Yüce Allah'ın Yarattıklarıyla irtibatı: VAHİY

Fevzi Zülaloğlu

• Allah bitkilere, hayvanlara, tabiata da vahyeder mi?
• Melekler görevlerini nasıl öğrenirler?
• Allah peygamber olmayan insanlara da vahyeder mi?
• Rasul ile Nebi arasında fark var mıdır?

A-VAHYİN KAVRAMSAL TAHLİLİ

"Ama unutmayın ki, ben, benim de sizin de Rabbiniz olan Allah'a güvenip dayanıyorum; çünkü hiçbir canlı yoktur ki ipini O tutuyor olmasın. Rabbimin yolu elbette (yolların) dosdoğru olanıdır." (Hûd, 11/56)

Kainatı ve içindeki tüm varlıkları Yaratan Rabbimiz, onları kendi başlarına buyruk bir şekilde bırakmaz; bütün ömrü boyunca ilgisini ve denetimini eksiksiz bir şekilde sürdürür. İşte vahyin kelime anlamları aynı zamanda Yüce Allah'ın yarattıklarıyla ne derece ilgili olduğunu gösteren ipuçları da vermektedir. İnsan da dahil bütün canlıların hayat tarzlarını, rızıklarını, yaşam ve ölümlerini denetimini altında tutmaktadır. Vahiy bu denetimin en önemli yöntemidir. Vahyin beş tür kelime anlamı vardır: Sevk etmek, işaret etmek, teshir etmek, ilham etmek, fısıldamak.1

Vahyin kelime anlamlarını derleyip topladığımızda ise terim anlamına ulaşırız, şöyle ki: "Yüce Allah'ın yarattıklarına görevlerini öğretmek, onları terbiye etmek, itaat altına almak, yardım etmek amacıyla kurduğu kesintisiz gizemli iletişim"

B-VAHYİN ÇEŞİTLERİ

1-Varlık Varlık İlişkisi Bağlamında Vahiy

'Cin şeytanları' İle 'insan Şeytanları' Ara sındaki Yatay İlişki

Görünmez güçlerle insanlar arasındaki şer ittifakı gizemli bir iletişim halini aldığında, bu haberleşme yöntemi Kur'an'da "vahiy"2 diye isimlendirilmektedir: "Böylece biz, her peygambere insan ve cin şeytanlarını düşman yaptık. (Bunlar), aldatmak için birbirlerine yaldızlı sözler vahyederler..."Mesela, satanistler/şeytana tapanlar kendilerini gönüllü olarak şeytanın vesveselerine-telkinlerine açık hale getirdikleri için bu tür bir olumsuz bir haberleşmeye yönelmiş olmaktadırlar. Gizli bilimlerle uğraşan cinciler, medyumlar da bu olumsuz haberleşme yönteminin çoğu kez etkisinde kalmaktadırlar.

2- Cin Şeytanları İle Kötülüğe Meyilli İnsanlar Arasındaki Dikey İlişki

Şeytanın dostlarına telkinlerinin karşılıklı bir rıza ile gerçekleşip gerçekleşmediğinin belli olmadığı durumlarda "dikey" ilişkiden söz edebiliriz. Şeytanların dostlarıyla dikey ilişkisinde bir başka karine de yataydakine göre daha soyut kalmasıdır. Mesela şeytani amaçlara hizmet etmek için biraraya gelen iki insan arasındaki gizli ilişki En'am, 122'deki "vahiy" kapsamında değerlendirilebilir, bunların Allah'ın yolundan uzaklaştırmak için planlar yapmaları, örgütlü suç hazırlıkları için yardımlaşmaları olumsuz anlamda bir "yatay vahiy"dir. Dikeyde telkin altında olan, doğrudan şeytanların etkisi altında kaldığını anlamayabilir. Fakat insanlarla şeytanlar arasındaki her iki ilişkide de, İlâhî vahyin doğrularına karşı "şer ittifakı" yapma durumu söz konusudur, Her yalancı günahkar şeytanların bu türden vesvese-velvele telkinleri altında kalabilirler.3

3- Zekeriyya Peygamber İle Kavmi Arasındaki Yatay İlişki

Zekeriyya peygamber ömrünün son demlerinde imkansız gibi gözüken bir zamanda, Yüce Allah'a gönülden bir yakarışla neslinin devam etmesini istemiş, kendisine duasının kabul olduğu ilham edilince, bu ilhamın Hak mı, yoksa şeytani bir vesvese mi olup olmadığını ayırabileceği ilahi işaretler talep etmiştir. Onun bu talebine karşılık Rabbimiz "üç gün insanlarla konuşamayacağını" beyan etmiştir. İşte bu üç içinde dahi tebliğ, tebyin ve şahitlik görevini bırakmayan Zekeriyya (a) halkıyla "ima ve işaretlerle, vücut dili ile" tebliğ yapmıştır ki, bu tür konuşma Kur'an'da "vahiy" olarak isimlendirilmiştir.4

C- ALLAH VARLIK İLİŞKİSİ

1- Gayb Alemine Gönderilen Vahiy

Görülmez alemde yer alan tüm varlıklar vahiyle ilahi emir altında tutulur; asla denetim dışına çıkamazlar. Örneğin, sayısız görevlere muhatap olan binbir çeşit melekle Yüce Rabbimizin dikey iletişimi Kur'an'da "vahiy" terimi çerçevesinde izah edilmiştir.5

2- Şuhud Alemine Gönderilen Vahiy

Tüm alemler gibi içinde yaşadığımız somut alemler de Allah'ın denetimi altındadır. Binbir çeşit bitki ve hayvan, tabiatta gerçekleşen tüm olaylar Rabbimizin denetiminde gerçekleşmektedir, O'nun bilgisi dışında hiçbir şey gerçekleşemez, O'ndan izinsiz hiçbir yaprak kıpırdayamaz, hiçbir su damlası varlığını sürdüremez.

Dünyanın hareketi, depremler -normal depremler, helak depremleri. Kıyamet depremleri-, bulutların oluşumu, yağmurun yağması, hayvanların doğumları ve ölümleri v.b. hepsi İlahi vahiyle gerçekleşen olaylardır. Bu anlamda her insan varlık sahnesine çıktığı ilk andan, ilk adımdan itibaren anne karnında geçirdiği tüm evrelerde Yüce Allah ile kesintisiz bir iletişim halindedir.6 İşte bu denetimin icra edilme yöntemine de Kur'an'da "vahiy" denilmektedir.

D- ALLAH, İNSAN İLETİŞİMİNİ İFADE EDEN VAHİY

İnsanlarla Yüce Allah'ın iletişimi dikey olarak gerçekleşir ve yukarıdan aşağıya doğru iner/akar. Dua ise insandan Allah'a doğru uruc eder/aşağıdan yukarıya doğru çıkar. Yüce Allah insanlarla üç şekilde iletişim kurmuştur: a) Doğrudan doğruya kalbe ilham etmek, içe doğuş şeklinde7 b) Perde arkasından8 c) Melek elçilerle (tüm peygamberlere bu yolla vahiy gelmiştir).

1- Nübüvvet-Risalet Vahyi (Terim Olarak Vahiy)

Bütün peygamberlere gönderilen vahy'in Kur'ani somut ve mubin ifadeleri nübüvvet-risalettir. Vahiyle Tevhid inancı arasında kopmaz bir ilişki vardır. Kur'an'ın beyanlarından öğrendiğimiz Rabbimizin özelliklerine baktığımızda O'nun yaratıp kenara çekilen bir ilah olmadığını, yarattıktan sonra da varlıklarla sürekli bir iletişim ve ilgi halinde olduğunu görüyoruz.

Allah yarattıklarıyla ilgisini hiçbir zaman koparmaz. Çünkü O, yaratıp kenara çekilen, yorulan, dinlenen yedinci gün tatile çıkan bir ilah değildir. Tüm hayatın aşkın bir şekilde içindedir; bütün varlıklarla sürekli bir iletişim halindedir; O'nun ilgisini bilerek koparanlar, inatçı şeytanlar ve nankör kafirlerdir. Bu bağlamda tüm kainat ve tüm varlıklar, insanın kendisi de dahil Allah'ın ayetleridir/O'nun sonsuz kudretinden işaretler taşır.

2- İnayet Vahyi

İnayet vahyi peygamber olmayan mü'minlere Rabbimizin bir lütfudur. Bu tür vahiy sözsüzdür, içe doğuş şeklinde indirilen bir haldir. Kaynağı kesin olarak bilinemez. Kur'an'da dört örnek üzerinden beyan edilmiştir: Musa (a)'ın annesi, Meryem (a), Havariler, Ashab-ı Kehf.9 Ancak benzer durumlarda aynı ilahi lütfa bütün zamanlarda bütün dürüst ve erdemlilik sahibi mü'minler de mazhar olabilirler.

İnayet Vahyi İle Nübüvvet-Risalet Vahyi Arasındaki Fark

1- İnayet vahyinde tebliğ haramdır; nübüvvet-risalet Vahyinde tebliğ farzdır.10

2- İnayet vahyi bireysel içeriklidir; nübüvvet-risalet vahyi toplumsal içeriklidir, (bkz. örnekler)

3- İnayet vahyi alanlar mesajla muhatap olduklarına ilişkin ikna edilmezler; nübüvvet-risalet vahyi alan peygamberler vahyi hakikatle karşı karşıya olduklarına ikna edilirler; bütün şüphelerden arındırılırlar.

Musa peygamber görevinin hakikatine "ateş" işaretiyle ikna edilmiş, Peygamberimiz Muhammed (s)'de Cebrail (a)'ın asli suretiyle muhatap olmuş, bütün peygamberler benzer mu'cizevi şekillerde görevlerinin gerçekliğine ilişkin ikna işaretleriyle karşılaşmışlarıdır.11

4- İnayet vahyi sözsüzdür; nübüvvet-risalet vahyi sözlüdür.12

5- İnayet vahyi "aracısız, doğrudan içe doğuş şeklinde" gerçekleşir; Musa (a) hariç peygamberlere gelen nübüvvet-risalet vahyi vahiy melekleriyle gelmiştir.

E- VAHYİN TAŞIYICILARI: NEBİ RASUL

Peygamberler ve temel sıfatları "nebi-rasul"dür. Nebi Türkçe'ye "haber vermek, almak" şeklinde tercüme edebileceğimiz n-b-e kök harflerinden bir ism-i fail'dir. Bu durumda Nebi'nin terim anlamını; "Allah'tan haber alan-haber taşıyan insan" olarak tanımlayabiliriz. Rasul ise; "Elçi olarak görevlendirilmiş olan, elçilik yapan" kimse anlamına gelmektedir. Elçiler insanlardan olabildiği gibi, meleklerden de olabilir.13

Nebi ve rasul kelimelerinin aynı yere ve aynı göreve işaret edip etmedikleri konusunda bir çok tartışma yapılmıştır. Bu konudaki tartışmalar iki karşıt görüş etrafında gerçekleşmiştir:

Birincisi Kelamcıların Görüşü: Onlara göre Nebilere kitap-şeriat verilmemiştir, onlara Rasullerin kitabına-şeriatına tabidirler. Formüle edersek Kelamcılara göre "Her rasul nebidir; her nebi rasul değildir." Oysa bu tasnif Kur'an'dan onay alabilecek gibi gözükmemektedir.14

İkincisi Mealcilerin Görüşü: Tarih üstücü bir yöntemle Kur'an'ı okuyan -anlamı Kur'an'ın mushafıyla sınırlayan ve sanki kendilerine iniyor-muş gibi okuyan- bazı mealciler'e göre de rasul ile nebi birbirinden farklı muhtevalara sahip kavramlardır. Mesela 19 hurufiliği ideoloji edinen Reşat Halife ve onun günümüzdeki temsilcisi olan Edip Yüksel bu kavramlar üzerinde kurdukları oyunla nebi-rasulün Kur'ani niteliğini tahrif çabası içine girmişlerdir. Amaçları kendilerinin rasul olduğunu ispatlamaktır. Bu amacın önünde Kelamcılar'ın tasnifini engel olarak gördükleri için, onların formülasyonunu tersine çevirerek yeniden üretmişlerdir: "Her nebi rasul'dür; her rasul nebi değildir." Bu tasnifin de Kur'an'dan onay alması mümkün değildir. Çünkü Kur'an'ın beyanlarına göre rasuller de vahiy-şeriat alan peygamberlerdir.15

Bu durumda üçüncü bir tasnifi teklif etmek zorundayız. Kur'an nebi ile rasul nübüvvet ile risalet arasında ayırım yapmamıştır. O halde "her nebi rasul, her rasul de nebi"dir.16

F- YALANCI PEYGAMBERLİK OLGUSU

Nebilerin ve rasullerin sonuncusu Muhammed Mustafa (s)'dir. (Ahzab,33/40) Ondan sonra nebi-rasul gelmeyecektir. Buna rağmen tarih boyunca yalancı peygamberlik olgusuna sürekli rastlanmıştır.

Asru'n-nebide peygamberlik iddiasında bulunan bazı isimler şunlardır: 1-Müseylime el-hanefi 2-Secah et-Temimiyye adlı kadın 3-Esved el-Ansi 4-Tuleyha el-Esedi.

Günümüzde peygamberlik iddiasında bulunan çok sayıda isimden bazıları şunlarıdır: 1- Reşad Halife (19 hurufiliği) ve onun yolundan giden Edip Yüksel (Resullük iddiası var, ancak sözlü bir vahiy kaynağını insanlara tebliğ etmemiştir) 2- İskender Evrenesoğlu (Rasullük iddiası vardır ve sözlü vahiy aldığı iddiasıyla son derece komik ve çelişkilerle dolu bir 21 sureli(!) metni "Risalet Nurları" adıyla tebliğ etmektedir.) v.d.

Yalancı Peygamberlerin ortak özettikleri

a) Kur'an'ı inkar etmemişlerdir, onu yenilemek istedikleri iddiasıyla ortaya çıkmışlarıdır. Mesela Bâbîliğin kurucusu Mirza Ali Muhammed Rıza (1819-1849) ve "Kitabu'l-Akdes" ismiyle Kur"an'ı taklit etmeye çalışan Bahâiliğin kurucusu Mirza Hüseyin Bahâulllah (1817-1892) peygamberimizin risaletini açıkça inkar etmemişlerdir.

b) Kur'an'ı bazı hükümlerini nesh etmeyi-değiştirmeyi teklif etmişlerdir: Namazın rükusu, secdesi, mirasın bölüşümü, kıtal cihadının geçerliliği, hadlerin biçimleri vd. konularda değişiklik teklifleriyle ortaya çıkmışlardır. Çağdaş müseylemelerden Edip Yüksel hocası Reşad Halife'den aldığı ilhamla Tevbe Sûresi'nin son ayetini mushaftan çıkarmaya çalışmışlardır.

c) Kendilerini olağanüstü dönemlerin kurtarıcısı olarak sunmuşlardır. Mesela İskender Evrenesoğlu kendisine vahiy geldiğini iddia ettiği yıllar (1972-1982) yılların Türkiye'sinde sağ-sol çatışmalarının, toplumsal huzursuzluk ve çatışmaların hayatı felç ettiği yıllardır ve kendisini "anlaşmazlıları giderecek bir projenin sahibi" olarak takdim etmektedir. Yani toplumun en çok ihtiyaç duyduğu birlik ve beraberliğin teminatı, bölücülüğün ilacı.

G- ÇEŞİTLİ VAHİY TASAVVURLARI

1-Yahudilerde ve Hristiyanlarda

Vahiy sadece peygamberlerle sınırlı değildir; üst düzey din adamlarının da kutsal metinlerde yer alma hakkı vardır; Eski Ahit böyle oluşmuştur. Hristiyanlar'da vahiyle vahyi alan aynıdır. Yani İsa peygamber aynı zamanda vahyin kendisidir.

2-Cahiliyye Arapları'nın Vahiy ve Nübüvvet Tasavvuru

Kur'an'ın bize tanıttığı Arap aklında kimi zaman şaire şiirini oluşturması için haber getirenin cinler olduğu vehmi yaygındır. Buna göre "her şairin bir cini vardır; bu kadar tumturaklı ve hayranlık uyandıran şiirleri de bu sayede söylemektedir." İşte Cahiliyye Arap Aklı peygamberimizi sıradanlaştırmak, herhangi bir şair durumuna düşürmek için, ona mecnun/cinlenmiş, cin istila etmiş sıfatını layık görmüşlerdir.17

3-Müslüman Tarihselcilerin Kur'an'ı Rasyonalize Etme Tutkusu

Vahyin gaybi boyutu atlanarak salt rasyonel bir formda açıklanmaya çalışılması, tarihselci İlahiyat alanında Jung'un bilinçaltı teorisini kullanmak istemelerine yol açmıştır. Oryantalistlerden Watt'a göre "Tanrının vahyini bilinçaltı yoluyla gönderme ihtimali vardır"18

Fazlurrahman peygamberimizin Cebrail (a) ile hepsi iki defa karşılaştığını, ikisinin de ruhani olduğunu, fiziksel bir tecrübenin var olmadığını iddia etmekte, Hicr Suresi, 15/8'de bahsi geçen azap melekleri ile ilgili bağlamı hiçe sayıp - sanki ayette bahsedilenler vahiy melekleri imiş gibi "peygamberimize vahiy için melek gönderilmediği"ni iddia etmektedir.19

Ruh'u "peygamberin kalbinde oluşan ve ihtiyaç olduğu zaman vahiy şekline dönüşen bir kuvve veya bir duyu veya bir araç" olarak yorumlayan Fazlurrahman görüşünü Buhari'de de geçen bir hadise dayandırmaktadır.20 Fazlurrahman'ın görüşünü dayandırdığı hadise göre Kur'an bir defada topluca indirilmiştir. Oysa çok sayıda ayette Kur'an'ın peyder pey "tertilen" indirildiği beyan edilmektedir.21 Fazlurrahman'a göre peygamber hakikati sezgi yoluyla bir çırpıda kavramış, içten gelen itici bir güçle bu hakikati tesirli sembollere dökerek avamın/sıradan halkın anlamasını sağlamıştır.

4-Geleneksel Batınilik

Vahdeti vücutçular velayet vahyini uydurarak tıpkı modern rasyonalistler gibi Kur'an vahyini aştıklarını iddia etmişlerdir. İbn Arabi ricalü'l-gayb'ın (gaybın adamlarının) hiyerarşisini şu şekilde belirterek kendi evrim tasavvurunu ortaya koymuştur: Nüceba, Nukeba, Abdal, Evtad, İmameyn, Kutup. Kutup velayet makamıdır ve kişi bu aşamada Kur'an vahyini aşan, doğrudan sözlü bir vahiy alabilir.22

Geleneksel batıniler Kur'an'daki "salih kul kıssası"nı ölümsüz hızır kıssasına dönüştürmüşler; Hızır'ı Musa peygambere yol gösteren bir veli gibi takdim etmişlerdir. Bu kurgu ile onlar velilerin peygamberlerden daha üstün olduklarını, aldıkları vahyin de, Kur'an gibi nübüvvet-risalet vahyinin ürünü olan kitaplardaki bilgilerden daha değerli olduğunu iddia etmişlerdir.

Hızır olarak tahrif edilen salih kul kıssasında geçen "salih kul" gayb bilen bir elçidir.23 Allah sadece elçilerini gayba muttali kıldığına göre, salih kul bir 'Rasul'dür.24 Yüce Allah peygamberimizden önce kimseye ölümsüzlük vermediğine göre25 bu kişi "Musa peygambere olayların ardındaki gerçeklere dikkat etmesini, olaylara yüzeysel bakmaması gerektiğini öğreten" bir melektir.

SÖZÜN ÖZÜ

Yüce Allah'ın ilgisiz olmadığı hiçbir varlık yoktur. O yarattığı soyut-somut bütün varlıklarla iletişimini vahiy yoluyla kurmaktadır. O'nun iradesinin hüküm ferma olmadığı hiçbir varlık alanı yoktur; Yüce Rabbimizin kullarıyla iletişimi -küllî-cüzî ayrımına tutulmaksızın- her şeyi kapsar ve O yarattıklarıyla olan kesintisiz iletişimini, tüm ayrıntıları kapsayan alakasını vahiy yoluyla gerçekleştirir.

Sözün en güzelini Yüce Allah söyler; "Göklerde ve yerde olan her şey O'na aittir: Hepsi O'nun iradesine tabiidir." (Rûm, 30/26)

Dipnotlar:

1- Vahyin kelime anlamlarının geçtiği ayetler için bkz. 1- sevk etmek/iş yapmaya yöneltmek; bkz. Nahl suresi, 16/68 vd. 2- işaret etmek/ima ile iletişim kurmak; bkz. Meryem, 19/11. vd. 3- Teshir etmek/emrini dinletmek için denetim altına almak, İçgüdü yerleştirmek; bkz. Yusuf, 12/68-69; Nahl, 16/12; Zilzal, 99/15. vd 4- İçe doğuş şeklinde ya da elçi melek aracılığıyla kalpte istenen mesajı meydana getirmek; bkz. Hud, 11/37; Mü'minun, 23/27; Kasas, 28/7. vd. 5- Gizlice seslenmek-fısıldamak; Enam, 6/112.

2- Bkz. En'am, 6/112.

3- Şurara, 26/221-223.

4- Meryem, 19/5-11.

5-Enfal, 8/12.

6- Şuhud âlemine yapılan vahiylere örnekler: Dünyaya ve tabiatın hareketlerine tesir eden vahiy için bkz. Zilzal, 99/4-5; Arıya yapılan vahiy için bkz. Nahl, 16/12, 68-69; Gökyüzüne vahiy: Fussilet, 41/12; Cenin'e elest bezmi olan ana rahminde yapılan vahiy: Araf, 7/172.

7- Peygamberlere ve salih müminlere tarih boyunca inayet vahyi bu yolla gelmiştir.

8- Sadece Musa (as) bu yolla vahiy gelmiştir; Taha Suresi, 20/11-17.

9- 1. Örnek Musa (a)'ın annesi: Taha, 20/38-39. 2. Örnek Meryem (a)'in iffetli oluşunu teminat altına alan ona güven aşılayan ve rızık kaynaklarını gösteren ilhamlar için bkz. Meryem, 19/24-26. Zekeriyya (a)'a oğul müjdelenmesi örneğinde görülen yöntem de böyledir; amaç sözlü bir vahiy indirmek değil, yardım etmektir; bkz. Meryem, 19/7-11. Bu arada bir ayrıntı gözden kaçırılmamalıdır: Cebrail'in Meryem (a)'ı insan suretinde ziyareti sözlü bir mesaj getirmek için değil, bir eyleme elçilik yapmaktır/Allah'ın takdirini gerçekleştirmek içindir; bkz. Meryem, 19/16-29; Tahrim, 66/12. 3. Örnek Havariler: Havarilere "imanda yakine erişmeleri için" yapılmıştır; hiç birinin birbirinden haberi yoktur, tamamıyla içe doğuş şeklinde gerçekleşmiştir; bkz. Maide, 111-115. 4. Örnek Ashab-ı Kehf: Onlara mağaraya sığınmalarını telkin eden sözsüz mesaj, sözsüz vahiyle ilahi inayeti taşımıştır; bkz. Kehf, 18/16.

10- Kur'an'da dört örneğine rastladığımız inayet vahyine muhatap olan müminler kendilerinin yaşadığı hali başkalarına sözlü bir mesaj olarak aktarmamışlardır. Oysa nübüvvet-risalet vahyine muhatap olan peygamberler tebliğ yapmışlardır, hatta tebliğ etmediklerinde öldürülme tehdidi altında kalırlar, bkz. Enam, 6/19; Şura, 42/48.

11- Örnek olarak bkz. Taha, 20/9-18; Necm,53/2

12- İnayet vahyine muhatap olan hiçbir mümin bunu başkalarına sözlü olarak beyan etmemiştir. Oysa peygamberlere gelen vahiy sözlü mesajlar içerdiği için beyan edilebilir gerçekliktir. Mesela Kur'an için kelime (Bakara, 2/37.), kelamdır (Bakara, 2/75, Tevbe, 9/6), kavi (Zümer, 39/18, Müzzemmil, 73/5; Tarık, 86/3), hadis (Kehf, 18/6; Zümer, 39/23,55, Necm, 53/59, Mürselat, 77/50.) ifadeleri kullanılmıştır; ki hepsi de sözle ilgilidir.

13- Melekler için de Rasul sıfatı kullanılmıştır. Çünkü melekler Yüce Allah'ın rahmetinin ve gazabının elçiliğini yaparlar. Cebrail (a) ve diğer vahiy melekleri için Rasul sıfatı verilmiştir, bkz. Bakara, 2/97; Nahl, 16/2, 102; Şuara, 26/193-194; Fatır, 35/1 vd.

14- Kur'an'ın Kelamcılara cevabı: Nebilere de kitap-şeriat verilmiştir: Al-i İmran, 3/81; Ahzab, 33/7.

15- Çağdaş müseylemeciliğe soyunarak kendilerinin rasul olduklarını Kur'an'dan İspatlamaya kalkanlara Kur'an'ın cevabı nettir: Rasuller'e de kitap-şeriat verilmiştir; bkz. Hadid, 57/27; İsmail (a) için nebi-rasul nitelemesi için bkz. Meryem, 19/54. Harun (a) için nübüvvet-risaiet nisbet edilişi için bkz. Nisa, 4/163; Şuara, 26/13; Kasas, 28/34.

16- Fevzi Zülaloğlu, Nübüvvet ve Risalet, 1,2, Haksöz Dergisi, sayı: 98-99, İstanbul, Mayıs-Haziran,1999.

17- Mecnun'un delirmek değil de, kaynağı cin olan sözler söylemek bağlamında geçtiği ayetler için bkz. Hicr, 15/6; Nahl, 16/103; Saffet 37/36; Duhan, 44/14; Tur, 52/29-30; Kalem, 68/2, 51; Tekvir, 81/22.

18- Watt Montgomery, Muhammed'in Mekkesi, A.Ü.İ.F. 1995, Ankara, s.12.

19- Fazlurrahman, Ana Konularıyla Kur'an, çev. Alpaslan Açıkgenç, Fecr yayınları, Ankara, 1987, s. 199, 207,208.

20- Daha geniş bilgi için bkz. Fazlurrahman, Ana Konuları ile Kur'an, Fecr yay. Ankara, 1987, s. 210; 199, 207-208 v.d.

21- Örnek olarak bkz. Furkan,25/32-33.

22- bkz. Ibn Arabi, Fusus, Mukaddime, 3-5; Mevlana Celaleddin Rumi, Mesnevi, cilt-l, Dibace, cilt-IV, s. 325-327; 5aid Nursi, Sikkei Tasdiki Gaybi, İstanbul, 1958, s.224.

23- Kehf, 18/60-70. 24-Al-i İmran, 3/179. 25-Enbiya, 21/34.