Başbelâsı İsrail nasıl doğdu?

Filistin’de bir Yahudi Devleti kurulması fikrini, 19. asrın başlarında, devlet çapında, ilk kez İngiltere seslendirdi… Tabii bunu dünyanın dört bucağında dağınık olarak yaşayan Yahudileri çok sevdiği için değil, kendi çıkarları için yapıyordu…

Zira dünya hâkimiyetini devam ettirebilmesi ve Ortadoğu’nun zenginliklerinden yararlanabilmesi için buna ihtiyacı vardı…
İsrail İslâm ülkelerinin arasına kılıç gibi girecek, Araplar paramparça olacaktı.
İngiltere de rahat rahat sömürü düzenini kuracaktı.
İngiliz Dışişleri Bakanı Arthur Belfour, 1917’de İngiliz Devleti’nin niyetini açığa vuran bir deklarasyon yayınlandı…
“Belfur deklarasyonu” olarak tarihe geçen bu belgede, özetle şu görüşe yer veriliyordu:
“Haşmetli İngiliz Kraliyet Hükümeti, Filistin’de Yahudi halkı için milli bir devlet kurulmasını memnuniyetle karşılıyor. Bu gayeye ulaşmayı kolaylaştırmak için en değerli mesailerini harcayacaktır”.
Bu fikir, Ortadoğu’dan pay kapmak isteyenlere cazip geldi: Fikir Avrupa, Amerika ve Rusya’da taraftar buldu.
Bundan sonra İngiltere harekete geçti: İngiliz Hükümeti ile hükümetin içinde ve dışında yer alan Yahudi önderler, Sir Herry Finch isimli bir avukat tutup Filistin’de bir Yahudi Devleti kurulması konusunda kamoyu oluşturmasını emrettiler…
Takip eden yıllarda ise kesif bir Yahudi propagandası başladı…
Dünya ticaretinin büyük bir bölümünü kontrollerinde tutan, bu amaçla kâğıt para, faiz sistemi ve kredi sistemi oluşturan Yahudiler, “mağdur-mazlum” olarak gösteriliyor, böylece kamuoyu oluşturuluyordu.
Başta Musos Haim Montefiore isimli bir İtalyan Yahudisi olmak üzere, kimi zengin Yahudiler kesenin ağzını açmış, bazıları Yahudi göçünü teşvik amacıyla Filistin’e göç etmişti.
Bir yandan kitaplar yazılıyor, Filistin’in ziraata ne kadar elverişli olduğu vurgulanıyordu…
Bu arada İngiltere Hükümeti, Filistin’e göçecek her Yahudi’nin İngiliz konsolosluklarının himayesinde olacağını açıklamış, can ve mal emniyeti konusunda garanti vermişti.
Buna rağmen Yahudiler Filistin’e göç etmekte pek istekli davranmıyorlardı…
O kadar ki, 1860’larda Filistin’deki Yahudi nüfus sadece 6 bin civarında idi.
6 bin kişi ile bir devlet kurulamayacağına göre, ne yapıp edip Yahudi göçünü hızlandırmak gerekiyordu…
Kesif bir propaganda kampanyası açıldı…
Din başta olmak üzere her türlü teşvikten yararlanıldı…
“Arz-ı Mev’ud” (vaat edilmiş topraklar) sözü her türlü yayının lokomotif kavramı olarak kullanılmaya başlandı…
Hatta meşhur Fransız İhtilâli (1789) bile bu amacın hizmetine verilmişti…
Bir Alman Yahudisi’nin (Hess) kaleme aldığı “Roma ve Kudüs” isimli kitapta, “Yahudi emellerinin gerçekleşeceği günün yaklaştığı, her ne bahasına olursa olsun Filistin’de bir Yahudi Devleti kurulacağı, Fransız İhtilâli’nin bu maksatla yapıldığı” öne sürülüyor, böylece gücün sınırsızlığı vurgulanıyordu.
Yayınlardan etkilenmemek mümkün değildi…
Çöl “cennet” gibi takdim ediliyordu…
Artık sıra “devlet” taleplerini tek çatı altında toplamaya gelmişti.
İlk Siyonizm Kongresi, işte bu amaçla toplandı…
İsviçre’nin Basel Kasabası’nda Dr. Theodor Herzl liderliğinde 200 varlıklı delegenin katılımıyla gerçekleşen kongreden, başkenti Kudüs olan bir Yahudi Devleti kurulması kararı çıktı.
Siyonizm’in birinci hedefini gerçekleştirmek için ne mümkünse yapılacak, öncelikle bankalar ve ticarî şirketler oluşturulacaktı. Çok uluslu şirketler böylece tarih sahnesine çıktı ve Siyonizm’in emellerine hizmet etmeye başladı.
Siyonizm’in kontrolündeki Yahudi topluluğu kısa sürede o kadar zenginleşti ki, Sultan II. Abdülhamid’e müracaat edip Osmanlı’nın tüm borçları karşılığında Filistin’i satın almak istedi.
Sultan II. Abdülhamid, Siyonizm tehlikesinin farkındaydı. Bu yüzden Osmanlı tahtına çıkar çıkmaz, Filistin’in bütün topraklarını, Yahudilere satışını önlemek amacıyla, sarayın (Osmanlı Hanedanının) mülkü hâline getirdi. Ayrıca, 33 senelik saltanatında tek bir Yahudi’nin Filistin’e girmesine izin vermedi.
Siyonizm’in kurucu lideri Dr. Theodor Herzl, zaman zaman saraya ve İttihad-Terakki önderlerine mektuplar yazıyor, Yahudi Devleti’ne izin verilmesini istiyordu...
Bunlardan bir sonuç alamayınca, İngiltere’nin aracılığı sayesinde Sultan Abdülhamid’le görüştü. Yanında Meclis-i Meb’usan üyesi Selanik Milletvekili Emanuel Karasso Efendi ile Haham Moşe Levi de vardı…
Ötesini yarın konuşalım…
Görelim ki, İsrail’i dünyanın başına kimler belâ etmiştir?

VAKİT