Yaşamın Tadına varmak

Sevgi Engin

"bir gül açmasın diyedir bütün yaptıkları ey gül! toprağına gübre olmak düştü bana..."

Eğer dedim, şelalenin uğultusundan kimseciklere sesimi duyuramadığım zaman ya da rüzgarından yaz ortasında üşüdüğümde bunları hissetmeseydim, bu güzelliğin benim için anlamı ne olacaktı? Bir tablonun önünde ruhsuz ve hissiz dolaşıyor olmayacak mıydım. Hayat zorluklarıyla, yalnızlıklarıyla, belki en çok da hasretleriyle anlam kazanmıyor muydu? İnsan, zorluklardan, yalnızlıklardan, hasretlerden, savaşımlardan kaçınayım derken, sahte cennetlere mahkum olup, kaybolmuyor muydu kendi kara deliklerinden birinde. Hayat biraz da canının yeisim hissedebilmekte gizliyordu tadını. Öyleyse kaç kişi yaşamın tadına varabiliyordu?

Yaşamak tadını Sevgili Ölüm Meleğinin büyüsünde ortaya çıkarıyordu en çok. O'na en yakın olduktan ve belki kıl payı kaçırdıktan sonra derin bir tutkuyla, can yakıcı bir azapla özledim. Bütün nimetleriyle yaşam namusunu yitirmiş bir kadın gibi kara oldu gözümde. Ölüm sonsuz susuzluğun ardından görülen ırmak kadar çekici, ama bir o kadar da seraba dönüştü. Zihnim ona kavuşmanın yollarını aradı. Artık düşlerime girer oldu. Hep uçurumlar, derin ve kutsal uçurumlar buldum kendime sevdalıların, savaşçıların teslim olmamak üzere kendilerini bıraktıkları. Hep uçtum ama hiç ölmedim düşlerimde bile."Salt ölmemek için yaşamak bir tür korkaklık ve onursuzluk değil mi?" diye düşünürken, salt yaşamamak için ölmenin de bir tür korkaklık olduğu sonucuna vardım. Sonra yüreğimi genişleterek, cesaretimi ve umutlarımı kuşanarak tekrar çıktım yaşamın karşısına. Kararlı ve istekli. Arkamda bıraktığım ayak izlerimin ünümü aydınlatan ışığa dönüşümünün vermiş olduğu rahatlıkla. En çok hapishane filmlerini izlerken delicesine sevinç duydum. Yaşadığım her ânın yüreğimi ve bilincimi ne denli zenginleştirdiğini duyumsadım. "Yaşam, sonsuz bir hazine sunar görmek isteyene" dedim. Gözlerimi açtım sonuna kadar. Çaresiz, yoksul insanlar gördüm. Cahilin bütün boyutlarıyla ne anlama geldiğini beş duyumla hissettim. "Koca pabuçlu Allah dede" diyen köylü kadının boğazına sarıldım.

Can yakıcı hasretlerin girdabına düştüm. Yarınlarımın, O'nun yanında son bulan kutlu yarınlarımın umudunu hiç bir kirli ele çiğnetmedim. Bahanelerle yüz çevirenlere, tedirginliklerle kapılarını örtenlere karşı Kitab'a hicret eyledim. Esenliğe öyle eriştim. Bu, bütün cesaretimi kuşanarak tekrar karşısına çıktığım yaşamda en çok hasretlerle boğuştum. Beton ve taş yığınlarının, kirli pencerelerin, daracık görüş kabinlerinin ya ötesinde ya da berisinde bıraktım en can dostları, en can kardeşleri. Özlem hep sığ ve yüzeysel kaldı. Sahte ve yılışık gülümsemelerin adı oldu. Hasret, mağrur ve ulu bir nehir gibi dingin ve derin büyüsüyle kuşattı bizleri. Hüzün yaslandığımız dostumuz oldu yalnızlıklarımızda. Kimselere demekten ar ettiğimiz...

Biz yüreklerimizi yeryüzü büyüklüğünde genişletirken anladık birbirimizi sevmenin ne anlama geldiğini.

Kitab'ın ışığıyla uyanmak için kullu sabahlara sabrı kendimize azık eyledik. Başımızı "hal"e karşı tevekkülle eğmedik. Direniş bildik yaşam için. Yaşam, sabrın -ama fitneyi uyandırmamak için başörtülerine uzanan ellere karşı duyulan sabrın değil- ama yalnızlığa sabrın, onca "var"lığa karşın Rabbe giden yolda ayaklarımız kanaya kanaya ilerlerken, tutunacak el ararken kendimize, boşluklarla sendelediğimiz yalnızlıklara sabrın, gösterişli ticarethanelerinde yitirdiğimiz eski dostlarımızın hüznüne sabrın, çileye sabrın, senelerdir göremediğimiz çocuklarımızın, annelerimizin, kardeşlerimizin hasretine sabrın, küfürlere, aşağılanmalara, falakalara ve askılara, zindanlara sabrın, giderek yaşama karşı sabrın libası artık derimiz oldu, öyle bütünledi bizi. Bunun için de korkmadık hiç bir şeyden sevgimizi ve sevdamızı yitirmekten korktuğumuz kadar.

Yaşam bütün bir evrendeki seslerin, notaların, harflerin senfonisinde bize hep aynı şeyi söyledi. Her şeye rağmen, bütün zayıf, bırakılmışlığımıza, ellerimizde tuttuğumuz kor ateşlere rağmen Allah ve Rasulü doğru söylemiş (33/22).

Yükümüzü aldık. Bir kitabı koyduk çıkınımıza, bir de umutlarımızı. Tane tane tadına varmaya koyulduk yaşamın.