Ana, baba ve çocuk

Yavuz Bahadıroğlu

Bir vesile ile İslâm’ın şuur çizgisine giren gençler, bizden galiba daha şanslı. Bizler alışkanlıklarımızı değiştirmekte zorlanıyoruz. O kadar ki, çocuklarımızın dindarlığını bile kendi dindarlık anlayışımızla sınırlamak istiyoruz.

İşte, din hakkında bir şeyler bilsinler, çat pat namazlarını kılsınlar, oruçlarını tutsunlar, fazla dekolte giyinmesinler ki el âlem laf dokundurmasın, bir de eve fazla geç gelmesinler, yeter...

Oysa İslâm’ın şekle bakan yönü ile gençler yetinmek istemiyor. Muhteva arıyorlar. İnandıklarını inandıkları gibi yaşamak istiyorlar.

Meselâ sakal uzatıyorlar, çarşafa giriyorlar, dinî faaliyetlere katılıyor, birtakım sosyal ve siyasî kurumlarda aktif görev alıyorlar. Bu da aileleri “Aman başına bir şey gelir” endişesine sürüklüyor. Ve aşırılıkla suçlamalar başlıyor. Engelleme çabaları yoğunlaşıyor. Anne babalık otoritesine sığınıp, çocuğu hırpalama temayülleri de giderek artıyor. İşte bu nokta, aile içi çatışma noktasıdır.

Bu noktada gençler, anne babalarının İslâmî anlayışını beğenmezler, anne babalar ise gençleri aşırı bulup, “Biz de Müslümanız ama...” diye başlayan öğütler vermeye kalkarlar.

Bu öğütler çoğunlukla dinlenmez, dinlense bile etkili olmaz. Çünkü gençlik çağı heyecan çağıdır. Her şey biraz abartılarak kabul ya da reddedilir. Gençler hemen her konuya gözükara yaklaşırlar. Sık sık hırçın çıkışlar yaparlar. İnanıyorum ki bir süre sonra, genç, hatasını anlayacak, açıkça özür dilemese bile içinden özür dileyecek, bağışlanıp bağışlanmadığını anlamak için de gözlerinizin içine kaçamak bakışlar gönderecektir.

Biraz hırçınlık, biraz sertlik, biraz memnuniyetsizlik, itaatsizlik, isyan; ve aceleciliktir...

Gençlik, dolu dolu pişmanlıktır aynı zamanda.

İşin başı da sonu da sevgi: Öncelikle çocuklarınızı sevin ve sevginizi mutlaka gösterin.

İkincisi, onlara değer verin. Düşüncelerine saygı duyun. Yanlış hareketlerine şiddetli tepki göstermek, onları dışlamaya varan yaklaşımlar sergilemek yerine yanlış davranışlarının sebeplerini araştırın. Yargılayacağınıza anlamaya çalışın. Sık sık onlarla konuşmaya bakın, sıcak diyaloglar kurun. Sadece siz konuşmayın, çocuklarınızı dinlemeyi de öğrenin...

Genç dostlarıma ise şunları söylemek istiyorum... Anne babalarınızın birtakım alışkanlıklarının ve hayata bakışlarının zaman zaman size ters gelmesi normaldir. Çünkü siz ayrı bir insansınız. Dahası, ayrı bir dönemin çocuğusunuz.

Bu bakımdan farklı olmanız tabiidir. Ancak bu farkın, daima sizin lehinize getirileri olduğunu iddia etmek çok abartılı olur. Anne babanızın da haklı olabileceği durumlar var.

Varsayalım ki siz haklısınız. Siz hayatı daha net görüyor, çağın gereklerine daha uygun yaşıyor, teknolojiyi daha rahat kullanıyorsunuz...

Peki bu -diyelim ki– üstün meziyetlerinizi her vesile ile anne babanızın yüzüne vurmak zorunda mısınız? Daha anlayışlı, daha hoşgörülü olamaz mısınız?

Sevgili genç dostlar: Büyükleriniz, sizin kadar eğitim almamış olsalar bile, unutmayın ki, sizden daha deneyimlidirler: En asgarîsinden deneyimlerine saygı gösterin. Kaldı ki, onları zorlayarak alışkanlıklarından vazgeçiremezsiniz...

Hoşgörü ve sevgiyle yaklaşırsanız, belki bir uzlaşma noktası bulunabilir. Bir de, anne babalarınıza fazla belli etmeden yeni bilgiler aktarmaya çalışmalısınız.

Anne babanız ilkokul mezunu bile olmayabilir. Siz ise üniversite eğitimi almış olabilirsiniz. Bu sizi, onlara üstün kılmaz. Sadece bildiklerinizin bir bölümünü onlarla da paylaşma yükümlülüğü altına sokar. Sakın tüm bildiklerinizi aktarmaya da kalkışmayın, zinhar cehaletle asla suçlamayın, böyle bir şeyi kesinlikle ima etmeyin. Unutmayın ki genç dostlarım; yaşlıların tuğla parçasında gördüğünü, gençler aynada bile göremez.

YENİ AKİT