Amerikan Yüzyılının sonu!

Bir hata yapılıyor… Günlerdir Türk medyasındaki ekonomik kriz yorumlarını izliyorum. Ekonomistlerin dışında, krize ilişkin yazanların ortak hatası, bugünkü felaketi George Bush yönetiminin yanlış politikalarıyla algılamaları. Bu çok ciddi bir hata!

ABD'nin sekiz yıldır dünya genelinde estirdiği fırtınaları sadece bu yönetimin beceriksizliğine bağlamak, bununla sınırlı tutmak konu hakkında hiç bir şey bilmiyor olmak demektir. Tabii Kasım'daki seçimleri Demokratlar kazanırsa her şeyin değişeceğine, düzeleceğine inanmak da öyle. Neoconlar ve Bush yönetimi hakkında birkaç süslü, abartılı cümle söyleyerek kriz yorumları yapmak kafa karıştırmaktan öte hiçbir anlam ifade etmeyecektir. Çünkü dünyanın tartıştığı durumla bu köşelerde yazılanlar arasında hiçbir benzerlik yok.

Bunu yapanlar ekonomik krizin mahiyeti hakkında ciddi anlamda bir şey okumamışlar, süreci izlememişler, özellikle 11 Eylül'den bu yana dünyanın nasıl bir sürece giriştiğini algılamamışlar demektir. Biz o zamanlar burada olabilecekler için kafa patlattığımızda küçümseyenlerin bugün yazdıklarına bakıyorum; cümleleri haftalık enformasyon bilgisi olmaktan öte gitmiyor.

2004 yılından beri süreci izliyorum. Hiçbir zaman günlük düşünmedim. Ve ısrarla söylüyorum; hiçbir zaman bugün yaşanan krizi yönetimin beceriksizlikleriyle algılamadım, öyle de yorumlamadım. ABD'nin dünyada ve bölgemizde yapıp ettiklerine en keskin muhalefeti sergileyenler arasında olmama rağmen neden böyle söylüyorum? Çünkü olay böyle değil. Gerçekten de ABD'nin bugün içinde bulunduğu ve dünyaya yaydığı kriz bu yönetimin marifeti değil.

Bu belki de olması gereken bir şeydi. Ben olayı “kader” olarak görüyorum. Tarihin çok hassas, çok önemli ve yön verici bir evresinde olduğumuzu düşünüyorum. Çünkü bu sadece bir ekonomik kriz değil. Çünkü bu, küresel bir bunalım. 20. yüzyılın gerçek anlamda sona erişinin sancısı. Yeryüzünün fay hatlarını harekete geçiren, siyasi, ekonomik ve kültürel bir dönüşümün işareti.

Çünkü bu; süper güçleri sarsacak, yeni küresel ve bölgesel aktörleri devreye sokacak, yeryüzünün ağırlık merkezlerini yerinden oynatacak, imparatorluk heveslerini canlandıracak, ekonomik sitemin karakterini değiştirecek, siyasi sistemleri sertleştirecek, küreselleşmeye karşı çok sert eleştirileri başlatacak, belki de bu süreci tersine döndürecek, ülkeleri sahip olduklarını paylaşmaktan alıkoyacak, dostları düşman düşmanları müttefik yapacak bir süreç.

Dolayısıyla sadece ekonomik paketlerle çözüm mümkün değil. 700 milyar dolar değil, daha kaç 700 milyar dolar harcansa da krizi durdurmak mümkün olmayacak. Refahın üst sınırını yaşayanların daha ileri gitme şansları yok. Üretmeden zenginlik yaşayanlar için yol bitti. Hiçbir üretim yapmadan yüz milyarlarca dolara hükmeden kurumların işlevi sona erdi. Ortada öyle büyük risk var ki, merkez bankalarının üstesinden gelme şansı yok. Vergi mükelleflerinden alınan 700 milyarların “hırsızlara” dağıtılmasına bir süre sonra göz yumulmayacak. Bu dokunulmazlara karşı yakın gelecekte çok ciddi bir ideolojik karşıtlık başlayabilir. Çünkü kriz aynı zamanda yolsuzluk halini almış durumda. Artık ekonomik krizi ideolojik ve sosyolojik kavramlarla da tartışma dönemi geldi. Bundan sonra fakirliğin, fakirleşmenin, nasıl bir dönüşüme, ne tür sosyal sorunlara yol açacağını da tartışmak zorunda kalacağız.

ABD'de öncü şoklarını yaşadığımız kriz Avrupa'yı vurmaya başladı. Belçika, Hollanda, Fransa, İrlanda, İzlanda, İngiltere banka kurtarma paketlerine sarıldı. Yarın AB liderleri krizi görüşmek için bir araya geliyor. Fransa'nın kurtarma paketlerine Almanya karşı çıkıyor. Avrupa bile kendi içinde bölündü.

Bazıları “Amerika'nın batışı Almanya'nın yükselişi” ifadesini gündeme getirir oldu. Almanya Maliye Bakanı'nın “ABD mali açıdan süper güç özelliğini kaybedecek. Dünya çok kutuplu olacak” sözünü sadece bir tespit olarak okumuyor. Bazıları bu sözü sorguluyor, erken yapılan açıklama diyor. Bazıları ise bunu bir tespit değil hedef olarak algılıyor.

Siz hiç “katrilyon dolar” sözü duydunuz mu? Biz duymamıştık. Ama krizi tartışanlar böyle rakamlardan söz eder oldu. Daha şimdiden ABD'de evlerini kaybedenlerin, park alanlarında araçlarının içinde yaşamaya başladığına dair hikayeler okumaya başladık. Fakirlik kanser gibidir, sinsi sinsi yayılır, önlenmesi zordur.

ABD'nin dünya genelinde 761 askeri üssü ya da tesisi bulunuyor. Gün gelir bunları bile finanse edemeyecek duruma düşebilir. Çok güvendiği Körfez fonları artık Güney Asya ekonomilerine kayıyor. Japonya 550, Çin 513 milyar dolarlık hazine kıyağının miktarını artırmak istemiyor. Kriz Avrupa'yı tamamen sardığında Asya'daki büyümeyi durdurduğunda ABD'yi finanse edecek kimse kalmayacak. Ürettiğinin iki katı tüketen, aradaki farkı başkalarının kazancıyla sağlayan ABD, bu farkı nasıl kapatacak? İşte o zaman çöküş çok acı verici olacak.

Ama artık konu ABD değil. Konu dünya. Konu sadece ekonomi de değil. Bir küresel buhran. Bu yüzden süreci dikkatle analiz etmek gerekiyor. Siyasi ve sosyal boyutuna eğilmek gerekiyor.

ABD'de bazı şehirlerin üstünde helikopterlerin alçak uçuş yapmaya başladığına dair haberler okuyoruz. Ordunun ve polis birliklerinin “olabileceklere karşı” tatbikatlar yaptığını…

Ne demiştik dünkü yazımızda? “Şu an olan öncelikle Amerikan Yüzyılı'nın, bizim bildiğimiz dünya düzeninin sonunun gelişidir.”

YENİ ŞAFAK