15. maddenin ardından

Gülay Göktürk

Türkiye parlamentosu 30 yıllık bir ayıptan kurtuldu.

12 Eylül Darbesi'ni yapan generallerin yine kendi yaptıkları anayasaya koydukları "darbeciler yargılanamaz" maddesi 70 ret oyuna karşılık 336 kabul oyuyla Meclis'ten geçti.

Ret oyu veren o 70 milletvekili siyasi sicillerine işlenen bu kara lekeyi nasıl taşıyacaklarını düşüne dursunlar, biz demokrasimizin bu ayıptan kurtuluşunun tadını çıkaralım.

Ve aynı zamanda yaşadığımız dönemin tarihi önemini daha iyi idrak edebilmek için şu soruyu soralım:

Darbecilere dokunulmazlık sağlayan bu maddenin bu kadar uzun süre Anayasa'da kalmasının sebebi neydi? Sadece siyasetçilerin cesaretsizliği mi yoksa aynı zamanda halkın isteksizliği mi?

Hatırlarsınız, 2001 yılında yapılan Anayasa değişikliğinde dönemin kanunlarının Anayasa'ya aykırılığını iddia etmeyi yasaklayan hüküm kaldırılırken, darbecilerin yargılanmasını engelleyen hükmün de kaldırılması talep edilmiş ancak TBMM çoğunluğu tarafından bu talep reddedilmişti.

Bilelim ki, bugün kabul edildiyse, son yıllarda yaşananların halkın bilincinde yarattığı sıçrama sayesinde kabul edildi. 2002-2010 arası tanık olduğumuz olaylar, özellikle de Ergenekon Davası sayesinde kabul edildi; Özden Örnek'in günlüklerinin ifşasından başlayan, oradan İrticayla Mücadele Eylem Planları'na ve Balyoz planlarına kadar uzanan aydınlanma süreci sayesinde kabul edildi...

Yaşanan bu aydınlanma sayesinde darbe ve darbecilik bütün kötücüllüğü ile ortaya döküldüğü için; artık kimsede "iyi darbe" "kötü darbe" ayrımı yapacak yüz kalmadığı için; "12 Eylül kardeş kavgasını durdurdu" yalanlarının ipliği pazara çıktığı için yapılabildi bu değişiklik.

Bu ülkede yaşanan bütün askeri darbeler gücünü halkın içindeki güçlü totaliter eğilimlerden aldı şimdiye kadar. Siyasetçilerin otuz yıldır o maddeyi kaldıracak cesareti bulamamaları da bu yüzdendi. Darbeciler, o eğilime güvenerek darbeye kalkıştı ve o eğilim sonucu yargılanmak bir yana, yıllarca kahraman olarak ortada dolaşabildi. Darbeciler hakkında iddianame yazan savcılar bu yüzden görevinden alınıp hakkında dava açıldı.

Kısacası, darbecilik toplum vicdanında mahkûm olmadıkça 15'inci madde de kaldırılamadı. Bugün kaldırılabildiyse şükürler olsun ki artık halkın büyük çoğunluğu tarafından suçların en büyüğü olarak algılandığı için kaldırılabildi.

X x x

Ne var ki içimizde hâlâ Kenan Evren'e; Nejat Tümer'e, Tahsin Şahinkaya'ya "kıyamayanlar" var...

Bir kısmı zaman aşımından medet umuyor. Ama görünen o ki zaman aşımı onları kurtaramayacak. Çünkü Anayasa'daki geçici 15. madde bir yargılama engeli teşkil etmekteydi ve bugün birçok hukukçu yargılama engeli bulunduğu sürece zamanaşımının da işlemeyeceğini savunuyor. Dolayısıyla, darbeciler ve onlarla iş tutanlar hem cezai hem de hukuki bakımdan yargı önüne çıkarılabilirler.

Bir kısmı ise "90 yaşını geçmiş insanlar mahkeme karşısına çıkarılır mı" diyerek vicdanlarımıza sesleniyor.

Evet, çıkarılır ve çıkarılmalı!

Sakın kimse bunun kindarlık olduğunu söylemesin; bağışlamanın büyüklüğünden, erdeminden söz etmesin.

Bağışlamak için suçluda nedamet izleri görmeniz gerekir. Oysa biz daha onların hiçbirinde nedametin en ufak bir işaretini görmedik.

Aslında aftan bahsedenlerin savundukları şey bağışlamak değil uzlaşmak; onların suçuyla uzlaşmak... Darbeye karşı olmak gibi sözler dillerinden düşmese de; içlerde, ta derinlerde bir yerlerde ona hak verdikleri; onların vatansever olduğunu düşündükleri, yaptıklarını Türkiye'ye özgü demokrasinin kabul edilebilir cilvelerinden biri gibi gördükleri için kıyamıyorlar onlara.

Bu "bağışlayıcılar" yüzünden, 1.6 milyon kişinin fişlendiği, 650 bin kişinin gözaltına alınıp on binlerce gencin işkenceden geçtiği ve 170 kişinin işkence sonucu öldüğü bir dönemin bir numaralı sorumlusu 30 yıldır aramızda büyük bir saygı ve sempati halesi içinde yaşamaya devam etti. Tonton bir dede edasıyla resim yaptı, eski bir devlet adamı olarak saygı gördü. Doğum günleri tertiplenip "İyi ki doğdun paşam" diye kadehler kaldırıldı.

İşte biz, tam da bu ahlaksız uzlaşmanın kökünü kazımak için suçluları yargı karşısına çıkarmalıyız.

Yapılan değişikliğin sadece sembolik bir değişiklik olarak kalmaması için; bundan sonra darbeye yeltenecek olanların yüreğine korku salmak için; yani ciddi olduğumuzu anlatmak için yargı karşısına çıkarmalıyız onları.

Sadece onları değil, 28 Şubat'ın mimarlarını ve işbirlikçilerini; Batı Çalışma Grubu denen oluşumu kuranları, BÇG'den haberdar edildiği halde gereğini yapmayıp 28 Şubat'a yataklık eden siyasetçileri, 27 Nisan e-muhtırasını kaleme alanları, 367 rezaletine imza atarak askerlere yol açmak uğruna Anayasa'yı resmen ihlal eden hukukçuları da yargı karşısına çıkarmalıyız.

Anayasayı ihlal edenlerin yaptıkları yanlarına kar kalıyorsa; anayasayı değiştirmek ya da yeni anayasalar yapmak için bu kadar didinmeye, kavga dövüş etmeye ne lüzum var ki...

BUGÜN