Af’ta Ayrımcılık Değil, Eşitlik Hedeflenmelidir!

RIDVAN KAYA

Af tartışması diş macununu sıkmaya benzer, bir kere tüpten çıktı mı, tekrar geri sokamazsınız!

Af tartışması bir kez daha Türkiye’nin gündeminde. MHP genel seçimler öncesinde kısık sesle dillendirdiği af talebini hükümet masasının üstüne koymuş durumda. AK Parti iktidarının yerel seçimler öncesinde ‘örtülü koalisyon ortağı’nı küstürecek bir tutum takınmasının zorluğu hesaba katıldığında af konusunun bir biçimde Meclis gündemine gelmesi bekleniyor.

MHP affın, ya da kendi tanımlamasıyla ‘infaz indirimi’ düzenlemesinin lüzumu sadedinde bir dizi gerekçe ileri sürüyor ama bunları tutarlı tezler olarak görmek mümkün değil. Bilakis bunların hukuk mantığıyla da, toplumsal gerçeklikle de uyumsuz iddialar oldukları açık. İşin hakikati MHP açısından bu affın en temelde bir Alaattin Çakıcı affı olduğu kesin. Çakıcı konusunun Devlet Bahçeli için neden bu kadar önem arzettiğini anlamaksa gerçekten zor! Belki bu aşamada söylenebilecek tek şey, zaman zaman nükseden kerameti kendinden menkul sözleri, tavırları gibi bunun da bir Bahçeli klasiği olarak Türkiye siyasi tarihine geçeceğidir!

Öte yandan Bahçeli’nin Çakıcı hassasiyeti bir yönüyle garip bulunsa da, bir başka yönüyle anlamlıdır. Bir siyasetçinin büyük bir riski de göze alarak adamına sahip çıkması, kendi yandaşını cezaevindan çıkartmak adına bunca zorluğa girişmesi, ülkücü dayanışma hassasiyeti dikkat çekicidir.

İslami Dayanışma Nerede?

Ne yazık ki, İslami camia bu noktada büyük bir duyarsızlık, umursamazlık içindedir. Örneğin onlarca kardeşimizin Hizbu’t Tahrir mensubiyetinden ötürü hapis cezalarına çarptırılmalarının ortaya çıkardığı zulüm ve haksızlık göz önüne alındığında durumun vahameti rahatlıkla anlaşılabilir.

Aynı şekilde 15 Temmuz sonrasında yargının işleyişine hâkim kılınan çarpıklıklar nedeniyle on binlerce insanın afakî suçlamalarla mağdur edilmelerine yönelik umursamazlık da bu meyanda dikkate alınmayı hak etmektedir. Düşünelim ki, pek çoğu yakınımız, dostumuz, komşumuz, iş arkadaşımız konumunda olan sayısız insanın bir anda ‘illegal örgüt’ üyesi suçlamasına maruz kalmaları karşısında içine gömüldüğümüz ‘vicdan istirahatı’ aslında yaşadığımız ağır çekim bir çürüme haline işaret etmekte değil midir?

Bu yönüyle af tartışmasının ötesine geçip aslında hukuk sistemindeki adaletsizliği, ceza yasasının çarpıklığını, yargının tutarsızlığını tartışmak elzemdir. Ne var ki, bataklığı kurutma zorunluluğu bataklığa saplananların ‘şimdilik’ unutulmasına, terk edilmesine cevaz vermez!

Af tartışması her zaman çift yönlü bir bıçak gibidir. Birileri şiddetle savunurken, birileri de şiddetle karşı çıkar. Mağdur tanımı hangi tarafta yer alındığına bağlı olarak birbirine taban tabana zıtlık arzeder. Bu yüzden ‘suç’un ve dolayısıyla ‘ceza’nın taraflarını bir noktada uzlaştırmak imkânsızdır. Bununla birlikte hukuk sistemindeki adaletsizlikler, daha ötesi toplumsal yapıya yansıyan çarpıklıklar af talebinin en azından bir kısım mağdurlar açısından her zaman haklı ve sıcak bir talep olarak gündemde kalmasını beraberinde getirmektedir.

MHP’nin gündeme taşıdığı af önerisinin içeriğinde neler var, bu öneriye yaklaşımımız ne olmalıdır?

Ayrımcılık Hukuksuzluktur!

MHP’nin af önerisinin gerekçeleri tutarlılıktan uzaktır. Affın zorunlu hale geldiğine dair tez yaşanan toplumsal altüst oluşa bağlanırken bu durumun ortaya çıkardığı mağdurlar adi-siyasi şeklinde ayrıştırılmakta ve devlete karşı suç işleyenler kapsam dışında bırakılmaktadır. Oysa toplumsal bir altüst oluş sözkonusu ise bunun öncelikle siyasi kimliği olan insanlar açısından doğurduğu sonuçlar dikkate alınmalıdır.

Düşünelim ki, uyuşturucu satanları, gaspçıları, yankesicileri, cinayet işleyenleri mağdur olarak göreceksiniz ama devletin izin verdiği bankaya para yatırdığı, MEB onayıyla açılmış okulda veya dershanede öğretmenlik yaptığı, İçişleri Bakanlığı onayıyla kurulmuş sendikaya üye olduğu, kermes, kurban vb. yardım faaliyetlerine katıldığı için insanları ‘terörist’ olarak suçlayıp kapsam dışında tutacaksınız. Burada hukuktan da, adaletten de hatta mantıktan da söz edilemez!

Af için ileri sürülen gerekçelerden biri de cezaevlerinde aşırı doluluk olduğu ve bunun yol açtığı gerilimdir. Doğrusu gerekçe diye sunulan bu husus bizatihi tam bir ayıptır! Yani özetle deniliyor ki, eskilerini çıkaralım ki, yenilerine yer açılsın! Ya da adi suçluları çıkaralım ki, siyasileri daha rahat tecrite tabi tutabilelim!

Böyle gerekçe olmaz! Bu tam bir hukuksuzluktur. Devletin düşman olarak gördüğü, düşmanlaştırdığı kesimlere yönelik daha fazla şiddet yönelimini yansıtmaktadır. Oysa bu tür yaklaşımların bu ülkeyi ve toplumu hiçbir sorunun çözümüne yaklaştırmadığı defalarca tecrübe edilmiştir.

Bu durumda af düzenlemesi ile ilgili hangi hususlara dikkat çekilmelidir? Her şeyden evvel bunca tartışmadan sonra af meselesinin rafa kaldırılmasının neredeyse imkansız olduğu baştan kabul edilmelidir. Bu saatten sonra bu düzenlemeden geri adım atmak cezaevlerinde bulunanları ve ailelerini katmerli bir cezaya çarptırmak olur ki buna kimsenin hakkı yoktur.

İnsanı Yaşat ki, Devlet Yaşasın!  

Devlete karşı işlenmiş suçlar adı altında siyasi suçların kapsam dışına bırakılması adalete aykırıdır. Bu yaklaşım devleti kutsayıp, vatandaşı değersiz gören zihniyetin bir tezahürüdür. Bilakis eğer af yetkisi kullanılacaksa öncelikle devlete karşı işlenmiş suçlar için kullanılmalıdır.

Affa ihtiyaç olup olmadığı her zaman tartışılabilir ve bu konuda nerede durulduğuna bağlı olarak çok farklı tutumlar alınabilir. Bununla birlikte 2 noktada affın desteklenebileceğini söyleyebiliriz. Öncelikle çarpık yargı siteminin doğurduğu mağduriyetler mevcuttur. Örneğin evlilik yaş sınırlamasını ihlal ettiğinden ötürü binlerce genç hanımın çocuklarıyla birlikte cezaevlerine atılan kocalarının yolunu gözlediği bilinmektedir.

Şüphesiz cezayı hak edenler çok olmakla birlikte haksız yere cezalandırılan ya da çok ağır, aşırı cezalandırılanların varlığı da görmezden gelinemez. Müstehcen kıyafeti dolayısıyla tartıştığı kadına tekme attığı için bir kişinin 4 yıl hapis cezasına çarptırılması örneğinde görüldüğü üzere, medyaya yansıyan pek çok davada popülist kaygılarla mahkemelerin abartılı cezalara hükmetme eğilimi içerisine girdikleri de görülmektedir. 

İkinci olarak da suçlu da olsalar insanları affetmek, ıslah olma imkanı tanımak iyi bir şeydir. İşledikleri suçlardan dolayı belki bazı suçlular için gerekli olsa da, son tahlilde uzun hapis cezasının fıtrata uygun olduğunu söylemek zordur. Bu tür durumlarda sadece suç işleyen kişi değil, ailesi, yakınları da cezalandırılmış olmaktadır.

Bazı suçların af kapsamına alınıp, bazısının dışarıda bırakılması meselesi ise konunun en can alıcı noktasıdır. Bu noktada vatandaşa tek tek suç tipleri sorulsa asla mutabakat oluşmaz, hiç kimsenin salıverilmesine cevaz verilmez. Mamafih ayrım yapmanın hem hukuki, hem insani açıdan zorluğu da barizdir. Bu durumda kamuoyunu ajite etmek için birtakım suç tiplerini öne çıkartmanın manası yoktur. Zaten yapılması düşünülen düzenleme sonuçta tam bir affı değil, infaz indirimini içereceğine göre, sözü edilen ağır suçların faillerinin kısa süreler içinde dışarı salıverilecekleri iddiası boşa çıkmaktadır. 

Yanlış Yapanlara Islah Olma İmkânı Tanınmalıdır!

Aftan yararlanıp dışarı çıkan insanların potansiyel olarak tekrar suç işleme eğilimi taşıdıkları, bu durumun toplumun güvenliğini tehlikeye düşüreceği ve benzeri itirazların tümünde haklılık payı vardır, bunlar dikkate alınmalıdır. Bu noktada birtakım tedbirler alınabilir, adli kontrol müessesesi daha sıkı işletilebilir. Bununla birlikte afla birlikte kendilerine ikinci bir şans tanınan pek çok ismin ıslahı nefs etmesi ve kendisi, ailesi ve toplum için yararlı bir insan haline gelme ihtimalinin mevcudiyeti de görmezden gelinemez.

Sonuçta affetmek iyidir. Rabbimiz de müteaddit ayetlerde insanlara affı tavsiye etmiş, Resulünü ve Müminleri affedici olmaya çağırmıştır. Resulullah’ın (s) sünnetinde de çok net bir şekilde cezalandırma yerine affetmenin daha ağır bastığını, affetme imkânı, şartları varsa bunun değerlendirildiğini görürüz.

Umulur ki, af tartışması yeni haksızlıklara, adaletsizliklere kapı aralamaz, had safhada yaşanan mağduriyetlerin azaltılmasına vesile olur!