Ayşe Hür de Aynı Kervana Katıldı!

BAHADIR KURBANOĞLU
Bu serzeniş yazısı, Ergenekon terör örgütüne karşı mücadelesini takdirle karşıladığımız Ayşe Hür’ün, Taraf gazetesinde yayımlanan “Turnusol Kağıdı Olarak Gazze” başlıklı makalesine reddiye olarak kaleme alınmıştır.

Olmadı Ayşe Hür. Karinesiz, doğruluğu su götürür tespitler hem tarihçiliğinize, hem de ideolojik kimliğinize yakışmadı. Ya da şöyle diyelim; dünyanın tüm "hür" insanlarının ortak fıtri güzelliklere koştuğu böylesi bir süreçte, soyadınıza yakışır değerlendirmeler beklerdik sizden ama liberal bakışın kırmızı çizgilerini aşamadınız maalesef.

"Konvoyun amacının sadece insani yardım olmaması, aynı zamanda ideolojik amaçlar taşıması ve hükümetin de bu hesaplar içinde İHH konvoyuna destek vermesi" mealindeki tespitlerle ne anlatmaya çalıştığınız anlaşılamadı. Keşke bu tespitleri, sırf Gazze'de Hamas'ın etkin olmasından yola çıkarak ideolojik bir karşıtlık üzerine değil de, bir gıpta, siyasi bir imrenme üzerine oturtsaydınız, daha samimi ve dürüst bir resim çizmiş olurdunuz.

"Keşke bu iş kimsenin burnu kanamadan olsaydı. Ancak can kayıpları İHH ekibini üzmemiş görünüyor." şeklindeki zannınız ve imanız, terkettiğiniz sol-sosyalist geleneğin ne kadar da uzağına düşmüş olduğunuzun bir başka göstergesi olmuş. Yoksa liberal (ve hümanist) bir mantıkla dünyadaki her şeyin hiçbir insanın burnu kanamadan değiştiğine inandırıverecektiniz bizi! Sahiplendiğiniz Batılı cahili geleneğin bile nice can kayıplarının üzerine bina edildiğini bildiğiniz halde, Allah için vazgeçilen canlar sizi neden bu kadar rahatsız etti, biz de bunu kavramakta güçlük çekiyoruz. Yoksa o kardeşlerimizin ana güverteye İsrail askerlerini çiçeklerle karşılamak için mi çıktığını düşünmüştünüz! İHH'lıların can kayıplarına üzülmediklerine ilişkin kurduğunuz müfrit cümleler, sadece anlayamadığınız/kavramakta güçlük çektiğiniz bir dünya görüşü üzerinden birilerini yargılamak ve kendi vicdanınızı akladığınızı zannetme yanılgısını çağrıştırıyor. Tıpkı Hamas'ın Gazze'ye ulaştırılan yardımları sırf propagandist amaçlarla halka ulaşımını engellemeye çalıştığı şeklindeki zannınız gibi.

Seküler hareketlerden alışık olduğunuz bu tavrın aynısının Hamas gibi İslami hareketlerde de varolduğunu zannetmeniz, Osmanlı tarihçiliğinde gösterdiğiniz mahareti ve hassasiyeti, mezkur konularda gösteremediğinizin bir ispatı sadece. Oysa tarihçi dikkati, hem karineleri önemsemeyi, hem de hakkında yazı yazdığınız gerek İHH ve gerekse Hamas'ı daha yakından tanıma sorumluluğunu size öğretmiş olması gerekirdi.

Anti-semitizm konusunda yapageldiğiniz tespitler ise yine aynı yanılgıların uzantısı. Bunu Sinagog bombacılarının ailelerinin yaptıkları açıklama üzerinden doğrulama girişimi ise, sizin gibi titiz birine hiç yakışmamış. Üstelik bu konunun dini temelleri olduğuna dair Kur'an alıntıları da işin tuzu biberi olmuş! Niçin siz ve sizin gibiler onca "entelektüel ahlak" söylemlerine rağmen -hadi bırakın İslami çevreleri- hiç olmazsa bir müftülüğe telefon açıp bu işin doğrusunu öğrenmeye çalışmaz. Müslümanların, siyonizmle-yahudi düşmanlığı arasında ortaya koydukları farkı anti-siyonist yahudiler anlıyor da sizler neden hala bu konuda ısrarlarınızı ve bayatlamış tahlillerinizi sürdürüyorsunuz? Bunun entelektüel ahlakla ilgisi olmadığı gibi, dini düşüncelere uzaktan bakma ve sadece popüler yönü/söylemleriyle ilgilenme gibi basit ve kolaycılığı içeren bir tarafı var. Ki bu ucuz popülaritenin üremesinde de aslında seküler-rasyonel düşünme metodlarının o kadar payı ve günahı var ki. Sizlerin de göremediği husus bu. Rasyonel düşünüş biçiminin herşeyi açıklamaya kadir olduğunu zannediyorsunuz ama böyle inanmakla o kadar çok doğruyu, ilkeyi, güzelliği, fedakarlığı yadsımak zorunda kalıyorsunuz ki. Rasyonel soğukkanlılığınız, insana at gözlüğüyle bakmanızı ve insana ait pekçok boyutu ıskalamanıza sebebiyet veriyor. Bu yüzden böylesi anlarda tıpkı gazeteniz Taraf'ın yaptığı gibi marjinal olana, karşı tarafta olana empati yapma arzusuyla "Telaviv'dekiler Ne Düşünüyor Acaba?" kabilinden araştırmalara yöneliveriyorsunuz. Oysa öncelikle "Gazze'dekiler Ne Düşünüyor?", "İstanbul'dakiler Ne Düşünüyor?", "İHH'dakiler Ne Düşünüyor?" şeklindeki yakın sorulara doğru cevap arayışları içerisinde olmanız daha tutarlı ve faydalı bir arayış olurdu! Beş paragrafta bu kadar çok çuvallama da yaşamazdınız!

Gündemde Gazze varken "Siz şuna niye ses çıkarmadınız? Buna niye kısık sesle müdahalede bulundunuz" gibi örneklerle kimseyi tutarlılık testine tabi tutmaya da kalkışmazdınız! Bu söylemler öylesine bayatladı ki, artık hiçbir ideolojik görüş mensubu çevre –liberaller hariç- bu ucuz numaralara başvurmuyor! "Yazınızda bahis konusu ettiğiniz alanlarda siz ve yoldaşlarınız hangi adımları attınız da farklı dünya görüş mensuplarını sigaya çekiyorsunuz?" diye sormayacağız bile. Çünkü "Mısır konusunda neden bu tepkileri vermediniz?" mealindeki tuhaf karşılaştırmanıza, bir Brezilyalı ya da Güney Afrikalı Filistin sempatizanı bile rahatlıkla bu ikisinin karşılaştırılmasının abesle iştigal olduğunu söyleyecektir size. Bu tutumunuz Devlet Bahçeli'nin Başbakan'a "Aynı kükreyişleri şu şu konularda da yapsana!" mealindeki ulusalcı serzenişlerini hatırlattı. Ya da müslüman kamuoyuna "Başörtüsü konusunda biz size destek verdik, siz de bu konuda bize destek olmazsanız bir daha başörtüsü konusunu ağzıma almayacağım" diye tehditler(!) savuran seküler vicdan bekçilerini.     

Aynı yazıya eşcinselliği, demokratlığı, İslamcılığın bu konularda ne kadar da sınıfta kalmaya mahkum olduğu(!) imalarını sıkıştırabilmeniz ise başka bir maharet konusu olmuş. Doğrusu bir gemi yolculuğu ve bunun yarattığı küresel vicdani etkilerin karşısına "Aslında İslamcılar hiç de bu payeleri hak etmiyorlar" bilinçaltıyla bir sürü tespiti boca etmek, "Bakın biz Ergenekoncu medya gibi tutarsız eleştiriler yapmıyoruz ama onlar da çok haksız değiller!" kabilinden bir pozisyona oturmaktan da rahatsızlık duymadığınızı ya da bunun farkında olmadığınızı gösteriyor. Hele ki İttihatçıların uzantılarına karşı olabildiğince aktif ve kararlı olmasını beklediğiniz ve kendisini yıldırmaya çalışanlara karşı olabildiğince "dik durmayı" salık verdiğiniz Erdoğan'a konu siyonizm ve İsrail olduğunda "...Dolayısıyla, Başbakan Erdoğan'ın bir an önce konuşmalarına fren koyması gerek, yoksa bu işin sonu kötü olacak..." şeklinde tavsiyelerde bulunmanız ise şaşkınlığımızı bir kat daha artırmakta. PKK'ya terörist diyen Başbakanı Hamas'a da terörist diyebilmesi üzerinden tutarlılığa davet etmeniz ise gerçekten de şaka gibi. Hamas terörist olmadığı için mi, Hamas'la PKK'yı aynı kefeye koyup PKK'nın da terörist olmadığını ispatlamaya çalışıyor ve hiçbir halk hareketine terörist denmemesi gerektiğini söylemeye çalışıyorsunuz yoksa sorun içten içe "İsrail teröre bulaşmış bir devlettir ama İslami hareketlerin de ondan aşağı kalır yanı yoktur"u ispat çabası mı? Doğrusu Başbakanın tutarsızlığından daha fazla sizlerin bu gayr-ı ahlaki ve kavramlara anlam yüklemedeki galiz ve kısır duruşunuz insana daha eğreti geliyor! Tıpkı Gazze'nin Mısır, İsrail ve Hamas kıskacında olduğunu belirtirken içine düştüğünüz tutarsızlık gibi. Oysa bizler sizin demokratik ilkeleriniz gereği seçilmiş hükümetlere saygı gösterdiğinizi zannediyor ve bu seçilmiş hükümetlere ABD emperyalizminin söyleminde olduğu gibi "Biz sizi tanımıyoruz!" deme gibi bir lüksü savunmayacağınızı düşünüyorduk ama yanılmışız. Demek ki ilkeler sekülaritenin ve rasyonal liberalizmin izin verdiği yere kadarmış!

Yazınızda katıldığımız nadir tespitlerden biri ise, "İsrail vahşeti olmasa Hamas'ın da ortadan kalkacağına" dair kehanetiniz. Ne kadar ilginç ki aynı şeyi Hamas'lılar da söylüyorlar; ama anladığımız kadarıyla sizin kastınız sadece bir örgüt değil, onun dünya görüşüyle alakalı ki o konuda yanılıyorsunuz. O, ki İslam'dır, kıyamete kadar da baki kalacaktır.

Özcesi bizler sizden, yerli Ergenekon'a karşı çıkarken gösterilen tutarlılık arayışının aynısının, Küresel Ergenekon karşısında da gösterilmesini beklerdik. Ama yazınızda bunun zerresini göremedik!

Uyanıp Direnmeniz ve Gerçekten "Hür"leşmeniz duasıyla...

 

Bahadır Kurbanoğlu / Haksöz Haber

 

İlgili Yazı: Turnusol kâğıdı olarak Gazze / Ayşe HÜR