ABD 70 Yıllık Dostunu Kaybetti

Akın Özçer

 

15 Temmuz darbe girişiminin kimler tarafından düzenlendiği konusunda hiçbirimizin kuşkusu yok. Gözaltına alınan darbecilerin ifadeleri, tüm ayrıntılarını bilmesek de bu yönde anlaşılan. Yakında sadece darbe girişiminin değil, aynı zamanda Türkiye’nin bir süredir uğradığı terör eylemlerinin arkasında da aynı aktörlerin olduğu ortaya çıkarsa, bu kimseyi şaşırtmayacak.

Hepimizin bildiği gibi, sözünü ettiğim aktörler, ABD sınırları içinde yaşayan ve bu ülke makamlarının bilgisi haricinde faaliyette bulunması pek de mümkün olmayan Gülen grubuna mensup. Amerikan makamları yalan söylemiyorlarsa, bu, kendi ülkelerinde yerleşik bir grubun terör faaliyetleri hakkında bilgi sahibi olamadıkları anlamına gelir. Bu son derece vahim bir durumu, dünyanın tek süper gücünün büyük bir zafiyet içinde olduğunu gösterir. Eğer böyleyse, sadece Türkiye’nin değil, aynı zamanda başta ABD olmak üzere tüm dünyanın barış ve istikrarı büyük bir tehlike altında demektir.

Aslında uluslararası askeri darbeler tarihindeki kötü sicili, bu olasılıktan çok ABD’nin bu darbenin de arkasında olduğu izlenimini güçlendiriyor. Washington gerçekten de başta Latin Amerika’da olmak üzere dünyada gerçekleştirilmiş askeri darbelerde aktif bir rol oynadı bugüne kadar. Yüz binlerce masum insanın hayatına mal olmuş, yüz binlercesinin işkence görmesine ve sakat kalmasına yol açmış bu darbeler üzerine yazılmış o kadar çok kitap var ki bir köşe yazısına sığdırmak hiç kolay değil. İşte 1964’de Brezilya'da Başkan João Goulart’ı, 1973’de Şili’de Salvador Allende’yi, 1976’da Arjantin’de İsabel Peron’u hedef almış askeri darbeler bunlardan ilk çırpıda akla gelenleri. Türkiye’deki 27 Mayıs ve 12 Eylül darbelerini ayrıca hatırlatmaya gerek yok kuşkusuz.

ABD’nin aslında yöntem değiştirdiği ve son dönemde silahlı kuvvetlere ihtiyaç duymayan, psikolojik savaş ve medya silahlarını kullanan ve hedef ülkenin siyasi ve ekonomik istikrarını bozmaya yönelik eylemlerle desteklenen yeni nesil darbelere destek olmayı yeğlediği yazılıp çiziliyor. “Beyaz eldivenli darbeler” başlıklı yazımda (www.serbestiyet.com/yazarlar/akin-ozcer/beyaz-eldivenli-darbeler-679617) Şili asıllı İspanyol Profesör Marcos Roitman Rosenmann’ın bu konuyu ele alan “Karanlık Zamanlar” (Tiempos de Oscuridad) başlıklı kitabında yer alan bilgi ve değerlendirmeleri aktarmıştım. Profesör Roitman’a göre, beyaz eldivenli darbelerin arkasında ABD ile bağlantılı küresel güçler, çok uluslu şirketler, uluslararası banka ve kuruluşlardan oluşan Troika bulunuyor. Bu tür bir darbeye hedef olan ülke ya da yöneticileri amaca ulaşılana kadar uluslararası medya üzerinden yalan haber ve analizlerle karalanıyor.

Prof. Roitman’ın kitabı üzerinden bu tür darbelerin daha çok Latin Amerika’daki örnekleri hakkında bilgi verdiğim o yazımda Türkiye ile ilgili bir sonuca da varmıştım. Bu konuda şöyle yazmıştım: “Batı medyasının yalan, yanlış haberler ve yanlı değerlendirmeler, hatta bazen küfürlerle Cumhurbaşkanı Erdoğan’a yüklendiği, çeşitli konularda sürekli Türkiye aleyhine yayınlar yaptığı göz önüne alındığında, Latin Amerika’daki gibi, beyaz eldivenli bir darbe girişimiyle karşı karşıya olduğumuz sonucuna varmak irrasyonel bir düşünce değil.“.

Beyaz eldivenli darbe girişimleri Türkiye’de sonuç vermemiş ya da vermeyeceğine kanaat getirilmiş olmalı ki 15 Temmuz’da eski usul askeri darbe girişimiyle hemen sonuç alınmaya kalkışıldığı kanaati güçlü. Özet olarak belirtmek gerekirse, Amerikan medyasında bugüne kadar, hatta darbe girişiminin başarısız kalmasından sonra da yayımlanmış yalan haberler, bazı istihbaratçıların medyaya yansıyan açıklamaları ve CIA’in analiz portalı Stratfort’un 15 Temmuz gecesi Erdoğan’ın uçağının koordinatlarıyla ilgili veriler hakkında attığı tweetler bu kanaati güçlendiriyor.

CSİS’te ( Center for Strategic and International Studies) çalışan Pentagon’un eski strateji uzmanı Romen asıllı Edward Luttwak ile “Medeniyetler Çatışması” teorisinin mucidi Samuel Huntington’un kurucularından olduğu Foreign Policy’nin imzasını taşıyan “Türkiye’de darbe neden başarılı olmadı” başlıklı yazı buna çarpıcı bir örnek oluşturuyor. (http://foreignpolicy.com/2016/07/16/why-turkeys-coup-detat-failed-erdogan/).

Görüleceği gibi, faşist Amerikan strateji uzmanı bir darbenin başarılı olmasının iki kuralından söz ediyor. Bu kurallardan ilkinin devletin başının ele geçirilmesi, ikincisinin darbeye engel olabilecek güçlerin müdahale edemeyecek duruma getirilmesi olduğunu, Türkiye’de darbeci askerlerin bu iki kuralı gerçekleştiremediğini dile getiriyor. Faşist uzmana göre bu üzüntü verici bir gelişme olmalı ki “Recep Tayyip Erdoğan’ın İslam Cumhuriyeti” alt başlığıyla utanç verici şu yalanı yazmaktan çekinmiyor. Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın “modern ve laik Türkiye Cumhuriyeti’nin kurucusu” Atatürk’ün portresi altında konuşmasını “ironi” olarak niteleyen faşist strateji uzmanına göre, Erdoğan’ın hedefi bütün direniş hedeflerini yok ederek Atatürk’ün armağanını “İslam Cumhuriyeti’ne dönüştürmek”. Darbe girişiminin ardından kendini darbeyi canı pahasına reddeden milletimizin yerine koyan bu faşist stratejistin darbecileri adeta aklayan bu satırları, 50 yıldır dünyayı uyduruk gerekçelere dayanan doğrudan müdahaleleri ve planladığı askeri darbelerle kana bulayan ABD’de “basın özgürlüğü” olarak değerlendiriliyor ne yazık ki.

Amerikan makamları bu darbe girişimine sonuna kadar “amasız” destek olacağına, yaşamları pahasına karşı çıkan milletimize sahip çıkacağına, her zaman olduğu gibi yine üst perdeden konuşuyor ve demokrasi vurgusuyla darbecilere yönelik tutuklama ve işten alınmaların “cadı avına” dönüştürülmemesi uyarısında bulunuyorlar. Darbeden hiç haberdar olmadıkları gibi, insan zekâsıyla dalga geçen, dünyada kuşları bile güldürecek açıklamalar yapıyorlar.

Washington kontrol ettiği uluslararası medya sayesinde yalan, yanlış haberleri dünyanın her yanında yayımlayabilir ama darbelere maruz kalmış ülkelerde insanların bu yalanlara inanmasını sağlaması mümkün değil. Bugün Türkiye’de de sokaktaki adam, FETÖ’nün darbe planı hazırlayacak kapasitede olmadığını biliyor ve yakında açıklanacak kamuoyu yoklamalarında da görüleceği gibi büyük çoğunlukla bu darbenin planlayıcısı olarak ABD’yi, CİA ve Pentagon’u işaret ediyor.

Kabul etmek gerekir ki kamuoyundaki bu eğilim Türk-Amerikan ilişkilerinin geleceğini çok olumsuz şekilde etkileyecek. Bundan sonra iki ülke arasında stratejik ortaklıktan, hatta sade bir ortaklıktan bile söz etmek kolay değil. Çünkü insanlar ABD stratejik ortağımız olmasa başımıza bundan daha kötü ne gelebilir diye düşünüyor haliyle. Kısaca Washington’un, bu darbeyle 70 yıllık bir dostunu uzun bir süre, hatta belki de üç-dört kuşak için kaybettiğini söylemek abartılı bir değerlendirme olmayacak.

Serbestiyet