Zorbalık Düzeninin Hedefinde Direniş İradesi Var!

Haksöz

Camp David'den Madrid'e, Oslo'dan Annapolis'e uzanan bir süreklilik içinde küresel sistemin efendilerinin Ortadoğu'ya çekidüzen verme çabaları sürmekte. Coğrafyamızı kan gölüne döndürenler bu tür girişimlerle bir yandan da halklarımıza barış adı altında teslimiyeti dayatıyorlar. Ne var ki, bugün yaşanan sürecin ne Madrid ne de Oslo süreci ile kıyaslanması mümkün değil. Dünden farklı olarak artık İslami direniş gerçeği en temel belirleyici konumunda. Bu yüzden Hamas'ın reddettiği bir uzlaşma planının Filistin'de hiçbir somut karşılığının olamayacağı sadece İslami çevreler değil, Ortadoğu dinamiklerini gözlemleyen herkesin ortak kanaati.

Emperyalist-Siyonist kuşatma topraklarımızdan önce zihinlerimizi işgal etmeyi hedefliyor. Bu yüzden gelişmeler sadece güç dengeleri çerçevesine indirgenmek suretiyle ele alındığında işbirlikçilik zilletinin yaygınlaşması kaçınılmaz olmakta. Reel-politik hesaplar öne çıkartılarak güce, dayatmaya boyun eğdirmek amaçlanıyor. Oysa asıl belirleyici gücün direniş iradesi olduğu ortada. Bu iradeyi kuşanabilmek içinse Müslümanların itirazlarını gür bir sesle haykırmaları ve birlikteliklerini güçlendirmeleri şart. Geçtiğimiz ay İstanbul, bu tarz bir mesajın etkili biçimde yankılanmasına ev sahipliği yaptı. Kudüs Buluşması nedeniyle İslam coğrafyasının muhtelif bölgelerinden İstanbul'a gelen Müslümanlar buradaki kardeşleriyle birlikte hem Kudüs'te süregelen Siyonist işgali lanetlediler hem de İslami direniş şiarını daha güçlü bir tarzda yükselttiler.

Zalimlerin korkulu rüyalar görmelerine neden olan ve onları daha bir korkak, saldırgan ve de zayıf kılan şey işte bu direniş iradesidir. Müminlerin Rablerine olan bağlılıkları zorbalık düzeninin sahipleri ve kapıkullarını hırçınlaştırmakta, ölçüsüzleştirmektedir. İşte İLKAV'ın daha önce Cuma namazı kılındığı gerekçesiyle kapatılan vakıf salonu ile ilgili davada mahkemenin idarenin uygulamasına onay vermesi bu tarz açık bir hukuksuzluk örneği olmuştur.

Yine geçtiğimiz ay Kozan'da yaşanan çirkin olayda da aynı hastalıklı ruh halinin tezahürlerini bulabiliyoruz. Genç kızın başörtüsünden dolayı sahneden alaşağı edilmesi emrini veren zihniyet 28 Şubat sürecinde başörtüsü özelinde yürütülen İslam düşmanlığı kampanyasının akılalmazlığını simgelemektedir. Toplumsal hayattan kazımaya çalıştıkları başörtüsü ve diğer İslami sembollerin bir biçimde karşılarına dikilmesi zorbalık düzeninin muhafızlarını tedirginliğe, saldırganlığa itmektedir. Öte yandan sorunları çözme konumundaki hükümetin başı olarak Tayyip Erdoğan'ın yaptığı ise adeta mağdur edilen genç kıza gözyaşlarını silmesi için mendil uzatmaktan ibaret! Oysa ihtiyaç duyulan şey gözyaşlarını silmek için mendil değil; bu ilkel, vahşi uygulamanın sona erdirilmesine yönelik kararlılıktır.

Kurban Bayramı yaklaşıyor. Beytullah'ta ellerini ve yüreklerini birleştiren milyonlarca mümine ek olarak dünyanın dört bir yanında kardeşimizle aynı ruh halini, coşkuyu ve sevinci paylaşacağımız günlerdir bayram günleri. Rabbimizden bu mübarek günleri birlikteliğimizi, paylaşımımızı, sevincimizi artırması için bir vesile kılmasını diliyor; tüm okuyucularımızın ve bilhassa da cezaevlerindeki kardeşlerimizin bayramlarını tebrik ediyoruz.