Antalya Zirvesi: Sembol ve Süreçler

KENAN ALPAY

Antalya’da Türkiye, Amerika ve Rusya genelkurmay başkanlarının gerçekleştirdikleri zirve Suriye ve Irak’ta sürmekte olan gerilim ve ihtilafların göstergelerinden biri muhakkak. Zirvenin Türkiye’nin ev sahipliğinde yapılması, Genelkurmay Başkanı Org. Akar’ın kurmay heyetiyle birlikte Rusya Genelkurmay Başkanı Org. Gerasimov ve ABD Genelkurmay Başkanı Org. Joseph Dunford’la gerçekleştirdiği ikili-üçlü görüşmeler mevcut Münbiç düğümü ve olası Rakka operasyonu gündemi üzerineydi.

Amerika ve Rusya genelkurmay heyetlerini Antalya’da misafir etmek bir taraftan Türkiye’nin bölgedeki ağırlığını gösterirken diğer taraftan Amerika’nın PKK-PYD, Rusya’nınsa Esed rejimi kartından vaz geçmeyeceğinin bir göstergesi olarak okunmakta. Org. Akar’ın Org. Dunford ve Org. Gerasimov’la verdiği fotoğrafların sembolik olarak mutlaka yüksek bir değeri işaretlemekte. Ancak Suriye ve Irak sahasında pratikte yaşananlar bu sembolik değeri gölgelemekte hatta yer yer anlamsız kılmakta. Zorlu ve sürekli değişen taktik hamlelerle hem Türkiye’nin hem de Türkiye’nin beraber hareket ettiği Suriyeli muhalif örgütlerin PKK, IŞİD veya Esed rejimi tarafından değil esasen Amerika ve Rusya tarafından ağır bir biçimde yıpratıldığı ortada.

Fotoğrafta Gülüyor, Sahada Vuruyor

Antalya’daki zirveye ilişkin kimi fotoğraflar paylaşıldıysa da TSK tarafından çok kısa bir bilgi notu geçildi kamuoyuna. “Suriye ve Irak başta olmak üzere bölgedeki güvenlikle ilgili ortak konular görüşülmektedir” cümlesi dışında kayda değer bir içerik resmi olarak ifade edilmedi. Fakat toplantının sürdüğü saatlerde dahi Amerikan ordusunun PKK’ya destek mahiyetinde Münbiç’e ilave komando birlikleri gönderme kararı yürürlüğe sokuluyordu. Benzer bir durum Rusya’nın güya PKK-PYD’nin bölgeyi boşaltmak ve Esed rejimine devretme senaryosunda tekrarlıyordu. Üstelik bu çirkin senaryo son altı ay içerisinde Cumhurbaşkanı Erdoğan ile Rusya Devlet Başkanı Putin’in gerçekleştireceği dördüncü zirveyle eş zamanlı olarak cereyan ediyordu.

IŞİD’le mücadele için Rakka operasyonuna ortak arayan Amerika ve Rusya Türkiye’yi bu sürece ancak PKK-PYD’yle eşgüdüm halinde olması şartıyla dâhil etmek üzere ittifak etmişler. Her ne kadar Rakka’ya giden yol Münbiç’ten geçiyorsa da Amerika ve Rusya ‘hava yoluyla intikal’ gibi bir seçenek üzerinde duruyor olmalı ki Münbiç’in de PKK eliyle etnik temizliğe tabi tutulmasına Türkiye’yi razı edebileceğini hesaplıyor. Amerika ve Rusya’nın verdiği kimi fotoğrafları abartmanın, bağlamından kopartmanın faydası yok ama zararı çok. Her iki ülke de Türkiye’yi ve beraber hareket ettiği muhalif örgütleri bölgede hareket edemeyecek kadar zayıflatma ve tecrit etme stratejisi yürütüyor. Dostluk, ittifak, IŞİD’le ortak mücadele gibi diplomatik komplimanlar sahada yaşanan hakiki düşmanlık ve tuzakları örtebilecek vasıfları haiz değiller.

Zirve’deki fotoğraf sadece Türkiye namına yaşanan zaaflardan müteşekkil değil elbette. İki küresel gücün kimlere yaslandığına bir bakalım. Amerika açısından PKK-PYD dışında Suriye’de tutunacak hiç bir dal yok mesela. PKK-PYD üzerinden etnik temizlik/tehcir, işgal, katliam ve kaos gibi temellere dayanan gayrı meşru operasyonel bir yönetim kurulabilir belki ama daha ötesi yok bu seçeneğin. Amerika belki bir süre daha PKK sütresinin ardından Türkiye’yi hırpalayabilir ama bir süre daha, fazla değil. Rusya açısından da durum farklı değil. 600 yüz binden fazla insanı katletmiş fakat ancak İran ile el ele vererek ayakta tutabildiği vampirden beter bir rejimle bölgede varlık göstermekten başka hiçbir seçeneğe sahip değil.

İttifak Aldatmacası İhtilafları Gizleyemiyor

Mevcut uluslararası hukuk ve gerçekler açısından bu söylediklerimizi bir kalemde anlamsız ve ehemmiyetsiz saymak pekâlâ mümkündür. Lakin Türkiye’nin ortaya koyduğu siyaset ve hedefler Amerika’nın tahkim etmeye çalıştığı PKK kantonlarından da Rusya’nın hortlatıp ayakta tutmakta inat ettiği Esed rejiminden daha gerçekçi ve yakındır. Hamasetle, gerçek dışı ittifak senaryolarıyla veya Amerika ve Rusya’nın emperyalist politikalarına bir süreliğine sessiz kalıp mesafe kat etmek hiç kabil olamaz. Siyasi veya askeri zirvelerde tokalaşıp mütebessim fotoğraflar vermek sahada aldatılmaya, tuzağa düşürülmeye fırsat verileceği anlamına gelmez, gelemez. Bu ilişkilerin fırsat olma özellikleri kadar ölümcül tuzaklar gibi işletileceği hesap dışı görülemez.

Dışişleri Bakanı Mevlüt Çavuşoğlu’nun da vurguladığı üzere Antalya zirvesi ‘sembolik ve anlamlı’ bir girişimdi. İlaveten bu süreçte Türkiye’nin Körfez ülkelerini de temsil misyonunu yüklenmiş olması önemlidir. Amerika’yı PKK angajmanından arındırıp Suriye krizinde Rusya’ya karşı bir denge unsuru olarak katma gayreti de bu sürecin bir parçası olarak devrede tutulduğu anlaşılmaktadır.

Bu sürecin en önemli risklerinden biri Rusya’yla işbirliğini ilerletmek adına mesela İdlip gibi bölgelerde Fethül Şam gibi direniş örgütlerine karşı askeri harekâtların parçası olma yanlışına düşülmesidir. Yine mesela Başbakan Binali Yıldırım’ın “Münbiç’te Esed rejiminin varlığını PKK’ya tercih edileceği”ni beyan etmesi de Türkiye’nin kendi ayağına sıkması anlamına gelir. Rusya’nın Esed’i, Amerika’nın PKK’yı dayattığı bununla birlikte Türkiye’ye IŞİD’le mücadele adı altında Suriye İslami direniş örgütlerine karşı lejyoner muamelesi çekmek istedikleri aşikâr.

Amerikan ve Rusya, bayraklarını bölgede dalgalandırmak için yarışan işbirlikçi örgüt ve despotik rejimlere, Türkiye ise bölgenin asli sahiplerinin adalet ve özgürlük mücadelesine yaslanıyor. Süreç bu ikisi arasındaki mücadeleden ibarettir.