Hamza Türkmen / Haksöz Haber
Kendini İslam’a nispet eden kitleler ümmet adına abartılı hamâsi yaklaşımlardan, çözülmüş ve demoralize olmuş kötümser yaklaşımlara kadar çok taraflı telkinlere muhatap oluyor. Bizlere Kitab-ı Kerim’deki kıssalar, geleceğe tutarlı adımlarla yürümek için aslında toplum ve tarih analizleriyle ilgili eşyanın ve fıtratın tabiatına uygun bir çok kriter gösteriyor.
Bizler, son üç asırdır Osmanlı topraklarında da, bütün ümmet coğrafyasında da Avrupalılarla yapılan 1699 Karlofça Antlaşması’yla Rumeli’nin önemli kısmını kaybetmişiz. Mısır, 1798’de Napolyon tarafından, 1830’da Cezayir Fransızlar, 1882’de yine Mısır İngilizler tarafından işgal edilmiş.
Britanya Hindistan’ı -ki nüfusunun yarıya yakını Müslümanlardan oluşuyordu- 1858'den 1947'ye kadar Birleşik Krallık'ın Hindistan kolonisidir; yani İngiliz sömürgesidir. Burada da diğer bölgelerimizde de kısmi direnişler olmuştur. Ancak I. Dünya Savaşı’nda ise baştan sona kuşatılan veya işgal edilen bütün coğrafyamızda Müslümanlar yetkilerini, yetkinliklerini kaybetmiş ve cahili ulus devletlere bölünmüşlerdir.



