HAKSÖZ-HABER
28 Nisan 1960’da öğrenciler Beyazıt’ta Menderes hükümetine karşı eylem yapıyor. Olayı örgütleyenler CHP unsurları. İşin merkezinde ise rektör Sıddık Sami Onar var. Üstelik bu rektör propagandaların elebaşı. Öğrencilerin kıyma makinelerinden geçirildiğini ve bunu bizzat kendi gözleriyle gördüğünü iddia edecek kadar yalan propagandasında işi ileriye götürüyor. Daha sonra bu propaganda Albay Ertuğrul Alatlı’ya servis ediliyor ve onun üzerinden de dönemin Anadolu Ajansı’na haber olarak giriliyor.
Yalan ve propagandalarla kurgulanıp çarpıtılmış 28 Nisan 1960 öğrenci gösterilerinin Sol-Kemalistlerin tarihinde mühim bir yeri var. Polisin müdahalesi sonucunda 2 öğrencinin ölümüyle sonuçlanan olay, DP iktidarının sonunu hızlandırmış, bir hafta sonra Ankara Kızılay'da 555k gösterisi, 19 Mayıs'ta Harbiyelilerin gösterisi ile birlikte 27 Mayıs darbesinin yolu açılmıştı.
Yıllar sonra olayların CHP’de örgütlenmiş Sol-Kemalistler tarafından kışkırtıldığı, daha sonra kahramanlaştırılan Turan Emeksiz isimli öğrencinin olaylarla ilgisinin bulunmadığı, hele ki cuntanın propaganda biriminin merkezindeki rektör Sıddık Sami Onar ile Albay Ertuğrul Alatlı’nın servis ettikleri “öğrencilerin kıyma makinelerinden geçirildiği” söylencesinin bir masaldan ibaret olduğu net olarak ortaya çıkmasına rağmen Sol-Kemalistlerin tutturduğu kahramanlık türküsü ve katliam ajitasyonu varlığını sürdürüyor.
28 Nisan 1960'da Beyazıt meydanında gösteri yapan 2 bin öğrencinin yakalanıp Et Balık Kurumunda kıyma makinalarında tavuk yemi yapıldığı iddiası Kemalist basının darbe yapmak için kullandığı en iğrenç yalanlardan biri olarak tarihe geçmişti.
Peki, neler olmuştu?
Beyazıt'taki İstanbul Üniversitesi Kampüsü'nde CHP tarafından yönlendirilen öğrenciler sürekli DP aleyhine protestolar gerçekleştiriyorlardı.
28 Nisan 1960 tarihinde Beyazıt'taki İstanbul Üniversitesi Kampüsü'nde, öğrencilerin, DP iktidarı aleyhine düzenlediği gösteriye polisin müdahale etmesi sonucu olaylarla ilgisi olmayan öğrenci Turan Emeksiz polis kurşunuyla vurularak hayatını kaybetti.
O günden bugüne Turan Emeksiz’in yerden seken kurşunla öldürüldüğü belirtilmiş, ancak 53 yıl sonra, 2013 yılı Mart ayında TBMM Darbeleri Araştırma Komisyonu Adli Tıp raporunu açıklayarak Turan Emeksiz’in yüksekten atılan bir kurşunla öldüğünü açıklamıştı.
Olay, DP iktidarının karşı darbecileri için şartları oluşturmuş, bir hafta sonra Ankara Kızılay'da 555k gösterisi, 19 Mayıs'ta harbiyelilerin gösterisi ile birlikte, 27 Mayıs darbesinin yolu açılmıştı.
Bu olaylar esnasında bir söylenti ise gün geçtikçe halk tarafında yaygınlaşıyordu...
Söylenti; gözaltına alınan öğrencilerin kıyma makinalarından geçirilip tavuk yemi yapıldığıydı. O günleri çok fazla bilmeyip bu efsaneyi bugün duyanlar, muhtemelen, “Böyle bir saçmalığı kim ciddiye alır ki?” diyeceklerdir. Ama bu haberi Anadolu Ajansı geçmiş, CHP basını süslemiş ve neticede hatırı sayılır sayıda insan memleketin bir “korku cumhuriyeti”ne dönüştüğüne inanmıştı.
Darbe gerçekleştikten sonra ise, kendisine Milli Birlik Komitesi adını veren cunta başa geçmiş ve kıyma makinelerinden geçirilen üniversite öğrencileri konusunu araştıracağını duyurmuştu. Sonrasında da, halka verilen söz tutulmuş ve Et ve Balık Kurumu’na çıkartma yapılarak, olmayan öğrencilerin cesetleri aranmıştı.
Olayı yayanların gerçeğini bilen Orhan Birgit ise yıllar sonra bu olayı Aksiyon Dergisi'ne şöyle özetliyordu:
"Kıyma makineleri bir dezenformasyon muydu?" sorusuna...
"Ha, kıyma… Ben inandım ona. Sonra ne kıyma var, ne Et Balık Kurumu var. Kıyma makineleri haberlerini yayımladıktan sonra öğrendik ki uydurma. Anlatan da kim? Alev Alatlı’nın babası Albay Ertuğrul Alatlı. Basın yayın işlerinden sorumlu bir subayın uydurması. Dezenformasyonun dik âlâsı. Bildiri çıktı. Anadolu Ajansı geçti haberi." yanıt veriyordu...
Cuntacılar, gözaltındaki göstericileri salıverdi
İstanbul'da çıkan öğrenci olaylarını takip eden Erdelhun'u şaşırtan bilgilerden biri de İstanbul Örfi İdare Komutanı Orgeneral Fahri Özdilek'in olayları kontrol edemediğini öğrenmesi oldu.
Öğrencileri sokağa çekerek İstanbul ve Ankara olaylarını adeta körükleyen Halk Partililer ve cunta, amacına ulaşmak için o günlerde Türkiye'de yapılan NATO toplantılarını fırsata çevirdi. 27 Nisan'da başlayan ve 5 Mayıs'a kadar süren eylemlerde pek çok yer tahrip edildi.
27 Mayıs cuntasının idama mahkûm ettiği Genelkurmay Başkanı Rüştü Erdelhun'un 'kırmızı valiz'de sakladığı notları, darbe öncesinde zirveye çıkan öğrenci olaylarının perde arkasına ışık tutuyor. Paşa, İstanbul ve Ankara'da askerî öğrenciler ve CHP'li gençlerin başını çektiği sokak eylemlerine müdahale edilmesinin 1955'teki 6-7 Eylül olaylarına benzer bir provokasyonu önlendiği tespitinde bulunuyor. Notlarında, Cumhurbaşkanı Celal Bayar'ın talimatıyla yerinde müdahale için 28 Nisan 1960'ta İstanbul'a geldiğini belirten Erdelhun, cuntanın tahriki ile yaşanan olayları şöyle anlatıyor: "28 Nisan gecesi üniversite meydanında 2 bin küsur öğrencinin direnip dağılmadıklarını gördüm. Göstericilerin Davutpaşa'ya sevk edilip kendilerine çay içirilmesini istedim. 10 dakika içerisinde teslim olmaya, kamyonlara binmeye başladılar. 5.20'ye kadar meydan tahliye edildi. 29 Nisan'da, öğrencilerin gece yolda salıverildiğini ve yeniden gruplar halinde nümayişlere başladıklarını gördüm. O öğrenciler, Örfi İdare Karargâhı'nı bastı."
27 Mayıs darbesine giden günlerde üniversiteliler, askerî öğrenciler ve CHP'li gençlerin başını çektiği sokak olayları ile siyasi gerginlik adeta halkın içine taşmıştı. Darbeye zemin hazırlayan en kritik eylemler nisan ve mayıs aylarında Ankara ile İstanbul'da yaşandı. Türkiye o günlerde çok önemli bir NATO toplantısına da ev sahipliğine hazırlanmaktaydı. Öğrencileri sokağa çekerek olayları adeta körükleyen muhalefet ve cunta, amacına ulaşmak için NATO toplantılarının yapılacağı o günkü İstanbul Belediye Sarayı'nı kuşatacak ve tahrip edecekti. İstanbul'da 28 Nisan'da başlayan gerginlikler 5 Mayıs tarihine kadar sürdü. Birçok yer tahrip edildi. Erdelhun Paşa, Cumhurbaşkanı Celal Bayar'ın talimatıyla olayları izlemek ve yerinde müdahale için 28 Nisan 1960'da İstanbul'a geldi. Olaylardan tam 7 yıl sonra kaleme aldığı notlarında İstanbul- Ankara olaylarını detaylıca anlatan Erdelhun, göstericilere müdahale edilmemesi halinde 1955'te yaşanan 6-7 Eylül olaylarına benzer bir provokasyonun olabileceği endişesini şöyle dile getirmişti. "2 Mayıs 1960'ta İstanbul'da yapılacak NATO Konseyi'nin yeni belediye sarayında olması ve buna göre hazırlıkların yapılmış bulunması hasebi ile Örfi İdarece gerekli tertipler alınmakta idi. Bu münasebetle 30 Nisan 1960 günü emniyet birliklerinin durumunu havadan kontrol maksadı ile helikopter ile bir uçuş yapıldı. Beyazıt-Aksaray istikametinde uçulur iken bir nümayişçi grubun Aksaray yolu Kavşağı'ndan Bozdoğan kemeri istikametinde ilerlemek istediği ve o civardaki tanklar tarafından yapılan yol kapamasını dinlemeyerek sağdan ve soldan aştığı görüldü. Bir müddet sonra bu grup belediye sarayı önündeki otoparka geldi ve bu esnada etraftan da iltihak edenler toplanmaya başladı. Oradaki yaya emniyet birlikleri toplantıya mani olmaya çalışıyorlar, inzibatlar sağa sola koşuşuyorlar fakat muvaffak olamıyorlardı. 6-7 Eylül 1955 İstanbul'da yine böyle hadiselerin meydana gelerek birçok tahribat yapıldığı göz önüne getirilerek burada da evvelce alınan nümayiş haberlerinin bir fiiliyatı olacak böyle bir tahribin vukua gelmesi tehlikesi hatırımdan geçti. Endişelendim. Örfi İdare ilan edilmiş bir şehirde askeri emniyet kordonuna rağmen, gündüz vakti böyle bir tahribin vukua gelmesi hükümet ve ordunun dahil ve harice karşı prestijini sarsacağı, ayrıca NATO Nazırlar Toplantısı için hazırlanan yerin bu şekilde tahribinin siyasî bakımdan türlü tefsirlere yol açacağı mülahaza olundu. Seri ve hareketli bir müdahaleye lüzum vardı. Zaman gayet dar idi. Bu grubu teşkil eden anasır (unsurlar-çevreler) kimdi? Ne için Örfi İdare yasağını dinlemediler? Ne için belediye sarayı önünde toplanıyorlardı? Bunlar bence meçhul idi."
Cuntacılar, gözaltındaki göstericileri salıverdi
İstanbul'da çıkan öğrenci olaylarını takip eden Erdelhun'u şaşırtan bilgilerden biri de İstanbul Örfi İdare Komutanı Orgeneral Fahri Özdilek'in olayları kontrol edemediğini öğrenmesi oldu. Zira Beyazıt Meydanı'ndaki gösterilerin ardından tutuklanarak Davut Paşa Kışlası'na gönderilen 2 bin kişi serbest bırakılmıştı. Darbe şartlarının olgunlaşması adına göstericilere kol kanat gerenler bir ay sonra ülke yönetimine el koymaya hazırlanan cuntacı subaylardı. Erdelhun'u bile şaşırtan İstanbul olaylarında yaşananları paşanın kaleminden okuyalım.
"28 Nisan günü İstanbul'daki öğrenci olaylarında şiddet artmıştı. Çapulculuk hareketleri Cumhurbaşkanı Bayar ve Başbakan Menderes'i endişeye düşürmüş olduğundan vaziyeti yakından görmek üzere İstanbul'a gitmem zaruri kılınmıştı. 2-3 Mayıs 1960'ta yapılacak olan NATO Bakanlar toplantısında bulunacağımdan asayişin teminine mecburdum. Diğer taraftan İstanbul Örfi İdare Komutanı Orgeneral Fahri Özdilek, Milli Müdafaa Vekilli tarafından tutulmasına rağmen (Özdilek, bir dönem Milli Müdafaa Müsteşarlığı görevinde bulunmuş, darbeden sonra Milli Birlik Komitesi üyesi olduğu ortaya çıkmıştı.) İçişleri Bakanlığı'nca vilayetle alakadar olmaması sebebiyle beğenilmiyordu. 28 Nisan gecesi İstanbul'da üniversite meydanında 2 bin küsur öğrencinin Turan Emeksiz'in cenaze töreni nedeniyle direnip dağılmadıklarını gördüm. Zırhlı Tugay Komutanı, meydanı döner tel örgüler içerisine almakla meşgul oldu. Emre itaat etmeyenlere gaz sıkılacağını söylüyordu. Örfi İdare Komutanı bunları Hadımköy'e sevk etmeyi istiyordu. Çünkü İstanbul Valisi tevkifini emretmişti. Göstericilerin Davutpaşa'ya sevk edilip kendilerine çay içirilmesini teklif ettim. Örfi İdare Komutanı'na su ve gaz gibi gençlerin sıhhi durumlarını bozacak hareketlerden içtinap etmelerini tavsiye ettim. Keyfiyet dışı bir anonsla hoparlörden Örfi İdare Komutanlığı tarafından ilam edildi. 10 dakika içerisinde öğrenciler teslim olmaya Davutpaşa'ya gitmek üzere kamyonlara binmeye başladılar. 5.20'ye kadar meydan tahliye edildi. 29 Nisan'da saat 10.30'da helikopterle yaptığım bir hava gözetleme neticesinde öğrencilerin gece yolda salıverildiğini ve yeniden gruplar halinde nümayişlere başladıklarını gördüm. O gün bir grup, Örfi İdare karargâhını bastı. Örfi İdare komutanı bizzat karargâh muhafızlarıyla ve sopalarla nümayişçileri kovaladı ve bir kısmını yakaladı.. Aynı gün Belediye Sarayı'nı tahrip etmek maksadıyla sarayın önünde miting yapmaya kararlı nümayişçileri gördüm. Sarayın emniyetiyle memur Binbaşı Orhan Erkanlı'nın (Darbenin mimarlarından) komutasındaki Tank Taburu'nun atıl durmasına sinirlenerek havadan Zırhlı Tugay komutanına ikaz notları attım. Zırhlı Tugay, nümayişçileri bastırmaktan ziyade tahrik eder görünüyor ve tanklara nümayişçileri bindiriyordu. Bu yüzden bir öğrenci düşerek tank altında kaldı."