Gerekçe açıktı; “Bir ülke savaş yürütürken, normalleşmiş biçimde sahnede olamaz.”
Ancak aynı Avrupa, Gazze’de aylar süren bombardımanlarda on binlerce sivilin öldürülmesine, çocukların açlıktan ve tedavi edilemeyen yaralardan hayatını kaybetmesine rağmen İsrail konusunda bambaşka bir tutum sergiliyor.
Eurovision Şarkı Yarışması’nda İsrail’in katılımı bu yıl da onaylandı. Bazı Avrupa ülkelerinde sanatçılar ve sivil toplum kuruluşları buna itiraz ederek yarışmaya katılmama çağrısı yaptı. Hatta bazı ülkeler bu gerekçeyle Eurovision’dan çekilme kararları aldı. Ancak kurumların tavrı değişmedi.
Bu durum, Avrupa’nın ilke temelinde değil, siyasal tercih temelinde hareket ettiğini bir kez daha gösterdi.
Aynı Avrupa, iki farklı savaş, iki farklı ahlak
Avrupa’nın Gazze’ye yaklaşımı, yalnızca kültürel etkinliklerle sınırlı değil. Aynı çifte standart, insani yardım ve tahliye politikalarında da açıkça görülüyor. Ukrayna’dan yaralı siviller için sağlık koridorları hızla açılırken, Gazze’den yaralı çocukların tahliyesi aylardır bürokratik ve siyasi gerekçelerle ağırdan alınıyor.
Uluslararası raporlara göre Gazze’de binlerce çocuk, basit tıbbî müdahalelerle hayatta kalabilecek durumdayken tedaviye erişemediği için yaşamını yitiriyor. Buna rağmen Avrupa ülkeleri, geniş çaplı ve hızlı tahliyeler konusunda isteksiz davranıyor. Güvenlik gerekçeleri, belge süreçleri ve siyasi dengeler, hayatların önüne geçiriliyor.
Gazze’de açlık, Avrupa’nın kapısında bekleyen çocuklar
Gazze bugün yalnızca bombardımanların değil, açlığın ve susuzluğun da hedefi. İşgalci İsrail’in uyguladığı abluka nedeniyle gıda girişleri büyük ölçüde engellenmiş durumda. Birleşmiş Milletler, Gazze nüfusunun önemli bir bölümünün “felaket düzeyinde açlık” riskiyle karşı karşıya olduğu uyarısını yapıyor.
Çocuklar için mama bulunamıyor, temiz suya erişim yok denecek kadar sınırlı. Hastanelerde ilaç tükenmiş, elektrik kesintileri tedavileri imkansız hâle getirmiş durumda. Bu tablo, Gazze’de yaşam hakkının sistematik olarak aşındırıldığını ortaya koyuyor.
Tam da bu koşullarda, Gazze’den Almanya’ya üç eşeğin tahliye edilmesi, Avrupa kamuoyunda ve uluslararası medyada sembolik bir kırılma anına dönüştü. Hayvan hakları gerekçesiyle hızlıca harekete geçen sistemin, yaralı çocuklar için aynı refleksi göstermemesi, “hayat hiyerarşisi” tartışmasını kaçınılmaz kıldı.
Eşekler için hız, çocuklar için bekleme
Almanya’nın bugüne kadar yalnızca sınırlı sayıda Filistinli çocuğu kabul etmesi, İtalya ve diğer bazı Avrupa ülkelerinin ise sembolik tahliyelerle yetinmesi dikkat çekiyor. Uluslararası basına yansıyan birçok vakada, tahliye izni çıkana kadar hayatını kaybeden çocuklar oldu.
Buna karşılık hayvan tahliyeleri, hızlı kararlar ve kısa prosedürlerle gerçekleştirildi. Avrupa’nın bu yaklaşımı, sokaklarda yükselen Gazze dayanışmasıyla da çelişiyor.
Avrupa kentlerinde yüz binlerce insan aylar boyunca Gazze için sokaklara çıktı. Öğrenciler, akademisyenler, sağlık çalışanları ve sanatçılar hükümetlerine çağrı yaptı. Eurovision protestoları, bu vicdani tepkinin en görünür örneklerinden biri oldu.
Ancak devlet politikaları bu baskıya rağmen değişmedi. İnsan hakları örgütlerine göre Avrupa, Gazze söz konusu olduğunda “risk almamayı” insan hayatının önüne koyuyor.
Avrupa’nın sınavı Gazze’de veriliyor
Ortaya çıkan tablo açık: Avrupa, ilkelerini evrensel değil, seçici biçimde uyguluyor. Eurovision sahnesinde alınan kararlarla Gazze sınırındaki çocukların kaderi arasındaki fark, bu çifte standardın en görünür simgelerinden biri.
Gazze’de bugün ölümler yalnızca bombalarla gelmiyor. Açlıkla, susuzlukla, tedavi edilemeyen yaralarla ve açılmayan kapılarla geliyor. Bu süreçte, Avrupa’nın verdiği ya da vermediği kararlar, kimin hayatının daha değerli görüldüğünü açıkça ortaya koyuyor.