Asker yapar asker bozar

Ahmet Kekeç

Biliyorsunuz, adını ‘halk’tan alan, ama hakla, halkın değer tercihleriyle uzaktan yakından ilişkisi bulunmayan CHP, Anayasa Mahkemesi’nin, aynı zamanda ‘yetki gaspının itirafı’ olarak da yorumlanan gerekçeli kararını alkışlarla karşılamıştı.

Bir hukukçu olan Grup Başkanvekili Hakkı Suha Okay, ‘haklı çıkmanın mutluluğunu yaşıyoruz’ demişti.

Durum şudur:

Bizzat başkanı (Haşim Kılıç) tarafından ‘anayasayı çiğnemek’le suçlanan kurum, sınırını ve yetkisini aşarak, anayasa değişikliğini ‘esastan’ görüşmüş, parlamentonun yasama yetkisini budamıştır.

Bunu yaparken de, yetki alanını genişletmiştir.

Hakkı Süha Bey’in mutlulukla karşıladığı bu olayı, CHP lideri Deniz Baykal da ‘içtihad’ olarak yorumlamıştı.

Evet, aslında bir içtihat...

Belki başka bir sözcükle (fiil bildiren bir sözcükle) tanımlamak daha doğru olurdu ama, pekala içtihat da işimizi görüyor.

MHP lideri Bahçeli’nin ‘görev yetkilerini yeniden düzenleyelim’ dediği Anayasa Mahkemesi şu önemli içtihadı yapmış oldu:

Halktan yetki almış hiçbir parlamento (‘tali kurucu’ oldukları için) anayasa yapamaz. Anayasayı, ancak, ‘asli kurucu’ işlevi gören parlamentolar yapar.

Nitekim öyle olmuştur.

Bütün anayasaları, ‘asli kurucu’ sayılan ‘darbeciler’ yapmıştır.

Hiç kimseden onay alma gereği duymadan (1971 ve 1980’de) yetki sınırlarını genişleten mahut mahkeme de, bugüne kadar, ‘asli kurucu’ sayılan hiçbir konvansiyonun yaptığı anayasaya itiraz etmemiştir.

Mesela, darbe anayasalarına ses çıkarmamıştır.

Bu anayasaları yapan darbe konvansiyonlarına ‘siz asli kurucu değilsiniz’ dememiştir.

Demek ki, Anayasa Mahkemesi’nin ‘asli kurucu’dan anladığı ‘şey’le, bizim anladığımız, yani ‘asli kurucu’ denildiğinde anlaşılması gereken ‘şey’ çok farklı.

Demek ki, hukuka göre ‘asli bozucu’ olan şey, Anayasa Mahkemesi tarafından ‘asli kurucu’ muamelesi görüyor.

Peki, nedir ‘asli bozucu’, nasıl teşekkül eder?

Daha önce de yazmıştım:

Elinde silah olan bir grup ‘ülke kötüye gidiyor, demokrasi rayından çıkıyor, irtica geliyor’ gerekçesiyle, demokratik normale müdahale edip anayasal düzeni ortadan kaldırır...

Partileri dernekleri vakıfları sendikaları odaları kapatır...

Halkın seçtiklerini usulüne göre ya darağacına ya cezaevine gönderir.

Gerekli ‘mıntıka temizliğini’ tamamladıktan sonra da ‘işaret yöntemi’yle hemen bir ‘danışma meclisi’ oluşturur.

Bu yetkisiz ve ne tür bir meşruiyete istinat ettiği bilinmeyen meclis, ‘asli bozucu’nun ortadan kaldırdığı şeyi ikame etmek için hemen bir ‘anayasa imalatı’na girişir.

Bu anayasa onaylanır ve yürürlüğe girer.

1960’ta böyle olmuştur.

1971’de, tam böyle olmasa da, buna yakın şeyler olmuştur.

1980’de böyle olmuştur.

Bunlar olurken, aralarında Başbakan Adnan Menderes ve eline insan kanı bulaşmamış genç aktivist Deniz Gezmiş’in de bulunduğu 100’e yakın Türkiye Cumhuriyeti yurttaşı idam edilmiş, milyonlarcası fişlenmiş, yüz binlercesi işkenceden geçmiş, binlercesi işkence tezgahında kalmıştır...

Böyledir.

Bizde anayasayı silahlı gruplar yapar.

Beğenmez, bozar, yenisini yapar.

Darbeyle geldikleri için ‘asli kurucu’ sayılırlar ve hiçbir mukavemetle karşılaşmazlar.

Dolayısıyla, mahut kararı ‘çok önemli bir içtihat’ olarak yorumlayan Baykal haklıdır.

Bu bir içtihattır.

Hem de çok çok önemli bir içtihattır.

STAR