Arakan İzlenimlerimiz

ŞEFİK SEVİM

Ramazan ayının belki de bereketinin bir sonucu olarak birçok kardeşimizin soluğu farklı bölgelerde aldığı gibi biz de soluğu Ramazan Bayramı arifesinde Arakan’da aldık. Ankara’dan Şükrü Can dostumuzla 9 saatlik süren Dakka- Cox’s Bazaar ve karayollarıyla Bangladeş – Arakan sınırındaki kamplarda noktalanan yolculuğumuz, hamdolsun birçok açıdan verimli geçti.  14 kamptan oluşan ve yüzbinlerce Müslümanın yaşadığı yerleşim alanları bir insanın havsalasını zorlayan tüm insani ve fıtri ihtiyaçlardan mahrum olduğunu gördük. Bir haftalık Arakan kamplarındaki saha çalışmamızdan sonra Nüfusun yüzde beşinin Müslüman olduğu Nepal’e iki günlük bir ziyaret gerçekleştirdik. Azgın Hindu ve Budist atmosferin içerisinde gerçek anlamda sahiplenme ihtiyacında olan Müslüman öbeklerle karşılaştık. Bu durum bizim ne kadar çok yapmamız gereken amellerimizin olduğu gerçeği ile yüzleştirdi.

Öncelikle bizim dışımızdaki mahallenin gündemlerimize ve sorunlarımıza yönelik algı operasyonlarının ne kadar güçlü bir enformasyonla kamuoyumuzu etkilediğini ancak fiili olarak sahayı yaşadığımızda daha iyi anlayabiliyoruz. Myanmar’ın Müslüman halkının yaşadığı bunca yakıcı musibetlere karşılık gündemi saptırıcı, kafa karıştırıcı değerlendirmeler bizleri böylesi zor günlerde ne kadar da basiret ve hikmet sermayesine sarılmamızı gerekli kılmaktadır.

Ümmetin belki de en zor durumda olan bir mümin kitlesidir Bangladeş sınırındaki Arakanlılar.

Ümmetin en mazlumlarının, ailenin en samimi inançlı fertlerinin bu kardeşlerimiz olduğunu Arakan ziyaretlerimizle bir kez daha müşahede ediyoruz. Filistin, Somali, Arakan, Suriye vb. bölgelerimizdeki kamplarda kalan kardeşlerimizin kendi kutsallarıyla ve şiarlarıyla barışık bir psikolojide olmaları umut verici ve dikkat çekicidir.

Vatikan merkezli kuruluşların Arakan kamplarında eski nesli etkilemekte zorlandıkları, ama yeni neslin bu risk alanına giremeyeceğini söylemek zordur. Ümmetin en zorlu coğrafyalarındaki yetimlere sahip çıkma sınavını yüz akıyla verdiğine inandığımız tek ülke Türkiye’dir. (TİKA, Kızılay, Diyanet, Sağlık Bakanlığı, İslami STK’lar vs.) Bu kurumların sahada olması bu mazlum coğrafyalardaki yetimlerin umutlarının her gün daha fazla Türkiyeli Müslümanlar üzerinde yoğunlaştığını rahatlıkla gözlemleyebiliyoruz.  Kamptaki bir âlimin bizimle karşılaşmasında Tayyip Erdoğan’ı “Selahaddin-i Sani” diye tanımlaması dikkat çekiciydi.

Bangladeş’te Arakan gündeminin hissedilmemesi ümmet için acı bir gerçektir. Görünürde Müslümanlarla ilgili yakıcı sorunların Türkiye’de gündemleştiği gibi başka ülkelerde gündemleşmediği gözlenmektedir.

Sahadaki İslami STK’ların birçok partner kuruluşlarının belli tonlarda ticari kurnazlıklarla olaya yaklaşmaları ise can sıkıcıdır. Türkiye’deki İslami kamuoyunun bu tür yakıcı sorunlarımıza karşı geniş bir kitledeki duygusallık İslami ıslah çabalarımızda sahanın her şeye rağmen şahitliğimize çok müsait bir vasatta olduğunun göstergesidir.

Her yakıcı sorunun sahipsiz kalınması emperyalistleri cesaretlendireceği muhakkaktır. Bu anlam da Arakanlı müslümanların sorunu Filistin sorunundan, Sudan sorunundan ayrı düşünülemez. Görünen o ki yarınlarda çocuklarımız Ümmetin bu acı fotoğrafı karşısında Körfez ülkelerine, Suud hanedanlarına ve İran’daki Şii düzene lanet okuyacaklardır.

Suriye, Somali, Arakan, Filistin vs. coğrafyalarımızdaki kamplarda var olan gayri insani ve gayri fıtri yaşam tarzı, bizlerin kendi iç sorunlarımızda bu denli boğulmanın, tıkanmanın, cedelleşme hakkımızın olmadığı hakikatini sanki bize haykırmaktadır. Hakikatimizle yüzleşmeye dair büyük fotoğrafı görmenin ve bu minvalde bazı üst maslahatlara hürmete binaen yeri geldiğinde birçok sorunlarımız konusunda yutkunabilmenin, tahammülün ve mütevaziliğin tekrar bir kazanım olarak gündemleştirme ihtiyacımızın olduğunu bize hatırlatmaktadır.