“Ahsen-i Takvîm”den “Esfel-i Sâfilîn”e

Abdullah Yıldız, üç aylar münasebetiyle kısa surelerin tefsirini sunuyor.

Abdullah Yıldız / Yeni Akit

“Ahsen-i Takvîm”den “Esfel-i Sâfilîn”e

“Üç Aylarda Kısa Sureler” dersimiz Tîn Sûresi ile devam ediyor.

“Rahmân Rahîm Allah’ın adıyla. 1- İncire, zeytine, 2- Sina dağına, 3- Ve şu emin beldeye andolsun ki, 4- Biz insanı en güzel biçimde yarattık; 5- Sonra da onu aşağıların en aşağısına indirdik. 6- Fakat iman edip salih ameller işleyenler için kesintisiz ecir vardır. 7- Öyleyse (ey insan) Din’i yalanlamana yol açan nedir? 8- Allah hüküm verenlerin en üstünü değil midir?”

Rabbimiz maddî gıdalardan incire, zeytine ve manevî gıda olan vahyin indiği Sînâ dağına ve “emin belde”ye (Mekke’ye) yemin ederek insanı “ahsen-i takvim üzere” (en güzel biçimde) yarattığını, bedenen ve ruhen yükümlülük alabilecek yeteneklerle donattığını vurguladı. “Tin” ve “zeytun”, bildiğimiz incir ve zeytin ağaçları ve meyveleri olmakla beraber bunların yetiştiği bereketli yerler olarak tanınan iki dağ veya onlardaki iki belde ya da iki mescid bu adlarla anılmıştır. Ayette Sînâ dağı için kullanılan “sînîn”kelimesi Habeşçe veya Nabatça ‘verimli, bereketli, bol ağaçlı’ veya ‘mübarek’ anlamındadır ve Sinin Dağı Hz. Musa’nın Allah ile konuştuğu dağdır. Mekke’ye ‘emin belde’ denmesi ise, İslâm’dan önce ve İslâmî dönemde buranın bir barış kenti olarak tanınması; orada her türlü kan dökmenin yasaklanması, şehre ticaret için gelen yabancıların can-mal güvenliğini sağlamak üzere kabileler arasında anlaşmalar yapılıp uygulanması sebebiyledir. “Ve bu emin beldeye andolsun”: yani, ‘Ey Muhammed! Doğup büyüdüğün, yaşadığın, resul olarak gönderildiğin güvenli beldeye de yemin olsun.’ 

“Ahsen-i takvîm” tamlaması bu bağlamda insana Allah tarafından verilen en güzel ve en mükemmel biçim ve yapıyı, bu sayede insanın, yeryüzü varlıkları içinde fizikî ve ruhî olarak en mükemmel ve seçkin canlı olarak yaratıldığını ifade eder. Yaratılmışların en mükemmeli olan insandaki güzelliğin kaynağı, Allah’ın onu kendi eliyle yaratıp ruhundan üflemesi (bk. Sâd 38/72, 75), “kendi sûreti üzere” (sıfatlarından ona -insanlık düzeyinde- lütufta bulunarak) yaratması (bk. Buhârî, İsti’zân 1; Müslim, Birr 115), onu yeryüzünde halife kılması (bk. Bakara 2/30) vb. ikramlarıdır. Müfessirlere göre Allah’ın insandan daha güzel mahlûku yoktur. Zira Allah insanı canlı, bilen, irade sahibi, konuşan, işiten, gören, düşünen, hikmetle hareket edebilen ve güçlü varlıklar üzerinde bile hâkimiyet kurabilen, kültürler ve medeniyetler geliştirebilen bir varlık olarak yaratmıştır ki bütün bu vb. sıfatlar aynı zamanda ilâhî sıfatların bir kısmının ondaki tecellileridir. Takvîm, ‘eğriyi doğrultmak, kıvama-nizama koymak, kıymet biçmek, kıymetlendirmek manalarına gelir. “Ahsen-i takvîm”, büyük veya herhangi bir biçimlendirmenin en güzeli demek olup, her manasıyla biçimlendirmenin en güzel biçimi demek olacağından maddî-manevî her türlü güzelliği kapsar. 

“Sonra onu aşağıların aşağısına (esfel-i sâfilîne) indirdik”: İman etmeyip salih amel (iyi, erdemli, dünya ve ahiret için yararlı işler) yapmayanlar, Allah’ın o en güzel biçimde yarattığı insana verdiği ve onu yaratılmışların en mükemmeli kılabilecek imkânları kendi iradeleri ile verimli ve doğru bir şekilde kullanmadıkları veya kötüye kullandıkları için, iyilikte ilerleme ve ecir alma imkânından yararlanmak yerine geriye, insandan da geri canlılar âlemine doğru alçalacak, “sefillerin en sefili” olacaklardır. Yahut o güzel biçimden dönüp cehenneme veya cehennemin en aşağı tabakasına (Nisâ, 4/45) düşürüleceklerdir. 

Sağlıklı bir düşünce insanı iman etmeyesalih (doğru ve yararlı) ameller/eylemler yapmaya götürür; bütün bu kanıtlara rağmen dini inkâr etmek ise, ilim ve akılla bağdaşmaz. 

“Öyleyse (ey insan,) nedir bu “Dîn”i (en güzel ahlâkî değerler sistemi olan İslâm’ı veya ‘âhiret ve yargı günü’nü) yalanlamana yol açan?”

Evreni ve tüm varlıkları hikmet ve adaletle yaratıp yöneten Allah en doğru ve âdil hükmü verendir. Ahirette de en âdil hâkim olarak hüküm verecektir. Son ayetteki ifadenin soru şeklinde olması hükmün kesinliğini gösterir. Resulüllah, bu âyeti okuyanın, “Evet öyledir; ben de buna şahitlik edenlerdenim” demesini tavsiye buyurmuştur (bk. Tirmizî, Tefsîr 84).

Yorum Analiz Haberleri

Melaye Cîziri’nin izinde: Kardeşliği yeniden tesis etmek
12 yıllık zorunlu eğitim çocukları gerçekten eğitiyor mu?
Filistin direnişi büyük İsrail planını nasıl engelledi?
Vicdanın mimarı anneye yeniden merkez açmak
Evlerimizi ahiret ve dünya ateşine karşı korumak zorundayız