Yeni Bir Köleliğe Doğru: Dijital Kölelik

Cahit Çekmen

Modern dünyanın teknolojik yenilikleri, günden güne hayatın içine daha çok girmekte ve her insanın, anlam ve değerler dünyasında da farklı değişiklikler yapmaktadır. Uzun yıllar kablolu bağlantılarla, geleneksel telefon ve teleks üzerinden yapılan iletişimin yerini, bugün daha yaygın kablosuz internet ve bilgisayar teknolojileri almıştır. Bu dijital teknolojiler, her geçen gün etkinliğini artırarak büyük kitleleri de içine almakta veyeni dünyanın şekillenmesinde önemli görevler üstlenmektedir.

Sanayi devriminden sonra, toplumsal değişim anlamında en büyük etkiyi yaratan ve adına “dijital devrim” de denilen yeni bir dönemle karşı karşıyayız. Bu dijital devrimin en önemli dönüştürücülük görevini hiç kuşkusuz “sosyal medya” üstlenmektedir. Yapılan son araştırmalara göre dünyada sosyal medya kullanıcı sayısı Facebook’ta 2 milyarı geçti, YouTube’da 1,5 ve WhatsApp’ta da 1,3 milyara ulaştı. Bu araştırmalarda dünya nüfusunun yarısının elinde bir cep telefonu olduğu tespiti1 ortaya konmuştur. Bu, telefonun sadece film izlenen ve müzik dinlenen bir eğlence aracı olmadığını ve sosyal medyanın önemini gözler önüne sermektedir. Sayısı milyarları geçen ve bugün dünyanın en büyük ülkesinin nüfusunu bile çoktan geçmiş olan bu etkileşim dünyası için, bütün egemenlerin bu alanda kendine bir yer kapmaya çalışması, burayı çağın yeni çatışma alanına dönüştürdüğü gibi, kendine has yeni teknolojik mücadele enstrümanları kuşanmasına da sebep olmaktadır.

Feodal çağda sömürülen ve köleleştirilen köylü sınıfı için kölelik, sanayi devrimiyle yeni bir şekle bürünse de aslında sömüren ve sömürülen sınıf açısından çok değişen bir şey olmamıştır. Her ne kadar sömürülen kitleler için bazı ideolojik yöntemler bir kurtuluş olarak denense de bu ideolojilerin tezlerinin iflası ile yakın tarihimizde bir çözüm üretilememiştir. Milyonlarca insanın ölümüne, sayısız maddi ve manevi yıkımlara sebep olmalarının yanında bu ideolojilerin ömürleri, yeni dünyaya taşınmalarına da yetmemiştir. Sanayi devrimi ile feodaliteden modernizme taşınan kölelik, şimdi de sistemini dijital teknolojik araçlar üzerinden yeniden kurgulamaktadır. Modern zamanlarda yeni isimler alsa da kölelik, her çağa ve zamana kendini uyarlayarak devam etmektedir. Aslında her yeni sistemle beraber değişen sadece egemenlerin kullandıkları sömürü araçları olmaktadır.

Geçmişte bütün kölelik sistemleri, güç ve otorite üzerinden tahakküm kurmak suretiyle oluşturulmuş ve efendileri tarafından insanların düşünme, algılama ve sorgulama yetileri engellenmiş, hayatlarının her alanı efendinin inisiyatifine bırakılmıştı. Aslında günümüzde de kölelik şekil değiştirerek büyük oranda devam etmektedir. Dijital teknolojiler ile küreselleşen günümüz dünyasında; geçmişteki feodal kölelikten sıyrılarak modern köleliğe evirilen köleliğin bugün yeni bir tanımlamayla karşı karşıya kaldığını görüyoruz. O da kitlelerin üzerinde oluşturduğu güçlü bağımlılıklardan dolayı bugün adına “dijital kölelik” de denilebilecek yeni bir kölelik oluşturmaktadır. Bu yeni köleliğin öncekilerden farkı gerçek zaman ve mekân dışında gerçekleşmesidir. Bu kölelik, kişileri, bağlı oldukları coğrafyalardan kopararak küresel dijital bir alana ve zamana çekip istenilen algıları oluşturmakta ve insanları siyasi veya ekonomik ajanlar olarak kullanıp tahakküm sağlamaktadır. Bugün söz konusu egemenlik alanlarını, teknoloji üzerinden hâkimiyet kurmuş “dijital efendiler” üstlenmişlerdir. Bu efendiler hâkimiyet alanlarını teknolojinin sunduğu imkânları da kullanarak zaman ve mekânla sınırlandırılamayacak bir esnekliğe kavuşturmuşlardır. Her coğrafyaya, her şehre, kasabaya ve hatta herkesin bizatihi özel alanlarına kadar, vakitli vakitsiz ulaşarak büyük bir etkinlik kazanmışlardır. Artık bu egemenlerin hedefledikleri amaçları coğrafi kısıtlılığın, teknoloji sayesinde aşılması ile her coğrafyadan insan, bu egemenlerin sömürü menziline girmiş ve bu kölelik bütün coğrafyalara taşınarak yaygınlaşmıştır. Bugün bu güçler, daha büyük kitlelere, herhangi bir zaman ve mekân engeliyle karşılaşmadan rahatlıkla ulaşabilmektedir. İnsanların teknolojiyi etkin kullanmasıyla bedensel yapılan işler günden güne azalmaktadır. Bu teknolojiler insanlara her şeyi uzaktan kumanda marifetiyle yapabilme kolaylığı sağlayarak insanlardaki rahatlık duygusunu oldukça körüklemiştir. Bu durum özgürlüklerini çaldırma pahasına da olsa devam etmektedir.

Dijital teknolojiler, önceleri, sadece haberleşme olarak başlayan sonra her türlü bireysel, kurumsal ve ticari işlemlerin kişisel internet kullanıcı cihazları üzerinden yapılmasıyla, hayatın her alanında kolaylık sağladığı için sirayet etmiştir. İnsanın tüm hayatını ilgilendiren bütün alanları içine almasıyla oluşturduğu bağımlılık çoğu zaman nerdeyse bir köleliğe dönüşebilmektedir. Bu kölelik de diğer tüm kölelikler gibi insan üzerinde ilkin yeni dil, farklı bir temsil ile yeni bir kimlik inşası oluşturmaktadır. Kişiyi, çoğu zaman farklı platformların etkileşimine göre değişen, ortamsal, istenileni düşünmeden hemen yapan, zincir komutlar doğrultusunda itaatkâr davranan bir hale soktukları gibi, düşünce, davranış ve doğru-yanlış algısını istedikleri şekilde yönetmekle, kişilerin inanç dünyalarına müdahale edip bağlıları üzerinde büyük bir kontrol ve yönetim üstünlüğü kazanmaktadırlar.

Akıllı telefonlar ile dijital teknolojilerin hayatımızın içine girmesi, masumane faydalarının yanı sıra küresel dünyanın egemenlerine büyük bir zemin kazandırmıştır. Bu teknoloji, insanların, bilinç ve algı mekanizmalarını daha çok görsel dijital enstrümanlara bağlamak suretiyle onların, duygu, düşünce ve anlam dünyasına dair, hızlı anlık paylaşımlar yanında; kültür, sosyal, müzik, sanat ve ekonomik içerikli paylaşımlarla insanlarda ciddi bir ihtiyaç ve dolayısıyla sıkı bir bağımlılık ilişkisi oluşturmaktadır. Özellikle erken yaşta bu teknolojilerle (oyun ve eğlence dünyası ile) tanışanlarda sıkı bir bağımlılık yaratan sağlık sorunlarının yanında, kişilik, gelişim bozuklukları ve ciddi algı sorunları da oluşturmaktadır. Bu bağımlılık artık, “teknolojik bağımlılık” olarak sağlık otoriteleri tarafından da bir hastalık olarak kabul edilmekle beraber, ülkemizde klinik tedavilere başlanmış bulunmaktadır.2 Bu kadar ileriye giden sağlık sorunlarının yanında, kişilerin sahip oldukları değerleri, mahremiyet sınırlarını da aşarak, kontrolü pek mümkün olmayan ve daha çok "düşük sokak profilli ahlak" denilebilecek, değer ve norm tanımayan ortamsal yeni bir kimliğe büründürmektedir. İnsanları zamanla, bulundukları kültür, inanç ve değer ortamlarından kopararak, egemenlerin kurguladığı dijital mekânın talep ve arzuları doğrultusunda tepki veren; dijital platformun izin verdiği kadar ahlaklı, itaatkâr ve baskın platformların güdümünde davranan bir kişiliğe büründürmektedir. Çünkü bağımlılığın güçlü olabilmesinin ön şartı; itaatkâr, sorgulamayan, talimatları hemen yerine getiren silik insan üretmektir.

Bu dijital ortamlar zaman ve mekân belirsizliği oluşturduğu gibi, gerçeklik algısının doğasıyla oynayarak, güvenlik hissinin kaybolmasına da sebep olur. Gerçek tanımlanmış ve belirlenmiş zaman ve mekânlar insanın kendini güvende hissetmesine sebep olur. Kendini ve muhataplarını gerçek zaman ve mekânlarda algılayarak onlara dokunabileceğini, zor zamanlarda onlara ulaşabileceğini bilmek insanlara güven verir. Zaman ve mekânsal ayrışma ile sanallaşan ilişkiler, duygusal belirsizlikler oluşturduğu gibi insanların en önemli duygusal ve mekânsal taleplerinden olan güvenlik duygusunu da zedeler. Gerçek mekân dışında, dijital mekânlarda uzun zamanlar geçirmek, zeminin kaybolmasına ve duygusal tatminin yitirilmesine neden olur ve zaman ile mekânın gerçek dışılığı, insanları hayatın gerçek dışılığına çekmekte, bu da kişileri farklı güven ve anlam arayışlarına itmektedir.3 Zaman ve mekân ayrışmasıyla oluşan güvensizliğin yerine üretilen ihtiyaçlar üzerinden sanal dünyada ortak sembol, inanç ve kabuller sağlanarak kişiye farklı sanal birliktelikler, bağlılıklar ve gruplar üzerinden dijital ailenin bir ferdi olması zemini hazırlanır. Emoji (duygu), imaj ve sembollerle oluşturulan dil, mekanik duygu transferi, yeni bir idrak sunarak düşünsel olanı geri plana itmekte ve görünen objenin kendi kişisel ve toplumsal değerleriyle algılamaya ve tanımlamaya fırsat vermeden, spot bir akış içerisinde istenen hedefe odaklayarak, insanın zihinsel denetim mekanizmalarını devre dışı bıraktırmaktadır. Bu da objenin istenilen şekliyle kabulünü kolaylaştırmaktadır. Kişinin düşünmeye ihtiyaç duyamayacak bir hale getirilerek istenilen komutu istenilen zamanda yapması, üretilen içeriklerle sağlanır. Bu içerikler; yaş, cinsiyet, ahlak ve inanç değerleri gözetilmeden algı dünyasına ustaca sokulmaktadır. İzinsiz, kontrolsüz, yasaksız, kısa, hızlı, spot, akışkan, düşünce ve inanç dolu bu mesajların duygu düşünce ve inanç melekelerini akış içeresine hapsederek, uyduruk, istenildiğinde değişen çok kişilikli itaatkâr ve aynı zamanda kendinin bağımlısı yapılabilmektedir.

Büyük bir küresel içerik havuzu içinde; her kesime, her düşünceye ve her inanca uygun milyonlarca içerik üretilmektedir. Her ne kadar bu içeriklerin görünürde sahibi yok gibi görünse de aslında yine bu egemenlerin yönetiminde olan hedeflere doğru insanları sürükleyebilmektedir. Bu dijital dünya, milyonlarca içerik üreterek hedeflerini ustaca saklayabilmesinin yanında bu içerikleri kullananların özelliklerini, kullandıkları ve paylaşımda bulundukları objelere göre kimliklerini, faydalı işler için üretilen fakat geri planda ajanlık yapan programlar ile rahatlıkla elde ederek, analiz edebilmektedir. Elde edilen bu bilgiler, üretilen küresel pazarda ve istenilen hedeflere ulaşmak için rahatlıkla kullanılmaktadır. Bireylerin üzerinde hangi siyasi algıya teslim olması gerektiğinden tutun hangi markayı giymesi gerektiğine kadar, tüm tutum ve davranışları yönlendirmede artık etkinliği yadsınamaz bir hale gelmiştir.

Aslında bu mesajların ortak tarafı da kişiyi emeksiz bir şey elde etmeye, yasak veya legal olana, iyi veya kötü olanı, helal veya haram olanı ayırt etme erdemini, hızlı akan içerikler arasında düşünmesine bile fırsat vermemesidir. Kişinin bedeni ile var olduğu dünyadan koparılıp, dijital dünyanın egemenlerinin istediği sahte ve sanal bir dünyaya taşınmasıyla beraber insanın gerçeklik algısı, sanal görüntüler arasında kaybolup gitmektedir. Toplumdaki her bireyin; bulunduğu gerçek mekânsal bağlılıklardan kaynaklanan inanç, ahlak, örf vb. kültürel değerleri, mekânın gerçekliğini kaybedip sanallaşmasıyla beraber farklılaşmaya başlar. Böylece muhatap olduğu platforma göre davranmak suretiyle, sosyal bukalemuna4 dönüşen bireyler, öz benliğinden uzaklaşarak dissoyatif5 kişilik bozukluğuyla karşı karşıya kalır. Sosyal hayattaki karakteriyle tanınan bir kişi, sosyal medya ortamında tamamen farklı bir kişilik sergileyerek gerçek karakterinden zamanla uzaklaşmaktadır.İnsanlarla yüz yüze ilişki kuramayan, başkaları tarafından beğenilmeyeceğini düşünen bireyler sosyal medyanın gizleyici dünyasında kendilerini mutlu ve huzurlu hissetmektedirler. Bununla birlikte sosyal medyanın rahat ve özensiz ortamı, gösterilen yoğun ilginin bir diğer nedenidir. Sosyal medyanın sağlamış olduğu bu rahat ortam bağımlılığı pekiştirmekte ve reel hayatın gidişatına etki etmektedir. Sosyal medya bağımlılığı daha çok gençleri etkisi altına almaktadır. Ekonomik problemler, psikolojik sorunlar ve fiziksel eksiklikler bireylerin reel dünyadan kaçarak sanal dünyaya sığınmalarına neden olmaktadır. Ancak bu durum sosyal ilişkilerin bozulmasına neden olmakta ve bireyleri pasifize etmektedir. Ailelerin sosyal medya konusunda bilgi sahibi olmaması ve çocuklarını bilinçli bir şekilde yönlendirememesi sosyal medya bağımlılığını tetikleyen başlıca nedenler arasında yer almaktadır. Sosyal medya bağımlısı olan birey gerçek ve sanal ayrımını kaybederek toplumsal hayattan kopuş noktasına gelmektedir.6

Dijital medyanın istediği gibi kuşanan ve gerçek mekândan kaçan insanın anlam arayışı, sahte görüntüler arasında sanal mekânın zaman içerisinde içeriklerle oluşturduğu kültür, din algısına ve sanal bağlılıklara teslim olur. Her dijital platformun ortamına uygun kişiliğe bürünen ve çoğu zaman gerçek kimliğinden uzaklaşan kişi, psikolojik ve cinsel saplantılara açık olabildiği gibi, gerçek hayat ile arasına zamanla mesafe koymaya başlamasıyla büyük yalnızlıklara sürüklenmektedir.

Sosyal medya araçlarının her alanda yaygınlaşması kullanıcılarının kişisel bilgi güvenliğini de tehlikeye atmaktadır. Kişilerin tavırları, zevkleri, davranışları, inançları ve ilgi alanları bu egemenler tarafından, gizli geri dönüşüm programlarıyla analiz edilmekte ve her türlü kullanıma ait kişisel profiller elde edilmektedir. Dijital güvenlik zafiyeti ile elde edilen profillerin egemenlerin temel olarak hedefledikleri gayelerine hizmet etmesi sağlanmaktadır. Bu hedefler öncelikle, siyasi, ticari ve kültürel amaçlara hizmet etmesi için dönüştürücü talepler ve temel kabuller üretmek için etkin olarak kullanılmaktadır.

Dünyadaki savaşların temel sebeplerinden olan egemenlik talebi, zaman ve mekân değişse de değişmemektedir. Onun için bugün belli merkezlerden kurulan iletişim ağları da bu egemenlere herhangi bir şekilde hizmet etmektedir. Her kişiye anlık ulaşabilmesi pratikliğinden dolayı sosyal medya, küresel dünyanın en büyük silahı haline gelmesi ve egemenlik kurmak için hiçbir kuralın, düzenin ve ahlakın olmaması, bu egemenlik alanında yapılan çatışmaların acımasızlığını gözler önüne sermektedir.

Oluşturulan bu mekân, zaman ve sınır tanımayan yeni dünyaya karşı, edilgen ve tepkisiz kalamayacağımız gibi, bu alanda kendimize nasıl bir yer edineceğimizi ve bu edineceğimiz yeri, neye göre ve nasıl belirleyeceğimizi tespit etmekte çok ciddi toplumsal çelişkiler yaşamaktayız. Etkin bir mücadele için, bireysel bir mücadele yapmanın yanında, toplumsal ve daha çok kurumsal etkin mücadelelerin oluşturulması hayati önem arz etmektedir.

Nispeten son zamanlarda gündeme gelen medya okuryazarlığı7 gibi çeşitli bilinçlendirme çalışmaları başlamış olsa bile çok yeterli görülmemektedir. Bu bilinçlendirme çalışmalarının ilk önce aile çatısı altına yapılabilecekler sosyal kurumlar tarafından öğretilmelidir. Ayrıca bilinçlendirme ve faydalı kullanım bilgilendirmelerinin yaygınlaştırılması ilkokuldan başlatılarak tüm eğitim kurumlarında belli müfredata bağlanarak yapılmalıdır. Tüm sağlık kurumları ve konu ile ilgili sivil toplum destekli bilinçlendirme faaliyetlerinin de yapılması, küresel köleliğe karşı geleceğimizi kendi irademizle, özgürce belirlemek açısından oldukça önem arz etmektedir.

Dipnotlar:

1- https://wearesocial.com/special-reports/digital-in-2017-global-overview

2- Bakırköy Prof. Dr. Mazhar Osman Ruh Sağlığı ve Sinir Hastalıkları E.A. Hastanesi (BRSHH) bünyesinde faaliyet gösteren İnternet Bağımlığı Polikliniğinde klinik tedaviler verilmektedir. Bağımlılığın üst düzeylere ulaştığı durumlarda başvurulan sosyal medya ve çevrimiçi sohbet bağımlılarından, internet üzerinden alışveriş meraklılarına, cinsel içerikli site tutkunlarından saatlerce bilgisayar oyunu oynayanlara kadar yetişkin, kadın-erkek, ergen, çocuk birçok kişiye uzmanlar tarafından farklı tedavi yöntemleri uygulanmaktadır.

3- Prof. Dr. Kenan Çağan, “Değişim ve Postmodernlik: Zaman ve Mekân Bağlamında İletişim Araçları ve Anlamları”, Edebiyat Dergisi, Sayı: 17, Selçuk Üniversitesi, 2017

4- Sosyal Bukalemun: Girdiği her ortama göre renk(kişilik) değiştiren insan.

5- Çoklu kişilik bozukluğu.

6- Yrd.Doç.Dr.Ali Murat Kınık, Sosyal Medya Araştırmaları, Çizgi Yayınları, 2013

7- Medya okuryazarlığı: Medyanın ilettiği mesajların doğru okunması, kişiye medyanın sunduğu dünyanın gerçek olmayabileceğini anlatması, medyanın yönetme fonksiyonun da olduğunun farkına varması gibi hedefleri içermektedir. Yani medya okuryazarlığı eğitimi medyayı doğru okuyan, çözümleyen, kitle iletişim araçlarından gelen iletilere eleştirel bakan bireyler yetiştirmeyi amaçlar.