Batılılar bizi niye anlayamaz!

Abdurrahman Dilipak

Onlar bizi anlayamazlar, çünki gaybe iman etmiyorlar. Biz onların hesaba katmadıkları bir yoldan ilerliyoruz.. “Şeytanların vahyi” onlara bu konuda ihtiyaç duydukları bilgiyi vermede yetersiz kalıyor.. Çünki şeytan, Allah’ın muttaki kullarına zarar veremez!

Yine onlar şunu anlamıyorlar: Olanlar bizim gücümüzden kaynaklanmıyor. Allah öyle diliyor! O, kadiri mutlaktır. Hüküm sahibidir. Bilir, görür, duyar ve “ol” der o iş olur. Biz ise O’nun yeryüzündeki rızasını ümid eden kullarıyız. Biz yalnız Ondan yardım diliyor, Ondan korkuyor ve O’na sığınıyoruz.. Başarımızın asıl sırrı bu! Hadi gücünüz varsa bunu engelleyin! Zaten şeytanlarınız bunun için boş durmuyor ve Allah’la aramızda perde olacak günahlar için kulağımıza fısıldayıp duruyor..

Batılılar, bizi anlamıyorlar. Biz de onları aslında! Ama biz onları, onların bizi anladıklarından daha fazla anlıyoruz..

Biz onları batıcıların bize anlattıkları şekli ile değil sadece, okuyarak ve onlarla temas kurarak da, daha sahici bir şekilde anlamaya çalışıyoruz. Biz daha fazla insani reflekslere sahibiz onlara göre..

Batılıların vicdanı nasırlaşmış genetik olarak. Kızılderilileri yok etmişler, kara derilileri köleleştirmişler, sarı ırkı sömürmüşler. Son bir yüzyıl içine 2+1 dünya savaşı sıkıştırdılar. Biri soğuk savaş. Bir 4’üncüsünü daha sıkıştırmaya çalışıyorlar..

Kendi basınlarına çok inanıyorlar.. Ama basınları onları kandırıyor. Paralarına çok güveniyorlar, ama o bir aldatmaca! Rantını yedikleri paraları haksız bir kazanç aracı.. Üniversitelerine, düşünce kuruluşlarına çok güveniyorlar..

Batılı bilim adamları, rasyonel, pragmatik, determinist.. Hakikatı aramaktan çok çıkarları açısından olaylara bakıyorlar.. İlkeleri değil çıkarları öncelikli.. Ruhsuz, vicdansız, ahlaki ve manevi değerlerden uzak bir bakışları var! Misyonerleri bile ruhaniyetten uzak! Din dedikleri şey semboller ve ritüellerden ibaret! Eğitim dedikleri biyonik robotlar yetiştirmek.. Demokrasi, laiklik, insan hakları ve çevre dedikleri şey, kendi vicdanlarını uyuşturmak için arkasına saklandıkları seküler kutsalları. Ama aynı zamanda bunlar onlar için “helvadan bir put” olma özelliğini taşıyor ve acıktıkça yiyorlar..

Batılılar için her şey bir kurgu. Her şeye dokunabileceklerini, değiştirebileceklerini, yeniden kurgulayabileceklerini düşünüyorlar.. Herkese din, tarih, kimlik dayatıyorlar.. Tam anlamı ile bir İlahlık ve Rablik dayatması bu! Kıbleleri çıkarları.. Müthiş bir güç ve iktidar tutkusuna sahipler. Ve o ölçüde de acımasız!

Alma mazlumun ahını, çıkar aheste aheste denmiştir. Zulm ile abad olunmaz denmiştir. Onlar da bunu öğrenecekler bir gün..

Kendi içlerinden vicdanlarının farkına varıp, gerçeği itiraf edenler yok değil elbette!

Luis Masignon ne diyordu mesela: “Onların her şeylerini tahrip ettik! Felsefeleri, dinleri mahvoldu. Artık hiçbir şeye inanmıyorlar.. Derin bir boşluğa düştüler. Anarşi ve intihar için uygun bir hale geldiler!” Peki Jean-Paun Sartre ne diyor: “Bizim istismarcılar olduğumuzu biliyorsunuz.. Bizim önce altın ve madenlere el attığımızı, sonra da yeni kıtaların petrollerini bizim ülkelerimize taşıdığımızı biliyorsunuz. Bunun muhteşem sonuçlarına şahid olarak saraylarımız, katedrallerimiz, büyük sanayi şehirlerimiz yeter!”

Fransızlardan devam edelim, Sömürge Bakanı Albert Sarraut; “Gerçeği gizlemeye ne gerek var. Sömürgecilik ilk uygarlık hareketi değildi. Çıkarların dürttüğü bir zor hareketi idi”. Aslında bugün bu sözü Mısır’da, Suriye’de, Türkiye’de yaşanan darbeler içinde, Gezi olayları içinde farklı bir şekilde telaffuz etmek mümkün..

Marsel Parnaya diyor ki: “Kalküta’dan bakınca, etrafta pislik yığınları arasında nasıl çalışabildiklerine hayret edeceğiniz fakir, yoksul, pis insanlar göreceksiniz. Bunlar batı uygarlığının refah ve mutluluğunun harcını karıştırıyorlar.”

Montaigne’nin tanıklığı da bundan farklı değil: “Bunca şehir dibinden yıkılıyor, bunca milletin kökü kazınıyor. Milyonlarca insan kılıçtan geçiriliyor. Dünyanın en zengin, en güzel ülkelerinin, şehirlerinin altı üstüne getiriliyor. Bütün bunlar niçin? İnciler, biberler alıp satacağız diye. Makinenin bize sağladığı aşağılık bir zaferin eseri bütün bunlar!”

İslam ülkeleri niye geri ve niye hep kavgalı diye soranlara Montaigne’nin cevabı böyle!

Ve son söz Duvarmish Kızılderilileri reisi Seatle’nin, “Beyaz adam toprağı çocuklarından çalmaktadır. Açlığın dünyayı saracak beyaz adam. Ve ardından koca bir çöl bırakacaksın. Biz gidiyoruz. Ama beyazlar da bu topraklardan gidecek, belki de bütün ırklardan daha çabuk! Yataklarınızı zehirlemeye devam edin. Ve bir gece kendi çöplüğünüzde boğulacaksınız!”

Batılılar bizi anladıklarında kendileri ile aynı kökten geldiğimizi, kendilerinin de insan olduklarının  farkına varacaklar. İlahlık ve Rablik iddiasından vazgeçecekler..

Dünyanın, insanlık açısından en pahalı uygarlığı batı uygarlığı olmuştur. Havayı, suyu, toprağı kirlettiler.. Yeryüzündeki 4 büyük ırktan birini yok ettiler, birini köleleştirdiler, birini sömürdüler, 2+1 dünya savaşı ile kan ve gözyaşı ile doldurdular dünyayı!

Ve şimdi! Biladı Şam’da, Kahire’de yankılanan ses, mazlumların sesidir.. Ve yeni dünyayı kuracak olan bu sesin sahipleridir.. Bütün bu olanlar hafızamızı canlandırıyor, saflarımızı sıklaştırmamıza, içimizdeki hainleri tanımamıza vesile oluyor ve yeni bir ihya ve inşa bilinci kazanıyoruz..

Allah servet ve iktidarı halklar ve ülkeler arasında evirir, çevirir. Şimdi sıra bizde! Muttaki mü’minlerde! Zamanın ruhu kulağımıza bunu fısıldıyor.. Selâm ve dua ile..

YENİ AKİT