AİHM kararlarını boşuna incelemesinler çünkü yoktur

TBMM Başkanı Köksal Toptan'ın DTP'li beş milletvekilinin ifade vermelerini isteyen tebligata ilişkin yaşanan krize ilişkin dün yaptığı açıklamalar -öncekilere nazaran- daha bir derli toplu.

Milletvekillerinin "polis zoruyla evinden alınıp mahkemeye götürülmesi" ihtimalinden bahisle, "Böyle bir fotoğrafın Türkiye'nin yararına olmayacağı inancındayım" diyor. (Ah keşke sadece "bir fotoğraftan" ibaret olsa!)

Başkan'ın, Prof. Ergun Özbudun'un dünkü yazımda benim de bir bölümünü aktardığım değerlendirmesini hatırlattığını da gözlemliyoruz. Özbudun, hazırladıkları Anayasa Taslağı'nda da önerdikleri gibi, Anayasa'nın "Yasama dokunulmazlığı"na ilişkin 83. maddesinde 14. maddeye yapılan referansın kaldırılması gerektiğini savunuyordu.

Ben dünkü yazımda Anayasa'da gerekli tadilatı bir adım daha ileriye götürmüş, 14. maddede yer alan "Devletin ülkesi ve milletiyle bölünmez bütünlüğünü bozmayı amaçlayan faaliyetler" gibi neden söz ettiği belirsiz otoriter-totaliter bir hükmün de -demokrasi ile uyuşmadığı için- bir an önce defedilmesi gerektiğini söylemiştim.

Konunun (krizin) çözümüne ilişkin başka yol ve yöntemlere itibar etmeye ve üzerinde çalışmaya hazır olduğunu açıklayan Toptan, bir çıkış yolu olarak şu çalışmayı yaptırdığını da söylüyor: "Acaba savunma için de zorunluluk var mı? Yani onun başka bir yolu var mı? Onun için bizim ceza hukukçuları, AHİM kararları ve içtihatlarını gözden geçirmek suretiyle bana yardımcı olmaya çalışıyorlar."

Bilmişlik taslamak şeklinde yorumlanmasın ama ben bu "gözden geçirmeler" için sarf edilen gayret sonucunda özlenen türden bir karar ve içtihat ile karşılaşılabileceğini sanmıyorum. Sanmıyorum, çünkü bu gelişme, bu "dosya", AİHM'yi hakem kabul etmiş ülkeler içinden sadece Türkiye'ye özgü bir nitelik taşımaktadır.

Siyasete meraklı beş Kürt, milletvekili seçilmeden önce suç teşkil eden bir "eylem"le doğrudan ilişkisi olmadan bir takım sözler sarf ettikleri için "dokunulmazlıklarına" rağmen Anayasa'nın 83. maddesinin tuhaf bir atıfla hatırlattığı 14. maddenin daha da tuhaf bir hükmü çerçevesinde mahkemece savunma yapmaya çağrılıyorlar… Bugüne kadar benzer bir "dosya"nın AİHM'nin önüne gelip görüşülmüş olması ihtimal dahilinde midir?

Ayrıca Anayasa'nın 83. maddesine yakından bakınca, bu "kurnaz" maddenin milletvekillerinin "Anayasa'nın 14'üncü maddesindeki durumlar bu hükmün dışındadır" diyerek tarif ettiği suçlarla ilgili sadece "sorguya çekilme" ve "yargılanma"yı değil, şaşırtıcı biçimde "tutulma" ve "tutuklanma"yı da dışlamadığı görülmektedir. İsterseniz maddenin bu bölümünü bir kez de birlikte okuyalım:

"Seçimden önce veya sonra bir suç işlediği ileri sürülen bir milletvekili, Meclis'in kararı olmadıkça tutulamaz, sorguya çekilemez, tutuklanamaz ve yargılanamaz. Ağır cezayı gerektiren suçüstü hali ve seçimden önce soruşturulmasına başlanılmış olmak kaydıyla Anayasa'nın 14'üncü maddesindeki durumlar bu hükmün dışındadır. Ancak bu halde yetkili makam, durumu hemen ve doğrudan doğruya Türkiye Büyük Millet Meclisi'ne bildirmek zorundadır."

Demek ki, mahkeme önüne çıkan bir milletvekili, 14.maddedeki "durumlar" söz konusu ise, pekâla "tutulabilir" veya "tutuklanabilir".

Yani diyelim ki Ahmet Türk ve arkadaşları, savunmalarının alınması için karşısına çıktıkları heyet tarafından -"gerekiyorsa"- tutulabilir veya tutuklanabilir.

TBMM Başkanı'nın sorunun radikal çözümü için Anayasa'nın ilgili maddesinde (83) değişikliğine gidilmesi gerektiğini açıklaması olumlu bir adım. Ancak işin burasında da itiraz ettiğim bir nokta var. Şöyle ki:

Toptan, "(Anayasa değişikliği) Partilerin varacağı mutabakata bağlı. Şimdi ben, benim elime bir Anayasa değişikliği önerisi gelirse, hangi partiden gelirse gelsin böyle bir Anayasa değişikliğini alır diğer siyasi partilere giderim. (…) Ben o süreci başlatırım ama takdir edersiniz ki benim siyasi partileri yönlendirme yapmam mümkün değil" diyor.

Toptan bu açıklamayı -herhalde- TBMM Başkanı'na (ve Başkanvekilleri'ne) Anayasa'nın getirdiği şu sınırlamayı temel alarak yapıyor:

"Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanı, Başkanvekilleri, üyesi bulundukları siyasi partinin veya parti grubunun Meclis içinde veya dışındaki faaliyetlerine (…) katılamazlar."

Demek ki TBMM Başkanı, Toptan'ın belirttiği gibi, Anayasa değişikliği konusunda (da) inisiyatif alamaz, "partileri yönlendiremez".

Bana göre, bu tutum Anayasa'nın bu ilgili maddesinin haddinden fazla "sıkı" yorumlanmasının bir sonucudur.

Bir TBMM Başkanı, makamını borçlu olduğu milletvekillerinin "tutuklanmasına" bile cevaz veren bir Anayasa maddesinin süratle değiştirilmesi için siyasi partilere niçin bir çağrıda bulunmasın? Anayasa bunu da mı men ediyor? TBMM Başkanı'nın görevi-sorumluluğu bu derece "tarafsız" olmasını mı gerektirmektedir?

Hiç sanmıyorum. Ama zaten iyi hatırladığımız gibi, Köksal Toptan, içinden çıktığı partinin başkan ve bazı üyeleri hakkında bir başka partinin genel başkanının yüksek sesle dile getirdiği "örtülü PKK yandaşları" suçlaması karşısında bile "tarafsız" kalmayı tercih etmişti.

YENİ ŞAFAK