‘Abdestsiz Kemalizm’ versus ‘ABDestli Kapitalizm’

KENAN ALPAY

Yüz yıllık tecrübe açıkça gösterdi ki; başta laik-ulusal değerler olmak üzere modern Batı paradigmasına ait siyasi, iktisadi veya kültürel tüm değerler bu topluma, ancak devlet imkanları seferber edilerek zorla benimsetilebildi.  Yukarıdan aşağıya seyreden bu süreçte laik-ulus devletin tüm uygulama ve hedeflerinin İslamla barışık veya paralel olduğu yönünde ikna çabaları hiç eksik olmadı.

Çünkü; bütün zayıflatılmışlığına rağmen, Türkiye toplumunda din-İslam hala biricik meşruiyet kaynağıdır. Dolayısıyla iktidar mücadelesi veren hemen herkesin İslami söylemi elinde tutmak gibi acil ve güçlü bir meşruiyet arayışı vardır. Bu arayış, İslami söylemi tekeline alma ya da bozuma uğratıp başkalaştırmak gibi yollarla da kendisini göstermiştir.

Atatürkçülük ve laik hayat düzenine karşı en önemli ve güçlü muhalefet imkanına sahip İslam ve Müslümanlar, iktidar sınıfları için daima ‘öncelikli iç düşman’ konseptinde değerlendirildi.

Balyoz ve Ergenekon davası ile paralel seyreden davanın adı ‘İnternet Andıcı davası’dır. Bizzat Genelkurmay eliyle kurulup işletilen haber sitelerinde Kemalist subaylar AK Parti hükümetine karşı kara propaganda örgütlüyorlardı. Atatürkçü değerleri yeterince benimseyemediği ve siyasetin ekseni kılamadığı için Genelkurmay tarafından hedef tahtasına konan AK Parti hükümeti sözkonusu sitelerde “dinci, gerici, yobaz, mürteci” vs sıfatlarıyla yaftalandığı kadar “AB ve ABD’nin işbirlikçisi, Yahudi sermayesinin uzantısı, vatan haini” vs gibi sıfatlarla da karalanmaktadır. Bu siyasilere karşı, “Atatürk gibi samimiyetle dine ve dindara saygılı ve tam bağımsızlıkçı, anti-emperyalist olamadıkları için her türlü hakareti haketmektedirler” mantığıyla legal-illegal örgütlenme hakkı meşru sayılmaktadır.

Psikolojik harekatın asli ve belirleyici unsuru üniformalı subaylar olması bu cephedesivil ve üniformasız subaylar”ın olmadığı anlamına gelmez. Kemalizmle uyumsuz, laiklik ve Türkçülükle problemli siyasi kadroların girdiği her seçimden toplumdan daha yüksek destek alarak iktidarlarını sürdürmeleri yeni tedbir, söylem ve aktörleri devreye sokmayı zaruret haline getirdi.

Kemalist iktidar sınıfları tarafından organize edilen psikolojik harekatı Ali Kalkancı-Fadime Şahin gibi ‘karikatür tipler’ üzerinden yürütme imkanı ortadan kalktığı için teorik ve siyasi-iktisadi söylemi daha güçlü, mücadeleyi sokakta örgütlemeye aday yeni bir ‘sivil konsept’ kaçınılmaz oldu. Yeni yaftalamalar, popülerize edilme imkanı yüksek karalayıcı isim ve sıfatlar, akıl karıştırıcı kıyas ve benzetmeler, küçük düşürücü ve itibarsızlaştırıcı sentetik kavramlarla reorganize edilen bu stratejinin en önemli vurgusu Müslümanların AB, ABD emperyalizmiyle ve küresel kapitalizmle işbirliği içerisinde olduğu yalanı ve iftirasıdır. Öyle ki radikal İslam’ın temsilcisi Usame bin Laden’den ılımlı İslam’ın temsilcisi Fethullah Gülen’e kadar tüm İslamcılar ABD’nin işbirlikçisi, küresel sermayenin kuklası olarak lanse edilmektedirler. Kemalist ve ulusal sol-sosyalist örgütler marifetiyle imal edilen son kavram ise ABDestli Kapitalizm kavramıdır.

ABDestli Kapitalizmin mucidi Eren Erdem, Yaşar Nuri Öztürk kadar ‘donanımlı’, Zekeriya Beyaz kadar ‘gülünç’ değilse de en az onlar kadar Atatürk ilke ve inkılaplarına sadık bir yazar. Bu sadakat sonucu Eren Erdem, vatanın bütünlüğünü tehdit eden aşırı dincilere karşı, devletin laik-ulusal birliğini parçalamak için dini siyasete alet eden mürtecilere karşı saf ve temiz dinimizi korumak üzere durumdan vazife çıkarmış bir vatan evladı.

Türkiye’de yaşanan bütün huzursuzlukların ve İslam’daki bütün sapmaların kaynağında Emevi bozgunculuğu ve Haçlı Emperyalizmi’ni gören bu vatan evladı, Atatürk çocuğu “Kuran’ın dininde Türban; don bezinden daha kutsal değildir!” veya “sahip çıkılması gereken başörtüsü değil, don bezidir’’ gibi terbiyesizce benzetmeler üzerinden başörtüsünün farziyetini alaya almakla da iktifa etmiyor. Üstüne, başörtüsüz, simge ve şekilsel ibadetlerden arındırılmış, bilimsel, ilerici, sınıfsız ama mutlaka Atatürkçü bir toplumsal model öneriyor. Bu model dışında kalan bütün arayışları küresel kapitalizmin ülkemizde giderek büyüyen ABDestli kapitalizm eliyle oluşturacağı bölme-parçalama, etnik çelişki ve çatışma oyunu olarak algılıyor.

Soner Yalçın’ın Odatv adlı sitesinde yazılar yazan, Doğu Perinçek’in Ulusal Kanal’ında programlar yapan, Ergenekon’un sokaktaki ulusal-sol örgütlenmesi Türkiye Gençlik Birliği’nin temsilciliklerinde konferanslar tertip eden Eren Erdem’in aynı zamanda adilmedya ve Emek ve Adalet Platformu etkinlikleri üzerinden bizim mahalleye ajitatif ve provokatif nasihatlerde bulunması son derece manidardır. Nasihat alacak, dini-ahlakı, siyaseti öğrenecek başka ‘adam’ mı bulamadınız? Bazı arkadaşların Eren Erdem ve benzerlerinin Allah rızası ya da fıtri duygularla değil Kemalist sistemin bekası, askeri vesayetin devamı için mücadele ettiğini anlayamayacak kadar mı basireti bağlandı?

Müslüman mahallesinde de bir hayli müşteri toplayan ‘ABDestli Kapitalizm’ söyleminin mucidi Eren Erdem, nasıl bir kimliğe sahiptir ve kim(ler) adına konuşmaktadır? Kur’an ve müslümanlar üzerine ahkam kesmeyi kendisine iş edinmiş bir olarak, İslami bir şahsiyete ve hayat tarzına mı sahiptir yoksa Kemalist kimliğe ve ulusalcı-laik hayat tarzına mı mensuptur? Söylemlerine ve ilişki biçimlerine bakarak onun rahatlıkla Emin Çölaşan, Yılmaz Özdil, Zekeriya Beyaz, Bekir Coşkun, Nihat Genç, Ece Temelkuran, Mine Kırıkkanat vd. gibi askeri vesayetin sivil sözcülerinden biri olduğunu söyleyebiliriz. Diğerleri gibi o da ne ahlaki ne de ilmi bir tutarlılığa sahiptir. Esasen böyle bir endişesi de yoktur. Çünkü Kemalizmin misyonerlerinden, laik-ulusal mücadelenin legal kanattaki ajanlarından biridir.

Kemalist resmi ideoloji ve askeri cunta tarafından beslenip büyütülen ve koruma altına alınan TÜSİAD sermayesini masum ve meşru bir pozisyonda saklama amaçlı bu türden basit psikolojik üllizyon numaralarının azımsanamayacak kadar insan üzerinde tesir yapması önemli bir göstergedir.

Türkiye’de kapitalizmi ve sermaye sınıfını üreten Türkçü İttihat ve Terakki Cemiyeti (İTC) ve Kemalist ideoloji ve kadrolar değil miydi? Sermayenin Türkleştirilmesiyle başlayıp Hindistan havalisindeki Müslümanların Hilafeti korumak maksadıyla gönderilen yardımların katakulli edilip kurulan İş Bankası’nın banisi ve sahibi Mustafa Kemal ve CHP’si değil miydi?

Türkiye’deki kapitalist sınıfların Kemalizm eliyle üretildiğini sonrasında uluslararası sermayeye entegre edildiğini anlamamış olmak için zeka özürlü olmak bile mazeret sayılamaz. Koç ve Eczacıbaşı’na, Sabancı ve Doğuş’a, velhasıl sayıları bir kaç yüz aileden müteşekkil TÜSİAD sermayesine ve onu kucağında büyüten bürokratik oligarşiye karşı yeterince mücadele etmedikleri veya onlara benzemeye başladığı için muhafazakar-dindar çevreler eleştirilse anlaşılır bir şey. Fakat sözde anti kapitalist takılan, tutarsız ve samimiyetsizce davranıp sermaye karşıtlığını sermaye yapan bu gibi ‘kripto’ tiplerin müşteri toplayabilmesi ise traji komik bir tablo oluşturuyor.

“Ulusal Leman Gençliği”, “Uykusuz Kemalist Aydınlanması”, “İlerici Penguen Cephesi” gibi basit ve ahlak dışı-İslam karşıtı mizah ögeleri üzerinden inşa edilen ‘muhalif damar’ın bir benzerinin Müslüman mahallesine taşınıyor olması basit bir zaf göstergesi değildir. Bilgiden yoksun, tecrübesiz, hikmet ve basiretten habersiz fakat alabildiğine popülerizm düşkünü, bir kaç iltifatla yönlendirilmeye açık bir Müslüman gençlik ne kadar samimi ve aktif olursa olsun maalesef konjonktürel siyasi tezgahların kurbanı olmaya adaydır. Bir delikten ikinci kez ısırılmamak şiarımızdır oysa.

ABD emperyalizmine ve küresel kapitalizme karşı, cephede teorik-pratik mücadele örgütlemekten Kemalizm’le, askeri darbe politikalarıyla, TÜSİAD sermayesiyle, yolsuzluğu şiar edinmiş bürokratik iktidar elitleriyle mücadeleye fırsat bulamayan yeminli “ABDestli Kapitalizm” düşmanı kadroların peşine takılan “Ebuzer’e özenen” gençler maalesef İslami mücadele verdiklerini zannediyorlar. Oysaki Kemalist kadrolar, haksızlık karşısında adaleti talep eden Müslüman gençleri ibadet bilinciyle adaleti ikame etmeye değil Mescid-i Dırar’da namaza durmaya davet ediyorlar. Bozguncuların mescidinde namaza durmak bize kesinlikle haram kılınmıştır.

Günaha, ifsada, lükse, saltanata, gösterişe tutkun birey ve cemaatlerin ıslahı ulusal-sol-Kemalist söylemlerden apartılıp da matah bir işmiş gibi sahiplenilen yabancılaştırıcı söylem ve eylemler üzerinden mümkün olmaz. Ödünç üstelik de vakıa ile uyumsuz söylem ve eylem biçimlerinin bir taraftan ibadetsiz diğer taraftan tamamen iktisadi değerlere endekslenmiş yeni bir İslam üretme yoluna giriştiğini görüyoruz. Bir sonraki yazıda Eren Erdem gibi Kemalist kadroların çakma mamullerini bizim mahalleye pazarlayanlar üzerinde durmaya çalışacağız.