Yemen’de Husi İşgali Sonrasında Üç Senaryo

Haksöz

Yemen Cumhuriyeti kutlamaya hazırlandığı 52. doğum gününden beş gün önce, 21 Eylül’de güne büyük bir patlamayla uyandı. Başkent Sana, hâlâ kuzeyden akın eden ve şehrin merkezine giden tüm yolları ele geçirmiş silahlı Husilerin elinden kurtarılamamıştı.

21 Eylül, Yemen tarihinde oldukça önemli bir gündü. 26 Eylül 1962’de imamların 5 asırdan fazla süren hâkimiyetinden kurtulan cumhuriyet, bu devrimin sona ermesi gerektiğine inanan ve imamların hâkimiyetinin doğal ve tarihî devamı olan silahlı Şii Husi grubunun eline düşmüştü.

Resmi açıklamaları başka şey söylese de Husilerin literatürleri şunu gösteriyor ki, cumhuriyete de Yemen anayasası ve hukuk sistemine de inanmıyorlar. Yemen Devrimini “imamlar rejimi”ne ve meşru yönetime karşı bir darbe olarak görüyorlar. Bu durumda Yemen’in geleceği hakkında üç olasılık ortaya çıkıyor.

Birinci Olasılık: İç Savaş

Yemen’de bir iç savaş olması durumunda ırkçı grupların ortaya çıkması için mümbit bir zemin oluşacağı göz önünde bulundurulmalıdır. Bu grupların önde gelenleri Şii Husiler ve el-Kaide’yle bağlantılı Ensarüş-Şeria örgütleridir. Bu iki grup ideolojik olarak birbirlerine cepheden karşıt durumdalar.

Daha şimdiden çatışma işaretleri ortaya çıktı. 12 Ekim Pazar günü gerçekleşen Sana müsaderesinden bir gün sonra bir el-Kaide grubu Kuzey Yemen’de Husilerin yoğunlukta yaşadığı el-Bakaa bölgesinde gerçekleştirilen ve 40 Husi’den fazlasının ölümüne neden olan bir bombalı araç saldırısını üstlendi.

Geçen Salı, Arap Yarımadasındaki el-Kaide örgütü, Husiler hakkında “Şia kâfirleri” ifadesini kullanarak tehdit dolu bir açıklama yaptı. Aynı zamanda ruhları ıslah edip kalplere huzur verecek olan yakın bir zafer sözüyle Sünnileri saflarında savaşmaya davet etti.

El-Kaide, Husilerin de bir parçası olduğu ulusal mutabakat konferansına saldırı düzenledi ve Husilerin lideri Abdul Malik el-Husi’yi camileri tahrip etme birimi başkanı olmakla, eğitim kitaplarını yakmakla ve Ehli Sünnet ve’l Cemaat’e karşı derin nefret beslemekle suçladı.

Diğer İslamcı güçlerin sosyal ve sivil barışa yönelik büyük tehdidi durdurmak için Şii Husilerle ayrılıkçı çatışmaları engellemeye gayret ettiği bir zamanda el-Kaide’nin bu keskin dili Husilerle olan husumetin gittikçe artması ve yaygınlaşmasına yol açabilir.

Radikal bir Sünni grup olan el-Kaide Yemenli gruplar içinde çok popüler değil. Benzer şekilde Husiler de Yemenli diğer Şii grupların ilgisini çekemiyor. Aslında Husilerin de bağlı olduğu mezhep olan Zeydiler Husilere karşılar ve onları Yemen’deki mutedil Zeydilerle ilgisi olmayan İran eksenli bir politik proje olarak kabul ediyorlar.

İkinci Olasılık: Başkan Hadi’nin Aden’e Nakledilmesi

Başkan Hadi, Sana’dan vazgeçerek, başkenti güneydeki Aden’e taşıma şeklinde bir niyetin bulunduğuna dair iddiaları yalanlıyor. Sana’daki Cumhurbaşkanlığı Ofisinde 14 Ekim Salı günü düzenlenen basın konferansında bu durumu belirtti. Bu iddiaları dedikodu olarak değerlendirdi. Oysa bu olasılık teklif edilmiş durumda, özellikle Yemen Cumhurbaşkanının güneydeki grupları yatıştırıp sükûneti sağlamasından sonra.

Bu tezi ileri sürenler kuzeydeki çatışmanın kuzeyli kabileler arası bir iktidar ve nüfuz çatışması olup, bu durumun güneyle bir bağlantısının bulunmadığını belirtiyorlar. Bundan ötürü eğer çatışmalar başkanın kendi görevini yapmasına engel olma aşamasına gelirse Yemen Cumhurbaşkanı Sana’yı terk edebilir.

Mamafih bu olasılık pek çok kesimin Husilere karşı mücadeleyi tercih etmeyip, bu işi devlete bırakmasından ötürü güçlü bir olasılık olma vasfını kaybetti. Başkan Hadi, Husilerle birlikte oluşturulacak hükümet karşılığında Husilerin silahlı güçlerini Sana sokaklarından çekmelerini dikte eden bir barış anlaşması imzaladı.

Üçüncü Olasılık: Yemen’in Küçük Devletçiklere Bölünmesi

Bazı Yemenli gruplar içinde bu gündem oluşmasına rağmen bu seçenek nihayetinde pek mümkün görünmüyor çünkü uluslararası toplum ve bölgesel güçler Yemen’in dünyayı ve özellikle de Körfez’i tehdit edecek olan fragmentasyon (parçalara bölünme) cehennemine düşmesine izin vermez.

Gerçek şu ki, uluslararası toplum federal bir sistemi teşvik ediyor ve (Sana’yı içeren) merkezî hükümet tekelinin kırılmasını daha uygun buluyor. Bu şekilde yerel gruplarla daha iyi irtibat kurulabilir ve Yemen halkı arasında güç ve sermayenin adil paylaşımı tesis edilebilir.

Bazı gözlemciler Sana içindeki etki ve güç merkezlerinin hegemonyasının, uzak yerleri ihmal ederken ülke kaynaklarının kontrolünü isteyen güçler arasında çatışmaların patlak vermesi ve çöküşün nedeni olduğuna inanıyor.

Yemenli analist, yerel ve bölgesel pek çok Arapça eserin yazarı Yasin et-Tamimi bu üç olasılığı da materyalistçe ve birbirinden farksız olarak değerlendiriyor. Bir kere, Yemen’de Zeydilerin politik hegemonyası artıyor ve Yemen toplumunun diğer bileşenlerine karşı marjinalleşmeye ve dışarıda tutmaya öncülük ediyorlar. Bu durum kaçınılmaz olarak mezhebî bir iç savaşa neden olacak; buna ek olarak ülke küçük devletlere bölünecek ve bu da Başkan Hadi’nin iktidarı kaybetmesiyle sonuçlanacak.

Et-Tamimi ekliyor: “Sana’da ne olduysa bunlar Amerikalılar, İngilizler, Suudiler ve onların yerli işbirlikçilerinin planıdır. Bunun ispatı şu ki, Yemen Dostları toplantısı geçen Çarşamba New York’ta yapıldı ve silahlı Husilerin başkent istilası kınanmadı. Bu durum gösteriyor ki, Husi milislerinin yaptıklarıyla uluslararası güçler arasında bir danışıklı dövüş vardır.

Ve ekliyor: “Daha da emin oldum ki, Sana’da ne olduysa bu önceden planlanmış bir karşı devrimdir. Bu şekilde bir halk isyanı gibi sunularak, yakın zamanda BM nezaretinde Yemenli partilerce imzalanan Barış ve İşbirliği Anlaşmasının yerine Körfez İşbirliği Konseyi’nin inisiyatifi ve BMGK kararlarıyla yeni bir süreç inşa edilmesi planlanıyor. Bu şekilde çözümü engelleyenlerin, BM yaptırımlarının, devrimin gençlerini katledenlerin gündemleşmesi unutturulmuş olacak.

Middle East Monitor / 29 Eylül 2014 / Çev: Esra Saraç