Aysel Hanım’ın Hüznü

KENAN ALPAY

İdeolojik ve siyasi nüfuzundan çok şeyler kaybetmiş olsa da Çağdaş Yaşamı Destekleme Derneği’nin her dönem durduğu yere, öneri ve eleştirilerine özenle dikkat kesilmek gerektiği kanaatindeyim. Unutmayalım ki, ÇYDD 1990’lar itibariyle sistematik olarak yükselişe geçen ve 28 Şubat post-modern darbe sürecine şekil veren kurumlardan biriydi. Hatırlanacağı üzere 2000’li yıllarda Cumhuriyet ve Bayrak Mitingleri’nden 27 Nisan e-muhtırasına devam eden yükseliş trendi Ergenekon ve Balyoz davalarıyla birlikte epeyce sönümlendi. Fakat ideolojik ve örgütsel olarak ÇYDD kadroları askeri cuntalarla müzahir çalıştığı dönemlere ait hemen hiçbir özeleştiri yapmadan aksine daha bir bilenmiş, hırslanmış ve dahası haklılığını teyid etmişçesine eski şanlı ve kudretli günlerini elde etmenin hesaplarını yapıyor hala.

Hemen bütün tehditlerin üstünde ve önünde addedilen FETÖ tehdit algısı öyle bir iklim oluşturdu ki “kargadan başka kuş tanımam” misali “FETÖ’den başka darbe tehdidi tanımayız” stratejik konsepti şeklinde tecelli ediverdi. Bir de FETÖ’ye karşı kim olursa olsun herkesle hatta öncelikle yerli ve milli payesi verilen radikal Atatürkçülerle, askeri darbe arzusuyla yanıp tutuşan Kemalistlerle bile yoldaşlık ve kader ortaklığı yapılmasının zarureti en üst perdeden beyan edilir oldu. Bu durumda Tek Parti döneminden 27 Mayıs’a,  28 Şubat’tan 27 Nisan sürecine kadar işlenen bütün cürümleri FETÖ’yle mücadele konsepti içinde anlayışla karşılayan bir empati modası zuhur etti. Öyle ki halka karşı silah çeken, askeri cuntacılar adına toplum mühendisliğine soyunan kadroları bile sempatiyle anmayı yurttaşlık vazifesi sayan kaypak bir takım söylem ve tutumlara sarılarak beka kaygısının giderileceği zannedildi. İdeolojik tutarlılık da takip ve muhasebe de siyasi mücadelenin maalesef en zayıf halkalarından biri oldu.

Militan Laikliğin Militan Hukukçusu

Takip edenler bilir, Cumhuriyet Gazetesi’nden İpek Özbey oldukça başarılı röportajlarla çıkıyor okurların karşısına. Son röportajında uzun zamandır kamuoyu karşısında konuşmayan Çağdaş Yaşamı Destekleme Derneği eski başkanlarından Prof. Dr. Aysel Çelikel’i sayfasına misafir etmiş. Aysel Hanım, 28 Şubat sürecinde İstanbul Üniversitesi Hukuk Fakültesi Dekanı ve YÖK Üyesi’ydi. Türkan Saylan ve Necla Arat ile birlikte ÇYDD’nin kurucuları arasındaydı. Bir dönem araları açılmış olsa da (Nur Serter’le beraber) İÜ Rektörü olduğu dönemde Kemal Alemdaroğlu’nun yakın çalışma ekibindendi.

Prof. Dr. Aysel Çelikel’in hukuk literatürüne neler kattığını, hukukun üstünlüğü ilkesi çerçevesinde Türkiye’de toplum ve devletin gelişimi doğrultusunda nasıl bir mücadele verdiğini bilemiyoruz. Çünkü Aysel hanım bir hukuk insanı olarak değil Kemalist bir militan, toplumu laiklik prensibi etrafında terbiye etmenin fanatikçe mücadelesini vermiş bir resmi ideoloji temsilcisi olarak öne çıktı ve şöhret buldu. Türkan Saylan’ın tıpçılığı veya Necla Arat’ın felsefeciliği neyse, ne kadarsa Aysel Çelikel’in hukukçuluğu da toplum nezdinde o kadar şöhret bulmuş durumda. Hayır, asıl sorun mezkûr Kemalist hanımların militanca laikliği savunmaları, Kemalist bir toplum modelini hayata geçirmeleri için seferber olmaları değildi. Asıl sorun birinin tıpçı, birinin felsefeci, diğerinin hukukçu sıfatıyla piyasa yapmalarına rağmen devlet gücüyle ama bilhassa askeri ihtilal tehdidiyle toplumu Kemalist modele uygun bir terbiye sürecine sokmakta sergiledikleri örgütlü fakat hukuksuz tavırlarıydı.

Namaz, Mescid ve Umre Öfkesi

Her ne kadar İpek Özbey’in sorularını cevaplarken Aysel Çelikel’in Milli Eğitim Bakanı Ziya Selçuk’a ilişkin yaşadığı hayal kırıklıkları öne çıkmış olsa da öfkesinin asıl kaynağı çok belirgin olarak İslam’ın kamusal hayatta özel olarak da eğitim-öğretimdeki yeri teşkil ediyor. Son derece yüzeysel hatta kaba saba bir laiklik-İslam karşıtlığı örgüsüyle Aysel Çelikel eğitim kurumlarının ve toplumun AKP iktidarı eliyle “siyasal İslam” tuzağına sürüklendiği anlatıyor. Kesintisiz ve zorunlu 8 yıl modelinden 4+4+4 sistemine geçişi “siyasal İslam’ın başlangıcı” ilan edecek kadar Ebedi Şef ve Milli Şef ideallerine tutkun. Eğitimde “7 yaş çok geç” kampanyalarını unutup 10-11 yaş grubu çocuklarına “Allah, cennet-cehennem, günah-sevap” duygu ve eğitiminin verilmesini en büyük felaketlerden biri sayıyor mesela. Saedece okullarda değil mağazalarda da mescid açılmasını Atatürk’ün çağdaşlık hedefine ihanet sayıyor.

Arkaik bir pozitivizm, despotik bir laiklik perspektifiyle okul öncesi çocuklara camiyi ve namazı sevdiren teşvikleri “hüzün verici” ilan ediyor Aysel hanım. Her derdin ilacı laikliği eşitlik, özgürlük ve barışın biricik teminatı varsaydığı gibi Orta Doğu’da despotik iktidarlar sorununun veya emperyalist işgallerin hiç ama hiç farkında değil gibi nasihatlerde bulunuyor mesela. Eğitim-öğretimde çok ve ağır sorunlar olduğu muhakkak. Ancak Kemalist dayatmaları hala çözüm önerisi diye kamuoyuna telkin ve tavsiye etmek resmi ideolojiyi temsil eden kadroların nasıl bir gelişim göster(emedik)diklerini resmetmektedir.

Aysel Çelikel hanımın ve ÇYDD yönetici kadrolarının daha çok konuşmasında muhakkak faydalar var. Beklenti ve teklifleri nerden nereye gideceğimizi değilse de nereden nereye geldiğimizi daha belirgin kılmakta. Sığ bir laiklik, militan bir Kemalizm modelini değerli kılacak yanlışlardan özenle kaçınılırsa nostalji değeri açısından bu tekliflerin önemli olduğu kanaatindeyiz. Türkan hanım göçtü gitti lakin Aysel hanım ve Necla hanımın sık sık Kemalist eğitim modeline dair, laik ders müfredatına dair konuşmasını teşvik etmek lazım. Ancak bu modellere bakıp eğitim-öğretimde işlerin yolunda gittiği, harika işler başarıldığı filan da sanılmasın.

Yeni Akit