Bakış açısı

SÜLEYMAN CERAN

Suriyelilerin konu olduğu her haber, yazılı ve görsel basın için bir imtihana dönüşüyor. Medya kuruluşlarının, olayları haberleştirme tarzları sayesinde haberi mi yoksa algıyı mı öncelediklerini kolayca öğrenebiliyoruz. Yıllardır medya dediğimiz bu devasa güç, halkımızda Suriyelilere dönük olumsuz düşüncelerin oluşmasında büyük rol oynadı. Zanni durumlar kesinmiş gibi paylaşılarak toplumsal fay hatları aşındırıldı. Adli olayların siyasi mevzulara dönüşmesine zemin oluşturularak bugünlere gelindi. Halkımızdaki muhacir karşıtlığı ilmek ilmek çalışılarak artırıldı, palazlandırıldı.

Geçtiğimiz hafta yaşanan bir cinayet, medyamız için yine bir imtihana dönüştü. 8 Mayıs 2023 günü fidye için kaçırılan 12 yaşındaki Suriyeli çocuk boğularak öldürüldü. Olay Mersin’in Yenişehir ilçesindeki Çiftlikköy Mahallesi’nde gerçekleşti. Halid Hayanked isimli çocuk oturdukları sitenin bahçesinde oyun oynarken birden ortadan kayboldu. Sonrasında da aileyi arayan bir kişi fidye olarak yüklü miktarda döviz isteyince Hayanked ailesi polisten yardım istedi ve sonrasında çocuğu arama çalışmaları başladı. Güvenlik kamerası kayıtlarında yapılan incelemede çocuğun site dışına hiç çıkmadığı anlaşıldı. Arama çalışmaları site içerisinde yoğunlaştı. Fazla bir vakit geçmeden apartmanın bodrumunda bir halıya sarılı halde çocukcağızın cesedine ulaşıldı. Boğularak vahşice katledilmişti çocuk. Apartman görevlisi H. C. şüpheli olarak tutuklandı. Allah kimsenin başına böyle bir acı vermesin. Hayanked ailesi evlat acısıyla yanıp kavruluyor şu an.

Suriyeli bir çocuk hunharca öldürüldü. Ana akım medya dâhil neredeyse tüm haber siteleri yaşanan olayda çocuğun uyruğunu başlıktan vermeyerek paylaştı.  Aslında olması gereken de buydu ama failler farklı olunca medya benzer yaklaşımlarını sürdürmüyordu hiçbir zaman. Öldürülen değil de katil Suriyeli olmuş olsaydı büyük puntolarla, manşet üstünden bu haber kim bilir nasıl servis edilecekti? Halkın ezici kısmında oluşan Suriyeli rahatsızlığının temelinde de bu tip manipülatif haberlerin etkisi olduğunu kim reddedebilir? Suriyeliler hakkında önyargılar oluşturabilecek tüm haberler büyütülürken, küçük bir çıngıdan büyük yangınlar oluşması sağlanırken; onların mazlumluğuna işaret edecek, toplumda empati ve merhamet oluşturacak bu tip haberler minyatürleştirilerek, adeta yok sayılarak servis edildi/ediliyor.

Yaşanan medya olayındaki sıkıntı başlıktan ibaret değildi. Halid Hayanked’in katilinin servis edilen fotoğrafı da çok ilginçti. Katil, güneş gözlüklü ve sırıtan bir fotoğrafla haberlerde yer alıyordu. Medya kuruluşlarının çoğu hemen ulaşılabilecek fotoğrafları içinde onun rutin vesikalık fotoğrafı yerine güneş gözlüklü, dişleri görülen, adeta yaptığından zevk alan adam gibi duran resmini sitelerine koymayı tercih ettiler. Vahşice yapılan bir cinayetin haberi, katilin sırıtan fotoğrafıyla paylaşıldı. Suriyelilere ülkemiz medyasında reva görülen muamele bu şekilde ne yazık ki.

Mersin’de yaşanan olayların haberleştirilme dili tesadüf olabilir mi? Elbette değil. Halid’in katledilmesinden bir ay evvel, 6 Nisan 2023 günü Kilis’te Gina Mercimek isimli 9 yaşındaki bir kız çocuğu öldürülmüştü. Oruçlu olan Gina, okul çıkışı evine giderken H. B. isimli şahıs tarafından kaçırılmış ve istismara uğramıştı. Bu yetmezmiş gibi boynuna briket asılan yavrucağız, bir su kuyusuna atılarak can vermişti. Gina, ne yazık ki iftara evine yetişememişti. Bu meşum olaya ilişkin yapılan haberlerin çoğunda çocuğun uyruğu yine yer almamıştı. Yaşanan bir olayda Suriyeli maktulse kısık sesle haberleştirilirdi; katil ise megafonla duyuru yapılarak, sosyal medyada hallaç pamuğu gibi oradan oraya fırlatılıp itibarsızlaştırılırdı, yine öyle oldu. Oysa olması gereken tüm bu bireysel olaylara adlî bir vaka olarak yaklaşmak, failin yahut maktulün uyruğu üzerinde toplumsal gerilimleri artıracak çalışmalar içine girmeden habercilik yapmak olmalıydı. Adli suçları, toplumsal travmalara dönüştürmek hastalıklı/zehirli akılların, fonlanmış ajandaların ve basit politik çıkar peşinde koşan muhteris siyasetçilerin işi olabilir ancak. Bu bulaşıcı dile prim verdikçe kirleniyor ülkemiz; uzaklaştıkça durulacak, arınacak yurdumuz.

Salgın hastalıkların Suriyeliler gelince arttığı, göçmenlerin tüp bebek masraflarının Sosyal Güvenlik Kurumu tarafından karşılandığı defalarca yazıldı. Suriyeli gençlerin herhangi bir sınava tabi tutulmadan istedikleri üniversiteye yerleşebildiğini yazanı da gördük, Türklerin Suriyeliler yüzünden işsiz kaldığını paylaşanları da. Ülkemizin ak pak, mis gibi pırıl pırıl sokaklarını Suriyelilerin güvensiz hale getirdiğinden tutun da bu kitlenin suça eğimli olduğunu dahi dile getirenler oldu. Devletten ve belediyelerden Suriyelilere yüklüce maaş verildiğini ana akım medyada yazan çizen kişiler yapılan haberler resmî belgelerle yalanlanmasına rağmen oralı olmadılar. Kötülük, kin, nefret, ötekileştirme tohumlarını yurdumuzun her yerine ekip özenle sulayıp boy vermesini keyifle izlediler.

Suriyeliler yaşanan tüm süreçleri sessiz sedasız, parmak uçlarına basarak izlediler. 2018 yılında Emani Al-Rahmun adlı gebeliğinin son sürecindeki bir muhacirin istismar edilerek öldürülmesine, çocuğunun da aynı akıbete uğramasına rağmen muhacirler, adli süreç suhuletle takip ettiler. Birlik ve beraberliğin böyle bir nifakla bozulmaması için bilinçli çaba sarfettiler. Bu hassasiyeti pek çok şiddet olayından sonra da göstermeye devam ettiler. Sayısız yalan haberle şiddete uğramalarına rağmen ses çıkarmayan muhacirler; her an sınır dışı edilme korkusuyla yürekleri ağızlarında yaşayıp durdular.

Sosyal medyada ve konvansiyonel haber kaynaklarında Suriyelilerin en ufak açıkları servis edilmek için beklenirken, başta muhalefet partileri olmak üzere pek çok siyasi kitle yıllardır bu insanların ülkeden kovulmasını konuşuyor. Tüm bunlar yaşanırken ülkemizdeki Suriyelilerden bazıları, geri dönüş için zorlama olursa intihar edeceğini ilan eden haberler paylaşıyor; durum ve incinmişlik bu kadar vahim. Bu kargaşanın, toz dumanın içinde, seçime günler kala pek çok siyasetçi Suriyelilere karşı nefret siyasetinden nemalanırken, ülkemizin Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan gençlerle bir araya gelip gönlümüze su serpiyor. Sorulan soru üzerine “Bu insanlar bizim ülkemize geldiklerinde yani bunlar göçmendir diye biz bunları hemen tekme tokat kovalayalım mı? Bu bir defa insani değil, vicdani değil, hepsinden öte İslami değil.” diyen Erdoğan, “Suriyeli mültecilerin Suriye’ye gönderilmesini savunamam. Bu zulüm olur” diyerek tarihi bir şahitlik yapıyor. Partilerin, liderlerin Suriyeli nefreti üzerinden oy devşirdiği, ekonomik sıkıntılardan dolayı halkımızda da muhacir rahatsızlığının yükseldiği süreçte yapılan bu açıklama vicdanın, merhametin resmi haline dönüşüyor.