün boyunca süren RIMPAC (Pasifik Ağzı) savaş oyunları münasebetiyle gerçekleşen tatbikat zemin olarak kullanılıyor. Zira, RIMPAC tatbikatı ile Pasifik’in tek hâkimi olarak kendini gösteren ABD, Çin’e açıkça meydan okuyordu. Battleship filminde de uzaylı sembolü ile ABD ve müttefikleri dışındaki “öteki”ler açıkça ima edilmekte ve hadlerinin de vatansever, cesur her biri kahraman olan donanma üyeleri tarafından bir şekilde bildirileceği anlatılmaktadır.

Film, başlar. 2005 yılında NASA tarafından “Beacon Etkileşim Projesi” kapsamında yeni keşfedilen “G” isimli gezegene mesaj gönderen bir ışın projesi geliştirilir. Yıllar sonra bu gezegenden şiddet dolu bir yanıt gelecektir. Dünyanın değişik yerlerinden Amerika’nın çağrısı üzerine tatbikata gelen donanmaların bulunduğu Pasifik Okyanusu’na 4 uzay aracı iner. Uzaylıların iletişim araçları ise atmosferde kaza ile Honkong’ta gökdelenlerin ve kalabalıkların üzerine düşer, binlerce insan ölür. Sahada bulunan savaş gemileri uzay gemilerine yaklaşıp müdahale etmeye çalışınca felaket olur; gemiler bir bir uzay araçları tarafından yok edilir.

Çocukken oynadığımız Amiral Battı’dan uyarlanan filmde, USS John Paul Jones’ta bir Donanma subayı olarak görev yapan Teğmen Alex Hopper (Taylor Kitsch) günün kahramanı olarak karşımıza çıkıyor. USS Sampson’ın komutanı ve Hopper’ın ağabeyi Stone (Alexander Skarsgard) daha ilk uzaylı saldırılarında can veriyor. Hopper’ın silah arkadaşı Astsubayı Raikes (Popüler şarkıcı Rihanna) ise filmin medyadaki en popüler ismi. Kahramanımızın olmazsa olmaz aşk hikâyesi ise Amiral Shane’nin (Liam Neeson) kızı Sam Shane iledir (Brooklyn Decker). Battleship de uzaylılar dünyaya gelir ve Amerikan donanması tarafından yok edilir denecek düzeyde bir hikâye omurgasına sahiptir. İki ayağında protez bacak olan bir gazinin, uzaylıyı döve döve öldürmesi “uzaylıya taş atan Türk”ten daha komik olduğu söylenebilir. Böylesine bayağılıklarla dolu filmin ordu tarafından kurgulandığı belli olan sembolik göndermeleri bolca bulunmaktadır.

USS JOHN PAUL JONES GEMİSİ ÜZERİNDEN OSMANLI BAKİYESİNE VERİLEN MESAJ

Filmin kahramanı Alex Hopper, USS John Paul Jones gemisinde görevli bir subaydır. Hopper, gemiye adını veren ve ABD Donanması’nın kurucusu olan kaptan John Paul Jones ile -filmde hiç bahsedilmese bile- birebir özdeşleştirilmektedir. Jones, kahramanımız Hopper gibi 21 yaşında seyir halinde iken geminin kaptanı öldüğünde ilk kaptanlık deneyimini edinmiştir. Hopper’ın kaptanı da uzaylıların saldırısı sonucu ölünce geminin dümeni tecrübesiz gence kalmıştır. Her ikisinin tayfası onları gereksiz sertlikleri tanır. John Paul Jones, Amerikan Bağımsızlık Savaşı’nda İngilizlere karşı denizde büyük zaferler kazanmış bir kaptandır. Rus İmparatorluğu donanmasında da Türklere karşı Tümamiral olarak görev alan Kaptan Jones, Osmanlı-Rus Savaşlarında (1787-92) Karadeniz'de Cezayirli Hasan Paşa ile karşı karşıya gelir. Bu savaşın sonunda Özi Kalesi’ndeki Müslüman halkın kılıçtan geçirildiği ve I. Abdülhamit’in bu olayı öğrenmesi neticesinde felç geçirdikten sonra öldüğü ve Osmanlı’nın dağılma sürecine girdiği düşünülürse Kaptan Jones’in önemi daha bir belirginleşir.

USS John Paul Jones gemisi ve Hopper, 3 uzay aracını yok eder ama vurulur. Tarihte Osmanlı bakiyesini geriletici yumruğu indiren bu geminin ulaşamadığı Asya’nın icabına ise Missouri gemisi bakacaktır.

USS MISSOURİ GEMİSİ KANALIYLA DÜNYAYA AÇIK UYARI

“Missouri” gemisi ABD Deniz Kuvvetleri’ne bağlı bir zırhlının adıdır. Halkın ziyaret edebilmesi için müzeye dönüştürülmüştür ve kıyıda beklemektedir. Hopper ve adamları vurulan gemilerinden denize atladıktan sonra kıyıya çıkıp Missouri’yi kullanarak uzaylılara ve onların iletişim ağına saldırırlar. Missouri, Japon İmparatorluğu’nun kayıtsız şartsız teslimiyet belgesinin güvertesinde imzalandığı ve savaşın böylece sona erdiği gemidir. ABD’nin bir dönem emperyal gücünün bir sembolü olarak öne çıkan bu geminin Türkiye’de de bir karşılığı vardır.

Yıl 1946. Stalin, Türkiye’den bir üs istemektedir. Türkiye-Sovyet yakınlaşmasından rahatsız olan Amerika ilginç bir çıkışla vefat eden Türkiye’nin Amerika büyükelçisi Münir Ertegün’ün cenazesinin getirilmesi bahane ederek Missouri gemisini Türkiye’ye gönderir. İstanbul’da geminin karşılanması için hummalı bir çalışma başlatılır. PTT, Missouri’nin resminin olduğu özel pul basar. TEKEL, piyasaya “Missouri” adlı bir sigara markası çıkarır. Gazeteler tam sayfa gemiden ve şanlı geçmişinden bahseder. Dolmabahçe’ye yanaşacağı belirtilen gemi için Karaköy’den Beşiktaş’a kadar tüm evler aynı renge boyanır. Camilerin minarelerine ise ne acıdır ki, İngilizce "Well Come Missouri" yazan mahyalar asılır. Cebelitarık Boğazı’nı geçen gemi Akdeniz üzerinden İstanbul’a gelir. On binlerce insanın sevinç gösterileri eşliğinde karşılanan gemideki cenaze kimsenin umurunda olmaz. Lütfü Kırdar’ın karşıladığı Missouri’nin Kaptanı Rascol H. Hillenkolt’la beraberindeki Truman’ın özel temsilcisi Alexander Weedel gemiden inerek onurlarına Dolmabahçe Sarayı’nda düzenlenen resepsiyona katılırlar.

Organizasyonla bizzat İstanbul’un hem valisi hem de Belediye başkanı olan Lütfü Kırdar ilgilenmektedir. Amerikan askerleri her yere yayılır, görmemişler gibi olay çıkarırlar. Sonrasında yaşananlar ise tam bir pespayeliktir; türlü rezillikler yapan, cinayet işleyen, tecavüz eden Amerika askerilerine dokunulmaz tam aksine durumlara müdahale eden ülke insanıyla karakollar doldurulur. Sonraki yıllar “Marshall yardımı” ve “İncirlik üssü” şeklinde teslimiyete doğru ilişki seyreder.

6 Nisan 1946’de Başbakan Şükrü Saraçoğlu, Missouri’nin gelişi nedeniyle şunları söyler: “Dünyanın en mükemmel çocuğu olan Amerika ve Amerikalılar, ellerinde insanlık, adalet, hürriyet, medeniyet bayrakları olduğu halde… Sağlam ve metin adımlarla yürümektedirler.” Missouri’nin Türkiye’deki karşılığı “çözülme”dir. Bu geminin dünyanın pek çok yerini gezdiği düşünülürse insanlığın üzerinde nasıl bir iz bıraktığı daha rahat anlaşılacaktır.

II. Dünya savaşı’nda Pearl Harbor’da saldırıya uğrayan ve savaşın başlamasına neden olan bir anlamda da ilk yenilginin sembolü pozisyonundaki “USS Arizona” gemisi yerine “insanlığa karşı işlenen nükleer saldırı suçu” sonrası kendini toparlayamayan ve teslim bayrağı çeken Japonya’nın yenilgisini temsil eden ““USS Missouri” gemisinin bulunması da bilinçli bir tercihtir. ABD ve müttefikleri tarihten aldıkları bilgelik ve güçle hepsi Çinliler gibi birbirine benzeyen uzaylıların/ötekilerin canına okuyacaktır.

SONUÇ

Ordunun direkt desteklediği ve 200 milyon dolarlık bir bütçeyle üretilen filmin senaryosu elbette basit olmalıdır. Zira askerin vereceği daha önemli sembolik mesajlar vardır. ABD gibi emperyal bir gücün en sevdiği şeylerden biri gizem, bilinçaltı gibi unsurları kullanarak ürettiği ve düşmanlarına karşı alttan alta oluşturduğu “yenilmezlik” ve “güç” algısıdır. Bu filmde de Osmanlı bakiyesini yenen, Asya’da “teslimiyet”in sembolü olan gemiler ve kaptanlar üzerinden ortaya çıkacak her türlü “öteki”nin ABD’nin acımasız, diyalogdan uzak silah gücü tarafından yok edileceği mesajı verilmektedir.

Buttleship, uzaylı sembolü ile işe başlamış, yurtseverlik ve cesaretle harmanlanmış, azıcık aşk sosu katılmış, ABD donanması tarafından programlanmış, güdümlü bir filmdir ve hedefinde dünyanın kalan tüm insanlarına/ötekilere gözdağı vermek vardır.