Ahmet Manasra'ya özgürlük yakın değil mi?

NEHİR AYDIN GÖKDUMAN

Ailesini ve evindeki kuşları özleyen çocuk!...

Filistin tüm sıcaklığıyla gündemimizde yerini korumaya devam ediyor. Her geçen gün tablo dünya kamuoyunun zihninde daha net şekilleniyor. Kim işgalci, kim mazlum, kim yerli kim hırsız, bölgenin yitik haritası gün yüzüne çıkıyor. Dünya devi diye tabir edilen devletlerin uluslararası kuralları nasıl katlettikleri, kendi putlarını kendi elleriyle yok ettikleri gerçeğini her aklıselim görebiliyor. Elbette hayırla vesile olsun diye bunca acı, bunca çaba. Allah da karşılıksız bırakmayacak inşallah.  Bu tablonun ortaya çıkmasına vesile olan kimseler ise direnişin öncüleri, liderleri ve bu yolda canını feda etmekten sakınmayan şehitlerimizdir. Rabbimiz onları en güzel cennet bahçelerinde ağırlar. Buna tüm kalbimizle şahitlik eder, bir gün yanlarında yer almayı umut ederiz.

Bu davanın ikinci anılması, kutlanması, dua edilmesi gereken müntesipleri ise İsrail zindanlarında tutuklu bulunan Müslüman esirlerdir. Tutuklu oldukları için sesleri hep kısıktır. Onları hep sayılarla biliriz. Resmi verilere göre bu insanlık dışı zindanlardaki Filistinli tutuklu sayısı 7000’i aşıyor. Bunların içinde kadınlar ve 18 yaşın altında çocuklar var. Esirlikleri öyle birkaç ay değil yıllara uzuyor. Müebbet hapis cezasına çarptırılanlar ise hayli fazla. 

İşte iki aya yakın süredir dünya kamuoyunun dikkatlerini üstüne çeken Filistin direnişi hapishanelerdeki esirlerin dramını da bir kez daha gözler önüne sermeyi başardı.

Özellikle son birkaç gündür esir takası gündeme gelince bizler de esir kardeşlerimize odaklandık. Son yapılan anlaşmaya göre esirlerin çok küçük bir kısmı serbest bırakılsa da içeridekilerin dramı bütün acımasızlığıyla sürüyor ve tüm bunlara rağmen İsrail bu az sayıdaki esir takasında bile her zamanki gibi oyunbozancılık yapmaktan geri durmuyor. İki gündür şahit olduğumuz esir takasında Hamas elindeki esirleri saçının teline bile zarar gelmemiş şekilde iade ederken İsrail’in iade ettiği esir kardeşlerimizin durumu içimizi parçalıyor. Çünkü uğradıkları fiziksel ve psikolojik şiddet her hallerinden okunuyor. Hâlâ hapiste olan 7000 esir için daha da üzülüyoruz.

İşte onlardan biri de Ahmet Manasra… Daha önce de uluslararası birçok hukuk arenasında adı geçen ama tutukluluk durumu asla değişmeyen Ahmet Manasra  henüz 12 yaşında bir çocukken Filistin’in özgürleşmesi için katıldığı bir eylemde yaralanmıştı. O sırada yanında olan kuzeni Hasan İsrail askerleri tarafından gözü önünde şehit edildi. Ahmet ise yaralı halde tutuklanarak hapsedildi. 18 yaşın altındaki herkesin çocuk kabul edildiği İnsan Hakları Bildirgesindeki o haklar ne yazık ki  Ahmet Manasra’ya işlemedi ve sekiz yılı aşkın süredir İsrail zindanlarındaki tutukluluğu devam ediyor. Bu zaman zarfında ailesiyle görüştürülmedi, mahkeme hakları engellendi, birçok fiziksel ve psikolojik şiddete maruz bırakıldı. Ahmet’in gördüğü baskı ve işkenceler sonunda akıl sağlığını kaybettiği söyleniyor. Ve yasal(!) İsrail’e bir çocuğun hayatını karartmasına hiçbir resmi yaptırım kâr etmiyor.

Takas gündeme gelince birkaç gündür Ahmet’in hakkında yapılan haberleri tarayıp durdum. Belki o da özgür kalmıştır diye. Hep eski haberlere rastladım. Ahmet’in iki fotoğrafını yan yana koymuşlar. Biri 12 yaşında hapse girdiği hali ve bir de bugünlerdeki… İki fotoğrafa bakmak yürek istiyor gerçekten. Öyle ki bu masum yüzün bakışlarındaki boşluk insanı ürkütüyor. Sessiz bir çığlık gibi, adeta anlatılamayanı anlatmak istiyor da nereden başlayacağını bilmiyor. Sanki kim olduğunu da bilmiyor.  Ahmet sanki boşlukta sallanan kandillere benziyor. Üşütüyor, yaralıyor, adeta umudu karalıyor. Hapishanede yaşadıklarını bir kendisi bir Allah bilir. Ama bir an onun yerine kendi çocuğunu koysa insan nasıl bir dünyada yaşadığını daha iyi anlar.   

Ben Ahmet’in o çaresiz fotoğrafına bakınca onunla konuşabilsem şunları söylemek isterdim.  

Ahmet, a güzel çocuk, yetişip geldiğin ömrünün baharında hayatını karartan şu koccaa yasal İsrail’e ne yapmış olabilirsin ki?

Küçüksün, savunmasızsın, belki de kapının önünde doya doya oyun bile oynamamışsın. Seni her daim denetleyen asker görünümlü eşkiyaya burası benim ülkem demişsindir en fazla. Biz de yaşamak istiyoruz ya da Filistin şiiri okumuşsundur belki, işgale kafa tutmuşsundur olsa olsa… Birini öldürmedin değil mi, bir ülkenin göğünden topraklarına bomba yağdırmadın, binlerce çocuğu kadını katletmedin. Aç susuz bırakmadın, çöllere sürmedin, hapislere atmadın. Kimsenin ülkesine yan gözle bakmadın. Denizine bile el koymadın, onuruyla oynamadın.  Ama bunu yapanlara madalya taktılar, seni tutuklayıp zindana attılar. Onlara aileni ve evindeki kuşları özlediğini söyledin.  Onlar alaya aldılar.

Sekiz yıl gördüğün her çeşit şiddet sana adını bile unutturduysa biz nerelere gidelim a çocuk? Çaresiz olan siz değil bizleriz. Koca koca devletler, başkanları ve uşakları! Bize kurşunlar onlara sevdanın yolları! Bilmem ki Ahmet kendimizi nasıl avutmalı.

Dün gece spiker senin fotoğrafını tam kare ekrana yerleştirip bu bakışlarda ne görüyorsunuz deyip durdu konuklarına. Ben de kendime sordum. Gözlerine bakmaktan korkarak. Çünkü öyle boş ve de dolu, öyle hisli ve de hissiz bakıyordun ki gözlerimizin içine. İnsanın içi paramparça kanıyordu, acıyordu biteviye. Ben bu fotoğraftaki seni “Ben ölmüştüm aslında siz de kimsiniz?” diye okuyabildim. Senin yerine kendi oğullarımı koydum da ne diyeceğimi bilemedim. Biz neredeydik değil mi? Bunca zulüm nasıl olmuştu? Dünya bu ihaneti nasıl içine sığdırabilmişti? Ve hâlâ ülkenin üstüne bombalar mı yağıyor? Bu takas özgürlükten sayılır mı? Sor Ahmet insanlığa hepsini? Yerin dibine geçir bizi.

Ve sen yine bütün Filistinliler gibi Rabbine tevekkül et. En kestirme ve çıkar yol orası çünkü! Bir de ölümü, yaşarken içinde öldürenlere güven ve selamla! Onlar direndikçe inşallah sıra sana da gelir. Ahmet Allah tutsun elimizden. Lütfen bütün insanlık için dua et, dualarınıza muhtacız. Çünkü sizin dualarınız kabul olur. Ahınız yerde kalmaz. İnşallah Ümmet sizin sayenizde uyanır da şu yeryüzü karanlıklarından arınır! Bekliyoruz Ahmet! Çıktığını duyalım! Amin!   

“Esir takasında özgürlüklerine kavuşan kardeşlerimize ve geride kalanlara duayla…”