AB iltica sistemini taşeronlaştırıyor: Yeni göç planları ne anlama geliyor?

Enes Kılıç, Avrupa Birliği'nin iltica sistemini sınırları dışına taşıma planını ve bunun göç politikası açısından olası sonuçlarını değerlendiriyor.

AB İltica Sistemini Taşeronlaştırıyor: Yeni Göç Planları Ne Anlama Geliyor?

Enes Kılıç  / Fokus+


Avrupa Birliği, uzun süredir tartışma konusu olan sığınmacı meselesinde yönünü değiştirmiş gibi bir görüntü veriyor. Brüksel, iltica sistemini artık kendi sınırları dışına taşımaya hazırlanıyor. Geçtiğimiz hafta Danimarka’da düzenlenen toplantıda, AB ülkelerinden gelen yetkililerle BM temsilcileri masaya oturdu. Gündemdeki konu, sığınmacı başvurularının AB dışındaki ülkelerde işlenmesini sağlayacak yeni planlardı. 

Yeni modelin vitrini ve örnek vakası, İtalya’nın Arnavutluk’la kurduğu dönüş merkezleri. Amaç ise, başvuruları Avrupa’ya varmadan önce ele almak. Brüksel’in bu adımı, iki ay önce kabul edilen yeni göç paktıyla da doğrudan bağlantılı. AB Komisyonu, "güvenli üçüncü ülke" tanımını genişleterek sığınma başvurularını, başvuru sahibinin seçtiği değil, AB’nin anlaşma yaptığı herhangi bir “güvenli” ülkede işleyebilmeyi hedefliyor.

Yeni göç paktı ne değiştirdi?

AB’nin göç ve iltica politikasında dört yıl süren müzakerelerin ardından Mayıs 2024’te yeni bir göç paketi kabul edildi. Paket, sınırda tarama süreçlerinin hızlandırılması, başvuruların sorumlu ülke tarafından hızlıca değerlendirilmesi ve AB dış ilişkilerinde göçün daha etkin bir araç haline getirilmesini hedefliyordu.

Ama paket daha yürürlüğe girmeden, 15 üye ülkenin içişleri bakanları, Avrupa Birliği Komisyon’una bir mektup gönderdi. Başını Danimarka’nın çektiği bu grup, “bakış açımızı değiştirme” zamanı geldi dedi.

Mesaj netti: Avrupa, göçü birlik dışındaki ülkelerle birlikte yönetmeli.

Türkiye, Tunus ve Mısır’la yapılan milyarlarca euroluk anlaşmalar örnek gösterildi. Aynı şekilde İtalya'nın Arnavutluk'la yaptığı, sığınmacıların Avrupa’ya girmeden iltica işlemlerinin yürütüldüğü model övüldü. Ayrıca denizde kurtarılan göçmenlerin AB dışındaki “güvenli ülkelere” götürülmesi fikri de resmen tartışmaya açıldı.

Kopenhag’daki kritik zirve

Geçtiğimiz hafta Kopenhag’da düzenlenen toplantı, bu planların sadece fikir düzeyinde kalmadığını gösterdi. AB ülkelerinden bakanlar, Birleşmiş Milletler’in iki önemli kurumu olan Uluslararası Göç Örgütü (IOM) ve Mülteciler Yüksek Komiserliği (UNHCR) ile bir araya geldi.

BM temsilcileri, AB dışında kurulacak merkezlerin yönetiminde üstlenebilecekleri roller üzerine görüşlerini sundu. Henüz bir yıl önce sivil toplum kuruluşları, göç paktının insan haklarını ihlal etme riski taşıdığı, geri itmeleri artıracağı ve başvurusu reddedilen kişilerin tehlikeli ülkelere gönderilebileceği uyarısında bulunuyordu. Ama bu uyarılar masadaki görüşmeleri yavaşlatmadı. 

İki ana model, görüşmelerin merkezindeydi: Biri, başvurusu reddedilen kişilerin götürüleceği “dönüş merkezleri.” Diğeri ise, Akdeniz’de kurtarılanların AB dışındaki “güvenli limanlara” gönderilmesi ve burada işlemlerinin yapılması. Örnek olarak Kuzey Afrika ülkeleri gündemde. Şimdi Brüksel, bu model üzerinde kararlı bir duruş oluşturuyor.

Kurallar neden ve nasıl değişiyor?

AB Konseyi’nin altı aylık dönem başkanlığını 1 Temmuz’da devralan Danimarka, göç meselesini listenin en üstüne koydu. Hedef açık: Aralık ayına kadar AB içinde dönüş politikası üzerinde uzlaşma sağlamak.

Danimarka’nın resmi programında “yaratıcı çözümler” vurgusu dikkat çekiyor. Özellikle de “güvenli üçüncü ülke” tanımının genişletilmesiyle, başvuruların AB sınırları dışında işlenebilmesinin önü açılmak isteniyor.

Mevcut AB hukukuna göre, bir ülke sığınmacıyı geri göndermek istiyorsa, onun o ülkeden geçmiş ya da orada akrabası bulunmuş olması gerekiyor. Ancak önerilen değişikliklerle bu zorunluluk kalkacak.

Yani eğer bir AB ülkesi, başka bir ülkeyle sığınmacıları kabul etmesi konusunda anlaşma yaparsa, sığınmacı oraya hiç gitmemiş olsa bile, bu ülke “güvenli üçüncü ülke” sayılabilecek. İngiltere’nin iptal edilen Ruanda planı bu modelin örneklerinden biri.

Parlamento ve insan hakları örgütlerinden direnç gelebilir

Görüşülen öneriler henüz yürürlüğe girmedi. Kararın uygulanması için önce AB Konseyi (27 üye ülkenin liderleri) ve ardından Avrupa Parlamentosu’nun onayı gerekiyor.

Konsey tarafında büyük bir itiraz beklenmiyor. Ancak Avrupa Parlamentosu’ndaki sosyalistler, Yeşiller ve Sol gruplar bu planlara sıcak bakmıyor. Bu bloklar uzun zamandır AB’nin iltica sorumluluğunu başka ülkelere devretmesine karşı çıkıyor.

Planlara karşı çıkanlar arasında siyasilerin dışında isimler de var. Toplantıyı müteakiben 52 insan hakları örgütü tarafından AB’ye ortak bir mektupla gösterilen tepki mutabakatın dirençsiz uygulanmayacağına işaret ediyor. Bu gruplara göre Brüksel, hukuki sorumluluklardan kaçıyor, yükü başka ülkelere yıkmak istiyor.

Mektupta, özellikle iltica hakkının fiilen ortadan kaldırılacağı ve insanların risk altındaki ülkelere gönderileceği uyarısı yapılıyor. Ancak bu uyarılar da Brüksel’de karar vericilerin hızını kesmiş gibi görünmüyor.

İngiltere’den ilhamla

Birleşik Krallık’ın Ruanda planı, geçtiğimiz yıllarda Avrupa’da büyük tepki çekmişti. Plan hem içerde hem de Avrupa Konseyi İnsan Hakları Komiseri tarafından sert biçimde eleştirilmiş, Fransa Cumhurbaşkanı Macron planı “Avrupa değerlerine ihanet” olarak nitelendirmişti.

Yine de İngiliz girişimi, Avrupa’da mültecilerin yükünü taşere etme fikrini görünür hale getirdi. Şimdi Brüksel’de benzer planlar açık açık konuşuluyor.

Almanya bile artık daha esnek. Almanya İçişleri Bakanı'nın, “koruma sağlamak illaki AB içinde olmak zorunda değil” sözü, Berlin’in tutumunun değiştiğini gösteriyor.

Fatura kabarmış durumda

Ama bu işin bir de maliyeti var. Geçtiğimiz hafta yayımlanan bir rapor, İtalya’nın Arnavutluk’ta kurduğu dönüş merkezlerinin, İtalya içindeki benzer tesislerden yedi kat daha pahalıya mal olduğunu ortaya koymuştu.

Ayrıca bu planların işe yarayıp yaramayacağı konusunda da henüz net bir veri yok. Yani masada yüksek bir fatura ve büyük bir belirsizlik var.

Danimarka’nın başkanlığında önümüzdeki altı ay, bu meselede belirleyici olacak. Yeni anlaşmalar, dönüş protokolleri ve güvenli ülke tanımında yapılacak değişikliklerle birlikte, AB'nin göç politikası ciddi şekilde yön değiştirebilir.

Brüksel’in artık kapıları kapatmak değil, sorumluluğu sınırlarının ötesine taşıma peşinde olduğu çok açık. Göç krizine verilen bu “yenilikçi” cevap, önümüzdeki dönemde daha fazla ülkenin politikalarına yansıyacak gibi görünüyor.

Bu hedeflerle birlikte iltica, artık sadece Avrupa’nın meselesi değil; aynı zamanda Arnavutluk’un, Tunus’un, belki de Latin Amerika’nın da gündemine oturacağa benziyor.

Yorum Analiz Haberleri

İlahiyat ve diyanet eğitimlerinde İslami özgünlük geliştirilebilir mi?
Bir tarafsızlık masalı: BBC’nin Gazze sınavı
ABD’nin Batı Yarımküre’ye dönüşünün yeni çerçevesi: “Donroe Doktrini”
Her şeyi dış güçler mi belirliyor?
“Biz düşünmeyi erteledikçe, arpacı kumrularının dalgın bakışı yüzlerimize yerleşiyor”