Aldatmanın dayanılmaz reytingi...

Eskiden Milli Güvenlik Kurulu'nun bir birimi yön veriyordu televizyon yayınlarına.

Ama şimdi kim yön veriyor bilmiyorum.

Televizyonların RTÜK'ü de pek dinlediklerini sanmıyorum.

Başıboş kalmışlar gibi.

Şimdi... Nasıl birçok ulusal gazete var ve hepsi de neredeyse birbirinin kopyasıysa...

Hatta birisi ötekinden farklı bir konuyu manşete taşısa diğerleri tarafından "Şu gazete şu konuyu manşetinde görmedi" diye eleştirilebiliyor. İsrail'in Jirinowskisi denilen adamın Türk büyükelçisine karşı sergilediği küstah tutum örneğinde olduğu gibi.

Birçok ulusal televizyon var ve neredeyse büyük çoğunluğu birbirinin aynı...

Aynı haberleri veriyorlar...

Benzer dizileri oynatıyorlar...

Aynı kişileri tartışma programlarına çıkarıyorlar...

Sağdan say üç beş aynı kişi, soldan say üç beş aynı kişi televizyon ekranlarında boy gösteriyor.

Belli ki bu alanda ciddi bir eksiklik var.

Görüş bildirecek, bir konuyu tartışabilecek kişi sayısı son derece sınırlı.

Ya da hep aynı kişileri ekrana çıkarmak büyük kolaylık oluyor ki zaten hepsini çok iyi tanıyorsunuz.

Televizyonlarımızda yayınlanan, Arap ülkelerinde ve Orta Asya Türk Cumhuriyetleri'nde de çok izlendiği söylenen dizilerin aile yapımızı nasıl tahrip ettiğini görmemek için önyargılı olmak gerekiyor.

Bu diziler her akşam evlerimize adeta bir tahrip kalıbı gibi düşüyor ve çoluk çocuk, büyük küçük herkesin kendine ait dünyasını yeniden formatlıyor!

Ne ilginçtir ki bu diziler daha çok "Toplum muhafazakârlaşıyor" yaygarası koparanların televizyonlarında yayınlanıyor.

Hatta ülkemizin anlı şanlı darbecisi İlhan Selçuk bile yılbaşı ekranlarını gördükten sonra "Bu televizyonlar olduktan sonra toplum muhafazakârlaşmaz" demeye getirmişti.

"Alan memnu-satan memnu-izleyen memnu" size ne diyebilirsiniz?

Ama bu nereye kadar böyle sürecek?

"Aldatmanın" yüceltildiği bir medyatik ortamda siz ailenin ne hale gelebileceğini öngöremiyor musunuz?

Batı toplumlarına karşı savunabildiğimiz belki de yegâne değerimiz Ailevi yapımız.

Ama her akşam televizyon ekranlarında aldatan aldatana...

Hem de öyle bir aldatma ki, seyirci "acaba bilmem kim şimdi ne yapacak" endişesiyle ve merakıyla bekliyor dizide olacakları.

Medyanın en büyük düşmanı zaten bu reyting hastalığıdır.

Her şeyi reyting malzemesi yapmak da bizim medyanın hastalığı.

Reyting denen şey halkın yapılan yayınlara olan ilgisini ölçüyor.

Sıra dışı bir şeyi yapmak, günah olanı sevapmış gibi işlemek, olağan dışı bir durumu olağan hale getirmenin adıdır reyting.

Böylesi bir ölçü ile hareket eden medyanın topluma faydası değil zararı olur.

Bazı dostlarım evlerindeki televizyonları kutularına koyup kaldırdığında onlara "Böyle şey olur mu" diye çıkışmıştım.

Şimdilerde düşünüyorum da onlar doğrusunu yapıyor.

Evlerimizin başköşesine koyduğumuz televizyonlar ailemizi dinamitliyor hanımlar, beyler.

Televizyonun topluma zararı çoktan faydasını geçti.

Toplumda ahlaki ne varsa küçük düşürüyor, alaya alıyor, yıkılması gereken bir tabuymuş gibi gösteriyorlar.

 

Toplumumuz bir taraftan törelerin saçma sapan temelsiz cinayetleri ile sarsılırken, diğer taraftan da televizyonlarda yayınlanan dizilerde "aldatmanın tadına varınca" şarkıları ile dönüştürülmeye çalışılıyor.

Sonra da utanmadan çıkıp "Toplum muhafazakârlaşıyor" diye ağıt yakıyorlar.

Ne muhafazakârlaşması, ayakta kalan neredeyse tek değerimiz olan ailemiz de çatırdıyor...

BUGÜN