Hüseyin Ali Muntazari İsfahan Eyaletinin Necefabad kentinde 1922 yılında doğdu. Öğrenimini Şiilerin önemli kenti Kum'da alan Muntazeri, Ayetullah Humeyni'nin rahle-i tedrisatından geçerek Fevziye Medresesi'nde müderrislik yapmaya başladı. 1963 yılında İmam Humeyni'nin çağrısı üzerine Şah Rıza Pehlevi'nin Beyaz Devrimi'ne karşı çıkarak İran İslam Devrimi'nin öncülerinden oldu.
Şah Rıza Pehlevi tarafından tutuklanan Muntazeri, 1974 yılından 1978 yılına kadar hapiste kaldı. İslam devrimi öncesi Ayetullah Talegani ile birlikte verdiği Hutbeler (Kitap, Yöneliş Yayınları tarafından Türkçeye çevrildi) kitap haline dönüştürüldü. Dirasat fi Vilayah al-Faqih (Velayet-i Fakih Dersleri) adlı ders kitabını İran İslam Devrimi'nden sonra yazan Muntazeri, birçok Şii alimi tarafından başvurulan bir kitaba imza atmış oldu.
1988 yılında Halkın Mücahitleri örgütüne yönelik alınan tedbirleri sert bularak İran'ın 'daha fazla açık bir politika izlemesini isteyen Muntazeri'nin söyleşileri Keyhan'da kitap haline getirilerek 'Muntazeri'nin Politik Görüşleri' adıyla basıldı.
1989 yılından İmam Humeyni'nin vefatından sonra İmamlığa seçilen Seyyid Ali Hamaney'e karşı itirazını dillendiren Muntazeri uzun süren sessizliğinden sonra 2003 yılında İran Devlet Başkanı olan Mahmud Ahmedinejad'a yönelik sert eleştirilerle adından söz ettirdi. Khaterat (Hatırat) adlı kitabın da müellifi olan Muntazeri muhalif liderlere olan desteğiyle de tanınıyordu.
Ayetullah Hüseyin Ali Muntazari ile gerçekleştirilen son röportaj
Anılarınızda şöyle diyorsunuz: "Ben daima gardiyanları ve hapishane müdürlerini mahkûmlara karşı İslam dışı muamele yapmamaları hususunda uyarıyordum. İslam ahlakının gözetilmesini, mahkûmlara zulmedilmemesini, haklarının zayi edilmemesini gözetmeleri için sürekli hapishanelere temsilcilerimi gönderiyordum. Herhangi bir şahıs mahkûmumuz olduğunda ona zulmetmemiz münafık bile olsa caiz olmaz. Ensari Najafabadi ve Muhammedi Yezdi hapishanelerdeki temsilcilerimdi. Mahkûmların şikayetlerini not alıyorlardı. Kısacası ben herhangi bir şahsa baskı ve şiddet uygulanmasına karşıydım. Hatta bu mahkumlar ya da düşmanlar için 'münafık' denmesinin doğru olmadığını bile söylemiştim". (Anılar, sayfa: 620). Ancak bugün bazıları İran'da baskının ve devrim karşıtı "Halkın Mücahitleri" gibi grupların ortadan kaldırılmasının şimdiye kadar İslam Devrimi'nin temellerinin sağlamlaştırılmasında etken olduğuna inanmaktadır. Tabi ki bu teori gereklilik durumunda dini baskının kullanılması anlamı taşımaktadır. Sizin bu konudaki görüşünüz nedir?
"HALKIN MÜCAHİDLERİ" TERÖR ÖRGÜTÜNE DÖNÜŞTÜ
Tabi burada muhaliflerin de bir zamanlar şiddet eylemlerinde bulunduğunu söylemek gerekir. Silah kullanıyorlardı. Bu eylemleriyle de sistem ve devrime şiddet ve baskıyı dayattılar. Bazıları terör ve suikast eylemleriyle o vakitten itibaren günümüze dek sisteme muhaliflere karşı baskı uygulaması için bahane verdiler. İki taraftan sadır olup sahada görülen şiddet de ülkedeki güvenlik ve yargı kurumlarında sistemin temelinin güçlendirilmesi sloganları altında kötü bir yol ve yönteme yol açtı. Bizler hala bugün de bununla denenmekteyiz.
Hoşgörülülüğünüze karşın oğlunuzu Halkın Mücahitleri'nin düzenlediği terörist bir hadisede kaybettiniz. Sizse daima İslam'ın yumuşaklığıyla karşılık vermenin gerektiğini vurguluyordunuz. Bunu İmam Humeyni'ye de sundunuz. Peki, bu gruba karşı içinizde nefret besliyor muydunuz?
İMAM HUMEYNİ ADALETSİZLİKLERDEN HABERDAR DEĞİLDİ VE ONUN ADI İSTİSMAR EDİLDİ
Muntazari- Humeyni'nin hapishanelerdeki kötü durumu biliyor olabileceğini uzak görüyorum. Yöneldiği kişilerden bazıları ya yapamıyor ya da kendisine raporlar sunmayı istemiyordu. Arkadaş çevresine gelince onlar da halini dikkate alarak kendisine hiçbir haber veya rapor iletmemeye çalışıyordu. Günlerden bir gün ona; "seyidimiz eğer bir şahıs devrimi ve sizi onaylamıyorsa ve kendi halinde hiçbir faaliyette bulunmuyorsa onu hapse koyma hakkımız olur mu?" diye sordum bana; "hayır, ben dinin usulü müyüm ki beni kabul etmeyen hapse konulsun?" dedi. Görüşü işte böyle idi. Ancak bazıları onun ismini kullanıyordu. Onun ismiyle birçok iş oluyordu. Sonuç olarak tüm bunlar İslam'a, devrime ve Ayetullah Humeyni'nin şahsına zarar ve hasar verdi.
İran'da Devrimin öz değerlerine vurgu yapan reformcu gösterici elinde İmam Humeyni resmiyle yürüyor.
DEVRİM HALKIN TÜM EVLATLARI İÇİN; DIŞARIYA BAĞIMSIZLIK VE İÇERİYE ÖZGÜRLÜK İÇİN YAPILDI
Şubat 2007'de bir gazeteye verdiğini röportajda; "Devrim halkın tüm evlatları içindi. Muhaliflerin ağızlarını kapatan hükümet için değil" demiştiniz. Şimdi; İran'da İslam Devrimi'nin üzerinden 30 yıl geçtikten sonra bunu nasıl görüyorsunuz?
Muntazari- Ayetullah Humeyni şiarı yükseltti, bizler de insanlar da onunlaydık. Bu şiarlar aracılığıyla insanlar meydana çıktı ve devrim kazandı. Şiarlarımız: "Bağımsızlık, Özgürlük ve İslam Cumhuriyeti" idi. Bağımsızlık bir aşamaya kadar gerçekleşti. Ancak özgürlük ve İslam Cumhuriyeti'ne gelince hala önümüzde uzun bir yol var. Özgürlük konusunda yetkililerin şu anda attıkları sloganlara rağmen –buna örnek Amerika'da İran'ın dünya üzerinde en çok özgürlüğün bulunduğunu söylemeleri (Ahmedinejat'ın Birleşmiş Milletler'deki konuşmasına işaret etmektedir)- bu söz doğru değildir. Anayasadaki meşru ve açık özgürlükler kolayca ezilmektedir. Bu da önderlerin kendileri için anayasanın ve şeriatın üstünde koydukları dokunulmazlıkla gerçekleşmektedir. Hala birçok parti özgürlük sahibi değildir. Bazı siyasi gruplar sadece iktidardakilerin üsluplarına muhalefetleri sebebiyle "yasadışı" sayıldı. Sadece iktidardakileri öven basın organları hürdür. Bu organlar istediklerini söyler ya da kendilerine ne emredilirse onu yazar. Ancak hükümetten bağımsız medya yöneticiler, emniyet ve yargı kurumları tarafından sorunlarla karşılaşır. Bazı kişilerin de haber yapması ve görüntü çekmesi yasaklanır.
Yetkililer dünyada zulmün olduğundan ve adaletin bulunmadığından bahsediyor. Bizim ülkemizde de zulüm bulunmuyor mu? Adalet var mı? Diğerlerinin hakları ihlal edilmiyor mu? Ramazan bayramı namazındaki hutbede şöyle dedim; "vatandaşın paralarıyla kurulan; fıkıh, İslam ahlakı derslerinin verildiği ve dini meclislerin kurulduğu bir yer olan Hüseyniyye'yi neden onlarca yıl kapattınız?". Bu sözümden sonra olanları siz de gördünüz. Büronun üyelerinden biri olan Hüccet-ül İslam Şeyh Mücteba Lütfi'yi tutukladılar. Onun ve damadımın evini teftiş edip birçok eşya çıkardılar. Neden Meşhed ve Kum'daki bürolarımızı işgal ettiler?
Cumhuriyet hususunda da şunu söylemek gerekir; "Anayasayı Koruma Meclisi ya da bazı askeri kurumlar gibi her şeyi elinde tutan yüksek kurumlara haksız müdahale ile seçimler tam anlamıyla adayların tasfiye edilmesine dönüştü. Layık olan, devrimci, genel hizmette, insanlara ve topluma hizmette tecrübeli insanları, asılsız gerekçelerle din ve sistem karşıtlığıyla suçladılar. Bunda tek sebep eleştiriyor olmalarıydı. Bu da pratik olarak adaylık için uygun görülmemelerine yol açtı. He kim iktidardakilerin zevki üzerine olur da seçim sandıklarında ismi kazanırsa onu halkın temsilcisi sayıyorlar! Açıkçası bunlar ulusun değil devletin vekilleridir!"
Liderler, sadece "mutlak velayet" bendine dikkat ediyor. Ancak anayasanın kalan bentlerini ayaklarının altına alıyorlar. Mutlak velayet, hüküm sürenleri kanunun üzerinde saymaktadır. Bu da bireysel ve diktatör bir hükümete yol açmaktadır. Bu noktada fakihin fıkıhçı doğası nedeniyle İslam dengelerine ters düşecek bir çalışmada bulunmamaları için tembihlerle üç gücün kontrolcüsü olarak var olması gerekir yoksa ülkenin tüm ayrıntılarına müdahale etmesi ve insanların ve onların gerçek oylarıyla seçilen kimselerin hiçbir kudreti olmaması için değil.
Konulardan bir diğeri de insanların yaşam koşulları ve ekonomi. Atılan sloganlara karşın insanların eskilerden çok daha fazla sıkıntı yaşadıklarını görmekteyiz.
HAKKIMDAKİ İDDİALAR KONUSUNDA SAVUNMAM BİLE ALINMADI!
İmam Humeyni'nin size gönderdiği iki mektupta sizi herhangi bir siyasi çalışma yapmanız konusunda uyardığını görüyoruz. Buradan sizin Halkın Mücahitleriyle bağlantılı olduğunuz sonucu çıkıyor. Devrimden sonra mahkûmları savunmanız da bu varsayımın doğruluğunu güçlendiriyor ve size göre devrim, İslam'ın ve halkın hizmetinde olmalı, İslam'ın yumuşaklığını göz önünde tutmalıdır. Ancak muhaliflerinizin sizin görüşlerinizi sizin aleyhinize kullandıkları fark ediliyor. Bu üzücü bir durum.
"HALKIN MÜCAHİDLERİ" ÜYELERİNİN GELECEĞİ
Eski Cumhurbaşkanı Muhammed Hatemi, Halkın Mücahitleri'ne yönelik sempatik bir politika güdüyordu. Ayrıca kendisi örgütün üyelerinin birçoğunun pişmanlıklarını kabul etti ve ülkeye dönmelerine izin verdi. Bazıları Hatemi'nin bu politikasının, İran'da İslam Cumhuriyeti'nin Halkın Mücahitleri Örgütü'nü zayıflatmak için uyguladığı şiddetli çatışmaların sonuç getirdiği döneme denk geldiğini düşünüyor. Sizin görüşünüz nedir?
Muntazari- Liderlerin siyasetlerine tam muttali olmuş değilim. Ancak Halkın Mücahitleri üyelerinden aldatılanlar vardı ve bazı şiddetli çatışmalar nedeniyle ülkeyi terk ettiler. Bir sebeple örgütle yardımlaşmalarından pişman olup yoruldular. Genel bir afla halkın kucağına dönmelerini temenni ediyorum.
İRAN'DA İNSAN HAKLARI KONUSU GELİŞTİRİLMELİ
Geçmiş yıllara göre İran'da insan hakları konusunda gözle görülür bir iyileşme var. Ancak Uluslararası Af Örgütü gibi uluslararası insan hakları örgütleri hala İran'daki insan hakları durumunu eleştiriyor ve iyileştirilmesini talep ediyor. Şu koşullarda İran'da insan hakları meselesini nasıl değerlendiriyorsunuz? Eğer sorunlar varsa çözülmesi için ne yapılmalı?
Muntazari- İran'da insan hakları durumunun eskisinden daha iyi olduğu her gün duyduğumuz bir şey. İhlalleri yapanlar hala yapılması gerektiğine inanıyor. Ancak bunu kanun penceresinden yapıp işlerini yasal göstermeye çalışıyor. Bundan daha önemlisi yaptıklarının çoğu insanlar ve basın organları tarafından biliniyor. Bu da cevap vermek zorunda kalmalarına sebep oluyor. Bu uygun bir zemindir. Ancak ne yazık ki orada Şeyh Hadi Kabil ve bazı öğrenciler gibi eleştirel görüşlerini bildirdikleri için hala hapislerde tutulan şahıslar bulunmaktadır. Geçtiğimiz senelerde hapiste olup da yüksek kefaletlerle serbest bırakılan ancak henüz durumu bilinmeyen kimseler de var. İşgal edilip el konan bazı yerler ve paralar sahiplerine geri döndürülmedi. Bazıları yersiz sebeplerle eğitim ve çalışma hakkından mahrum edildi.
Son olarak Allah'tan halkı yükseltmesini ve güçlendirmesini niyaz ediyorum. Basın mesajlarınızda emaneti gözetmenizi ve gerçekleri ortaya çıkarmanızı temenni ediyorum.
1980 Tahranında kızlar ellerinde Devrim'in üç önemli isminin resimleriyle yürüyorlar: Ayetullah Beheşti, İmam Humeyni, Ayetullahu'luzma Muntazari...
Rafsancani, İmam Humeyni ve Ayetullahu'luzma Muntazari