Aslında neler oldu?

ADEM ÖZKÖSE

Kardeşlerim!

İnsanın kendisiyle ilgili yazı yazması zordur. Fakat bu yazıyı gerçeği merak edenler, meselenin aslı nedir diye soranlar için yazmam gerektiğini düşünüyorum. Ayrıca herkesin konuşup yorum yaptığı bir konunun bir de benden dinlenilmesi gerektiğine inanıyorum.

Her şey kamuoyunda Pelikancılar olarak bilinen grubun hakkımda yürüttükleri karalama kampanyasıyla başladı. Kanserli bir mahkûmun cezaevine gönderilmesinin yanlış olduğunu ifade etmem üzerine FETÖ’cü olmakla suçlanırken, Konya’da yaşayan Filistinli bir gencin ortadan kaybolması sebebiyle sadece “nerede bu genç?” diye soru sormam üzerine de bu sefer de Mossad’la irtibatlandırılmaya çalışıldım.

Oysa başta devletin ajansı olmak üzere içinde Sabah gazetesinin de olduğu birçok medya grubu ve gazeteci bu gençle ilgili haberler yapıp nerede olduğunu soruyorlardı. Bu da son derece doğaldır. Çünkü bir insandan haftalardır haber alınamıyorsa insanlar “nerede?” diye sorarlar. Ben bu soruyu soranlardan sadece biri olmama rağmen özellikle hedefe konulmuştum ve aşağılık ithamlarla karşı karşıyaydım. Filistin konusundaki hassasiyetim herkes tarafından bilinmesine rağmen trol şebekeleri tarafından MOSSAD’la ilişkilendirilmeye çalışılıyordum. Mavi Marmara gemisinde arkadaşlarını şehit vermiş, bizzat kollarıyla şehit arkadaşlarını taşımış bir insanın isminin en büyük düşman olarak gördüğü terör devleti ile yan yana getirilmesi nasıl bir hakarettir, o insanda ne tür duygular, öfkeler oluşturur lütfen bir düşünün!

Ayrıca 17-25 Aralık sürecinde FETÖ’cüler tarafından telefonu dinlendiği ortaya çıkan, bu nedenle Tevhid-Selam Örgütü davasında ifade veren ve eğer darbe başarılı olsaydı muhtemelen içeri alınacak kişilerden biri olmama rağmen şahsıma yönelik ortada akıl almaz iddialar dolaşıyordu. Bu suçlamayı üstüne üstlük hayatının hiçbir döneminde FETÖ ve benzeri yapıların içinde yer almamış birine ve FETÖ güçlü olduğu dönemde bu yapının başındaki kişiye övgüler düzenler yapıyordu. 15 Temmuz gecesi halkıma silah sıkmış, bizzat tanıdığım kardeşlerimi şehit etmiş bir örgütle benim ismimi yan yana getirmek bana yapılacak en büyük hakarettir. Sırf bir takım hukuksuzluk ve adaletsizliklere insan kalmaya değer vermem nedeniyle itiraz ettiğim için susturulmak isteniyordum. Hem de en aşağılık yöntemlerle. 

Kardeşlerim!

Bunlar yetmezmiş gibi bu sefer de kamuoyunda troliçe olarak bilinen kişi bir erkeğe asla söylenmemesi gereken bir şekilde ve tahrik edici bir tarzla “delikanlılığım” üzerine laf etmeye, yazıp çizmeye başladı. Burada şunu özellikle ifade etmek istiyorum. Bu “delikanlılık” meselesini ilk ben başlatmadım, ben sadece cevap verdim. Fakat birçok insan bunu fark etmedi bile. Çünkü troller aracılığıyla müthiş bir algı çalışması yürütülüyordu. Bir erkeğe bir bayanın erkeklik, delikanlılık edebiyatı yapması doğal ve normal karşılanabilecek bir şey midir?

Ayrıca aynı kişi bu tahrik edici dili tartıştığı tüm erkeklere karşı kullanıp sürekli “delikanlılıktan” dem vururken niçin bizi linç etmeye kalkanlar bu kişiye “bu nasıl üslup, evli çoluk çocuğu olan erkeklere nasıl olur da bu şekilde hitap edebilirsin” diye sormuyorlar? İşin bir başka boyutu da yazdığım ve çok tartışılan tweette delikanlılığı göstermekten benim kastım mertlik, cesurluk olmasına rağmen mesele bir anda bel atına çekildi. Biz delikanlılığı göstermeyi bambaşka bir şey olarak görürken delikanlılık meğerse bel atına kadar indirilmiş.

Ben bırakın bir kadına bu şekilde hakareti, hiçbir insana karşı böyle bir kötü niyet ve dil kullanmam ve her ne olursa olsun hayatım boyunca kullanmayacağım da. Ne var ki attığım tweet tamamen kastımın dışına çıkarıldı. Eğer attığım tweet iddia edilen kasıtla yazılsaydı inanın çocuklarımın, dostlarımın ve beni tanıyanların yüzüne bir daha bakmakta zorlanırdım. Ve de açıkça çıkıp bana her türlü iftirayı atan kişiden ve tüm Türkiye’den bu tweet nedeniyle özür de dilerdim. Ama asla kastetmediğim bir şeyi kimse bana zorla kabul ettirmeye kalkışmasın, bunu hiçbir şekilde kabul etmem!

Kardeşlerim!

Bu arada bana her türlü iftirayı atanlar hızını alamayarak bu sefer de Haksöz/Özgür-Der’e saldırmaya, tıpkı bana yaptıkları gibi Haksöz/ Özgür-Der hakkında mesnetsiz iddialarda bulunmaya başladılar. Genel merkezi Fatih’te basit bir daire olan, adil bir şahitlik gibi bir ideali kendine dava edinmiş, hakkında hiçbir şaibe olmayan tertemiz bir gruba fonlandığı iftirası atılıyordu. Hem de boğazdaki lüks yalılarda oturanların kaleminden! Herhangi bir siyasi angajmanı olmadan doğruya doğru, yanlışa yanlış deme çabası içinde olan Haksöz/Özgür-Der grubu da onlar için susturulması gereken bir yapıydı. İnanın mesele ne şahsi olarak benim, ne de bir grup olarak Haksöz/Özgür-Der? Burada asıl mesele bizlerin susturulmak istenmesi. Bunun için de en adi yöntemlere başvuruluyor. Çünkü Pelikan grubunun varlık sebebi biraz da budur.

Kardeşlerim!

Son olarak beni bizzat telefonla arayıp biz senin ifade etmek istediğinin ne olduğunu, bu şekilde kötü anlama sahip bir şeyi asla kastetmeyeceğini çok iyi biliyoruz diyerek bana olan güvenlerini bildirenlere, sosyal medya üzerinden destek olanlara çok teşekkür ediyorum. Biliyorum bu süreçte birçok insanı da üzdüm. Kastım iddia edildiği gibi olmasa da asla böyle bir üslup kullanmamalıydım. Üslup hatam nedeniyle de üzdüğüm tüm insanlardan bana haklarını helal etmelerini talep ediyorum. Şüphesiz hepimizin kalplerden geçenleri, niyetlerimizi en iyi bilen, biz aciz kullarını bazen ferahlık bazen de zorlukla imtihan eden Allah Teala’dır.