Açılım dursun, ölümler sürsün!

Abdulhamit Bilici

IRA nasıl silah bıraktı? Genelkurmay Başkanı İlker Başbuğ'un Zafer Bayramı açıklamasını, galiba herkes kendi açısından yorumlayacak. Kimi, bunu demokratik açılıma destek, kimi eleştiri olarak görecek. Bir yere kadar, demokrasinin gereği bu.

Bize göre hadise, sivil geçinen kimi siyasetçilerin 'konuş' baskısına daha fazla dayanamayan Başbuğ'un, TSK'nın Kürt meselesine dair kırmızı çizgilerini hatırlatmasından ibaret. Bu noktalarda, hükümetin de çok farklı düşündüğünü sanmıyorum. Öyle olsa MGK'dan açılıma devam kararı çıkmazdı.

Ancak açıklama üzerine yapılan yorumlar, bu çıkışın ne kadar farklı yorumlanıp, siyaseten nasıl kullanılacağına dair önemli ipuçları veriyor. Sadece hükümeti değil, MGK'yı da hedef alarak sürece en sert tepki veren MHP adına konuşan Mehmet Şandır, bu beyanattan sonra açılımın bittiğini ilan ediverdi. İfadelerine yansıyan mutluluk fazla şaşırtıcı değildi, ama çok üzücüydü. Çünkü demokrasinin ürünü olan bir parti temsilcisi, askerî açıklamayla siyasî bir sürecin bitirilmesi ihtimalini normal karşılamakla kalmıyor; bunu arzuluyordu.

Halbuki Başbuğ'un açıklamasının en can alıcı yanı, yeni eklenenlerle 25 yılda kaç şehit verdiğimizi gösteren rakamdı: 5.303. Bu kavgada ölen insanımızın toplam sayısı 40 bini geçti. Yani, memleketin doğusunda, batısında 40 bin ocağa ateş düştü. Çözüm bulunmazsa, daha ne kadar daha canın yanacağı ise belirsiz. Demokratik açılımın temel hedeflerinden biri, işte bu acının dinmesi ve daha fazla annenin ağlamaması. Ama sivil bir siyasetçi ve her şeyden önce üç çocuğa sahip bir baba, açılımın durma ihtimalini olumlu karşılıyor.

Halbuki benzer sorunu yaşayan Kuzey İrlanda'daki toplam can kaybı (asker, sivil, terörist, Katolik, Protestan), bizim kaybımızın onda birinden az: 3.637. Buna rağmen iki taraf da kanın sonu olmadığını görerek, çözüm arayışına girmiş.

Son yazıda, iki örnek arasındaki farklara rağmen, K. İrlanda'daki çözüm sürecinin satırbaşlarına değinmiştik. Akşam gazetesi de bir Sinn Fein yöneticisiyle röportaj yaparak mevzuya katkı yaptı.

IRA'nın siyasî kanadı Sinn Fein adına müzakerelere katılan Bairbre de Brún'ın tecrübelerini paylaştığı raporda öne çıkan ilk nokta, çözümün ancak iki tarafın da özeleştiri yapmasıyla mümkün olduğu; ikinci nokta ise çözümü konuşmaya başladıktan sonra bile silahların susmasının yıllar alabileceğiydi. Kimse akşamdan sabaha çözüm beklememeliydi.

Üçüncü nokta, dolaylı temaslar olsa da İngiltere'nin süreçte terör örgütü IRA'yı değil, Sinn Fein'i muhatap alması. Nitekim müzakerelerde Sinn Fein temsil edildiği gibi, çözümü getiren 1998 tarihli anlaşmada da IRA'nın değil, Sinn Fein'in imzası var.

Dördüncü nokta, bu kadar ciddi ve uzun süren bir çatışmayı, uluslararası konjonktürün ve üçüncü tarafların katkısı olmadan çözmenin zorluğu. AB süreci, İngiltere ile İrlanda arasındaki anlayış birliği ve Bill Clinton liderliğindeki ABD'nin katkısı olmasa K. İrlanda'da sonuç alınamazdı. Kendi dışişleri bakanlığı ve İngiltere'nin itirazına rağmen Clinton'ın, Sinn Fein liderine vize vermesi, K.İrlanda'yı ziyaret etmesi ve George Mitchel gibi bir arabulucuyu görevlendirmesi çok önemli. Katolik ve Protestan liderlerin barıştan şüpheye düştüğü noktada, Güney Afrika'nın efsanevi lideri Mandela bile devreye giriyor. Tarafları evinde ağırlayıp cesaretlendiriyor.

Beşinci nokta, en zor iş yıllarca silahla varolmuş bir örgüte silah bıraktırmak. IRA örneğinde, bu süreç İrlanda ile İngiltere arasında kurulan bir anlaşma sonucu oluşturulan Uluslararası Bağımsız Silahsızlandırma Komisyonu'nun gözetiminde yürüyor. Sadece oluşma biçimi değil, üye yapısı da uluslararası karakterde bir komisyon bu. Kanadalı emekli bir generalin başkanlığını yaptığı komisyon, Finlandiyalı bir subay ve Amerikalı büyükelçiden oluşuyor. 1997'de resmen başlayan silahlarla ilgili süreç, birçok gel-gitten sonra 2005'te noktalanabilmiş. O kadar ilginç sorunlar çıkmış ki, mesela IRA'nın tüzüğünde silaha verilen yarı-kutsal anlam yüzünden silahların bir başkasına tesliminin imkansız olduğu anlaşılmış. Bulunan çözüm, gözlemcilerin nezaretinde çukurlara gömülen silahların üzerine beton dökmek. Bu hususların, bize ne kadar uyup uymayacağı ayrı tartışma konusu. Ancak görünen şu ki, barış çok güzel, ama savaş gibi onun da bedeli var ve bunu göze almadan mesafe almak çok zor.

ZAMAN