Akıl Erdirilemez Bir 'Seçim Ruleti'?

KENAN ALPAY

 

Bir zamanlar olduğu gibi “Ankara’nın Ortadoğu’da etkili bir devlet olacağı beklentisi kimsede yok”muş, çok şükür ki. Çünkü “Seçimlere giderken dışarıdan görünüş” makalesinin sahibi Soli Özel zaten bu hükmü Londra-Washington hattını merkeze alarak veriyor. Hiç sıkıntı etmeyelim bunu ama Londra-Washington’un kaygılarını tercüme etmeyi aşıp da mesele Londra-Washington namına siyaset ve topluma bir rota tayin edilmesine dönüştükçe fazlasıyla can sıkıcı bir hâl alıyor.

Makalenin devamında Soli Özel beklentilerine tercüman olduğu adı geçen başkentlerin “Türkiye’nin dış politikasının temel hedefleri ve amaçları hakkında epeyce soru işareti biriktirmiş” olduklarına işaret ediyor. Aynı kaygıların ekonomik açıdan da geçerli olduğunu şu cümleden gayet net bir biçimde anlıyoruz: “Ülke ekonomisini gözlemleyenler ve yatırım yapmayı düşünecek olanlar bir yandan neden yeniden seçime gidildiğine akıl erdiremiyorlar.” Gözlemcilerin ve yatırımcıların akıl erdiremediği fecaate bakar mısınız lütfen!

Bırakın Seçimi, Akıllı Olun!

Türkiye’de seçime gidilecek olması neden modern demokrasinin beşiği ve sembolü sayılan Batılı başkentlerde ‘akıl dışı’ bir tercih olarak niteleniyor acaba? Halkın iradesine, toplumun tercihine yönelmenin akıl erdirilemeyecek bir vaka olarak tasvir edilmesi olsa olsa otoriter ve totaliter nitelikteki rejimlere mahsus olmalı değil miydi? Biz mi yanlış öğrendik, onlar mı görüş değiştirdiler? Hani ekonomik kalkınma ve refah düzeyinin artması için siyasal ve toplumsal istikrar şart diyordunuz habire, unuttunuz mu?

Seçime gidilecek olmasını makul ve faydalı bulmayanlardan biri de Hürriyet yazarlarından Gülse Birsel’miş. Onu da bir söyleşi vesilesiyle öğrendik. Röportaj vermeyi hiç sevmeyen Birsel’i ikna etmek için Cumhuriyet muhabiri Ceren Çıplak epeyce uğraşmış. Hemen biletleri ayarlayıp mizah yazarı, sit-com senaristi ve de oyuncu hanımın Bodrum’daki evine konuk olmuş.

Ceren Çıplak “En son neye ‘oha falan oldunuz’?” gibi oldukça seviyesiz kimi sorular sorarak başlamış söyleşiye. Ama Allah var, Gülse hanım da hiç bozmamış, bu ne biçim soru filan diye terslememiş meslektaşını. Bu durumdan cesaret almış olmalı ki muhabir hanım “Bulduğunuz esprileri Sezen Aksu gibi isimleri arayıp test ediyormuşsunuz.” ayarında jet sosyetenin dolaşıma soktuğu magazin dedikoduculuğuna da atıflar yaparak renklendirmeye çalışmış söyleşisini.

Örneğin Cumhuriyet muhabiri Ceren Çıplak’ın şu sorusu ve buna Gülse Birsel’in kurguyla gerçeği harmanlayan cevabı Kemalist-seküler iktidar sınıflarının manevra kabiliyetinin ne kadar yükseldiğine dair önemli bir gösterge sayılır:

Ceren Çıplak: Selahattin Demirtaş, Cihangirli kadınların âşık olduğu adam olarak konuşuldu. Bir Cihangir uzmanı olarak bu gözlemle ilgili yorumunuz nedir?

Gülse Birsel: Ben hayalimdeki Cihangir’in uzmanıyım, gerçek Cihangir’in değil. Bilmem. Benim Cihangir’imde Zerrin karakteri filan beğenirdi Demirtaş’ı diye düşünüyorum.

Rulet Oynamak İsteyen Seçime Girsin

Bütün bunlar muhatabına ne söyletmek istediğini bilen fakat bu işi en kaba hâliyle ve kısa yolda kotarmaya niyetli bir muhabirin okunsa da olur okunmasa da ayarında bir röportajında yer alıyor. Lakin asıl soru ve cevap manşete çekilen son paragrafta bulunuyor.

“Seçimler yaklaşıyor. Sizin partiniz belli mi? Seçimlere hazır mısınız?” sorusuna Birsel’in verdiği cevap temsil ettiği mizahî kimliğine göre fazlasıyla ciddi ve bir o kadar da asık suratlı hatta buyurgan bir nitelik arz ediyor. (Mizahı ciddi bir iş, mizahçıyı da son derece önemli bir politik aktör olarak görüyorum fakat bu ayrı bir tartışma konusudur.).

“Mart ayından Kasım ayına kadar 9 ay boyunca tek konuştuğumuz ve konuşacağımız şey seçim tahmini. Kim önde gidiyor, anketler, sonuç tahminleri, koalisyon hesapları, ihtimal hesapları, müşterek bahisler bunlarla uğraşıyoruz ve sürekli bunu yaptığımız için milletçe kumar bağımlısı olduk. Üç ayda bir seçim, milleti kumar bağımlısı yaptı. Herkesin istediği, tahmin ettiği bir sonuç var. Herkes kazanma veya kaybetme ruh hâli içinde.

Yine memlekette bahisler açıldı, bakalım kasımda ne olacak. Milletçe sanki rulet masasının etrafındayız, ama tekrar seçim yapma kararına bakılırsa, galiba en büyük kumarı AKP oynuyor.”.

Sanatçı-gazeteci kimliğiyle maruf hanımefendinin şikâyetine, sıkıntısına bakar mısınız? Türkiye tablosundaki en önemli dert hatta kronik hastalık seçim bağımlılığı ve milletin seçim kumarı şeklinde tasvir ediliyor. “En büyük kumarcı AKP” oturmuş milleti kumar masasının etrafına rulet oynatıyor, vay canına.

Milleti kumar/rulet/seçim bağımlısı yapan AKP’ye yeni ve yine bir Gezi Ruhu’yla “Eeeah yetti beaaa!" demenin vakti çoktan geldi de geçti bile değil mi? Seçime meçime ne hacet, uğur filan da getirmez zaten!